Antikapitalist Öğrenciler, 18 Nisan’da İstanbul'da ‘Özgürlük İstiyoruz’ sloganıyla sokağa çağrı yapıyor.
Sosyalist İşçi gazetesi, Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi İdil Ügüt’le kampanyanın içeriğini, öğrencilerin taleplerini ve seçimleri konuştu.
Antikapitalist öğrencilerin başlattığı kampanyası kısaca anlatır mısın?
Hareketli günlerden geçiyoruz. New York’ta yüz binler iklim mücadelesi için sokağa çıkıyor. Yunanistan’da Syrizia iktidara geliyor. İspanya’da Podemos yükseliyor, Türkiye’de grev rüzgarları esiyor. Bir tarafta AKP’nin neoliberal politikaları, Erdoğan’ın nobranlığı diğer tarafta CHP’nin ulusalcılığı karşısında birçok insanda karamsarlık var. Oysa önümüzde kutuplaşmayı kırmak ve siyasette yeni bir alternatif yaratmak için çok önemli fırsatlar var. Biz kıpırdanmaya başlayan işçi sınıfının da gazıyla önce bu karamsarlığı dağıtmak istiyoruz. ‘Özgürlük İstiyoruz’ başlığı altında birçok talebimiz var. Katlamalı harçların da ortaya çıkışıyla devlete beş kuruş borcumuzun olmadığını, eğitimin öğrenciler için bir bedelinin olmaması gerektiğini savunuyoruz. Yani katlamalı harçların derhal iptal edilmesini ve öğrencilere karşılıksız burs verilmesini talep ediyoruz. Anadilde eğitim, yemekhanelerin ücretsiz ve kaliteli yemek yapması, Ermeni soykırımının tanınması, Suriyeli kardeşlerimizin barınma, iş, sağlık gibi temel haklarının güvence altına alınması, Roboski’nin sorumlularının, Hrant’ın gerçek katillerinin yargılanması, nükleer/ termik santralsiz bir dünya ve daha nice talebimiz var. Kısaca özgürlük istiyoruz. Bunu da ancak mücadeleyle kazanabileceğimizi düşünüyoruz. Taleplerimizi, öfkemizi sadece sosyal medyada paylaşmakla yetinmek istemiyoruz. Bu yüzden 18 Nisan Cumartesi günü İstiklal’de yapılacak bir yürüyüşle bu talepleri sokakta haykıracağız. Kazanacağımıza inanıyorum!
Harçlar mücadelesiyle Soykırımın tanıması mücadelesini birleştiriyorsunuz . Nasıl bir bağlantı kuruyorsunuz?
Ortaokullardaki, liselerdeki ders kitaplarında hâlâ Ermeniler’in ‘nankörlüğünden’ bahsedilen bir ülkede yaşıyoruz. İnsanların yaşadıkları yerlerden sürülmesinin haklı bir nedeni olabilirmiş gibi yapan, bir milyona yakın insanın ölümünden devletin sorumluluğunu inkâr eden kitaplar. Sistemin içine işlemiş inkâr. Bu inkâr politikaları, Ermenilerin mallarının üstüne konan Türkiye burjuvazisinin işine geliyor. Irkçı ve milliyetçi fikirlerle aslında halkların birbirine düşman olmadığının esas düşmanın sermayenin kendisi olduğu gerçeğinin üzerini örtüyorlar. Biz her türlü ırkçılığa, ayrımcılığa karşıyız. Ermeni soykırımı sadece geçmişe ait bir konu değil. Aynı zamanda bugüne ait bir konu. Hrant Dink çok yakın bir tarihte öldürüldü. Bir daha böyle bir şeyin yaşanmasına izin vermemenin yolu soykırımın tanınması için güçlü bir hareket örmekten geçiyor. Milliyetçilik ve Ermeni düşmanlığı söz konusu olunca gözünü cebimize diken AKP’nin Doğu Perinçek ve Deniz Baykal gibi darbeci, ulusalcılarla kolayca anlaşabildiğini görüyoruz. Soykırımın tanınması farklı başlıktaki birçok mücadeleye de ivme katacaktır. Özgürlük taleplerini birbirinden ayıramayız.
Kampanyanız seçim kampanyasına da tekabül ediyor. Sizin seçim tutumunuz belli mi?
Tabi ki oyumuz HDP’ye. Selahattin Demirtaş’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığı çok önemli bir deneyimdi. Okullar o dönem kapalı olsa da öğrenciler olarak aktif bir şekilde sokaktaydık. Bahar döneminde seçim tartışmaları üniversitelerde de etkisini gösterecektir. HDP’nin parti olarak parlamentoya girebilmesi için biz de elimizden geleni yapacağız ve kampüslerde çalışacağız. Batıda ne AKP neoliberalizmi ne CHP Kemalizmi diyen öğrencilerin bu seçimlerdeki tercihi HDP olacak.
Kürt sorununda çözüm sürecinin genel özgürlük mücadelesine etkileri ne yönde oluyor?
Kürt özgürlük hareketinin, resmi tarihi sorgulamaya kattığı destek göz ardı edilemeyecek boyutta. Ama en önemlisi haklarımız için mücadele edersek kazanabileceğimizi gösterdi. Devletin Kürt kimliğini ezen politikalarına karşı otuz yıldır direnen bir hareket var. Bu sayede bundan 5 sene önce imkansız görünen birçok şey bugün sıradanlaştı. Öcalan’la görüşmeler yapılıyor ve dünya yıkılmadı. Demek ki ısrarla ve sabırla mücadeleye devam etmeliyiz. Gezi direnişinde bile çözüm sürecinin etkisinin ipuçlarını görebiliriz. Kürt hareketinin başarısı başka mücadelelere güven veriyor. Özgürlüklerimizin kısıtlanmasına karşı sokağa çıkıp direnmekten başka bir yol olmadığını Türkiye’nin batısı da gördü. Çözüm sürecinin bizim de talebimiz olabilecek pek çok şeyin kazanımını hızlandırabileceğini düşünüyorum. Kürt sorununda Kürtler ile birlikte devlete ve onun bütün nefretine karşı konumlanıyoruz. Kürtleri ve çoğu zaman toplumun büyük bir kesimini siyasi özne kabul etmeyen anlayışın da karşısında yer alıyor ve çözümü talep ediyoruz.