Barış Vakfı’nın İstanbul’da düzenlediği ‘Çözüm Süreçleri ve STK’lar Çalıştayı’nda, sivil toplum kuruluşlarının çözüm sürecindeki rolü ve STK’lar arasında barış ağı kurma fikri tartışıldı.
Evrensel'den Cansu Pişkin'in haberine göre, Barış Vakfı’nın İstanbul Beyoğlu’ndaki Nippon Hotel’de düzenlediği çalıştaya Hafıza Merkezi, Helsinki Yurttaşlar Derneği, Barış İçin Kadın Girişimi, Küresel BAK, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Gündem Çocuk, İnsan Hakları Derneği, Mazlum-Der, Diyarbakır Barosu, Henrich Böll Vakfı ve Barış Bloku’nun aralarında bulunduğu Ankara, Diyarbakır ve İstanbul’dan 35’in üzerinde sivil toplum temsilcisi, farklı üniversitelerden çok sayıda akademisyen ve uzman katıldı. Çalıştayın ilk oturumunda araştırmacı Cuma Çiçek’in Barış Vakfı için hazırladığı “2013-2015 Çözüm Sürecinde Sivil Toplum Kuruluşları” başlıklı raporun sunumu yapıldı. Basına kapalı gerçekleşen ikinci oturum ise siyasi aktörlerin, tarafların tutum, yaklaşım ve anlayışlarından bağımsız bir biçimde çatışma çözümü üzerine çalışan sivil toplum kurumları, akademisyenler ve aktivistlerin etkili, yetkin ve sonuç alıcı çalışmalara nasıl yoğunlaşacağı “Çözüme yeni bir yol arayışı ve STK’lar” başlığında gerçekleşti.
Çalıştayın birinci oturumu, Vakıf Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Tahmaz’ın açılış konuşmasıyla başladı. Savaşın, çatışmanın derinleşip yaygınlaştığı ve sınırların ötesine ulaştığı 2017 yılında Çözüm Süreci’nde sivil toplum kurumlarının kapasitesini analiz etmeye, yetersizliklerini ve sorunları belirlemeye yönelik bir çalışmaya ihtiyaç duyduklarını aktaran Tahmaz, çatışma çözümü üzerine çalışan sivil toplum kurumlarının muhasebelerini yapmalarını sağlayacak bir zemin oluşturmak istediklerini anlattı. Tahmaz, “Amacımız çözüm masasının yeniden kurulması sürecinde sivil toplum kurumlarının sorumluluklarını doğru ve etkin bir biçimde yerine getirmelerine katkı sunmak, bir anlamda çözüm sürecine kendimizi hazırlamak, siyasal taraflara gerçekleşebilir, ‘makulü mümkünde’ arayan önerilerde bulunmaktır.” dedi.
"Barış, risk alabilenlerin eseri olmuştur"
Barışı savunmanın, savaşa karşı çıkmanın fiilen suç ve yargı konusu sayıldığına dikkat çeken Tahmaz, “Afrin’e yönelik askeri ve siyasi operasyonu, sosyal medyada eleştirdiği veya karşı çıktığı için tutuklanan, suçlanan insanların, aydınların, sivil toplum örgütlerinin olduğu bir ülke haline geldik. İki gün sonra 4 aydır tutuklu olan denetim kurulu üyemiz, gazeteci İshak Karakaş bu konuda yaptığı bir sosyal medya paylaşım nedeniyle Çağlayan adliyesinde hâkim karşısına çıkacak. Yine, kurucularımızda iş insanı Osman Kavala’nın, yanı sıra 78’liler girişimi sözcüsü Celalettin Can ve profesör Onur Hamzaoğlu gibi yüzlerce insanımız aylardır hukuksuz bir biçimde tutuklu bulunuyorlar. Barış konusunda toplumda ciddi bir düşünsel kırılma yaşanıyor. Kırılma karşısında barış fikrini canlı tutmak; barış arayışını sürdürmek ve çabalarımızı ortaklaştırmak için bu toplantıyı düzenledik. Siyasette ayrımcı, düşmanlaştırıcı söylem ve pratiklerin yaygınlaştığı bir dönemde barış konuşmak, çözüme yol aramak fazlasıyla önem ve risk arz ediyor. Fakat, barış her zaman risk alabilenlerin eseri olmuştur.” dedi. Tahmaz barış için çaba gösterenlerin 24 Haziran’da ki seçim sürecine son yıllarda yaşananların son bulması doğrultusunda müdahil olması gerektiğini kaydetti. Tahmaz, “Çatışmaya ve savaşa son veren, barışı inşa eden, toplumlardır. Toplumun rızasını alamamış hiçbir siyasi irade, savaşı ve çatışmayı sürdüremez.” diyerek konuşmasını sonlandırdı.
Tahmaz’ın konuşmasının ardından “2013-2015 Çözüm Sürecinde Sivil Toplum Kuruluşları” raporunun sunumuna geçildi. Sunumu raporu hazırlayan araştırmacı Cuma Çiçek yaptı. Raporun 45 STK temsilcisi ve alanda çalışan 3 uzmanla yarı yapılandırılmış derinlemesine görüşme ile hazırlandığını aktaran Çiçek, STK’ların toplumsal barışta önemli bir rol aldığını savundu. Çiçek toplumsal uzlaşı inşasında STK’ların rolleri üzerine yapılan çalışmalar ve bu örgütlerin yedi işlevinin altını çizdi: “Vatandaşların korunması, izleme ve hesap verebilirlik, savunuculuk ve kamusal iletişim, grup içi sosyalleşme ve barış kültürü, çatışmaya duyarlı toplumsal birliktelik, arabuluculuk ve kolaylaştırıcılık ve doğrudan hizmet sağlama/sunma.” Çiçek Türkiye’de 100 binin üzerinde STK olduğunu ancak hak, hukuk, demokrasi alanında sahada çalışan STK sayısının bin 600 olduğunu kaydetti. Çiçek bu sayının çatışma çözümünde ve barış inşaasında ise 27 olduğunu söyledi. Çiçek, “Sivil toplumun Kürt meselesine mesafeli olması, ‘güçlü devlet, zayıf sivil toplum’ geleneği, STK’lar arası siyasi kutuplaşmalar ve sivil toplum gettoları, STK’lar arası bölgesel yarılma, kurumsal deneyim eksikliği, kurum içi demokratik değerlerin ve karar süreçlerinin yeterince gelişmemiş olması altı çizilen temel sorunlar.” dedi.
"STK'lar çözüm sürecinde etkin olamadı"
2013-2015 Çözüm Süreci’nde STK’ların sınırlı düzeyde yer aldıklarını belirten Çiçek, STK’ların Çözüm Süreci’nde esas olarak AKP ve ana-akım Kürt Hareketini merkeze alan lobicilik ve savunuculuk faaliyetlerine odaklandıklarını kaydetti. Çiçek şöyle devam etti: “STK’ların Çözüm Süreci’ne sınırlı katkısı konusunda STK temsilcileri bir yandan sürecin taraflarından kaynaklı sorunlarına işaret ederken, bir yandan da sivil toplumun kendisinden kaynaklı sorunların altını çiziyorlar. Tarafların STK’ları sürece katmaması, sivil toplumla kurulan temasların çoğu durumda ‘usulen’ yapılması, sürecin kamusal denetime olanak tanımayacak ölçüde kapalı olması, STK’ların taraf olmaya zorlanması devlet ve AK Parti hükümeti ile ana-akım Kürt Hareketinden kaynaklı temel sorunlar olarak not ediliyor. Öte yandan, sivil toplumun siyasal angajmanları ve tarafgirliği, güçlü toplumsal ilişkilerden ve destekten yoksunluk, çatışma çözümü ve toplumsal barış inşası için hazırlık yapmama, büyük ölçekli ve ülke genelinde etkin STK’ların sürece destek sunmaması, CHP ve etkisindeki STK’ların sürece mesafeli yaklaşması ve son olarak sürece zarar vermeme kaygısıyla inisiyatif geliştirmeme sivil toplumun kendisinden kaynaklı temel sorunları oluşturuyor. Saha araştırması bulguları dikkate alındığında STK-STK ilişkisine dair üç ana hususun altı çizilebilir. Bunlardan ilki, STK’lar arası siyasi/ideolojik ayrışmadır. İkinci olarak, STK’lar arası işbirliklerinin büyük oranda sektörel/konu bazlı olduğu, sektörler/konular arası, birbirini bütünleyen çalışmaların sınırlı olduğu görülüyor. Üçüncü olarak, STK’lar arası bölgesel bir ayrışmanın olduğu gözlemleniyor.”
Çiçek raporda, Kürt meselesinin siyasi çözümü ve toplumsal barış inşası konusunda STK-akademi ilişkisinin çok kritik roller oynayabileceği konusunda neredeyse tüm katılımcıların hemfikir olduklarını kaydetti. Çiçek, STK-medya ilişkileri alanında, katılımcıların çoğunun sivil toplum alanı üzerinde olduğu gibi medya alanı üzerinde de bir devlet ve siyasi iktidar hâkimiyeti olduğunu belirttiklerini aktardı. Çiçek, “Bu hakimiyet ilişkisinden dolayı sivil toplum gibi ana-akım medya da devlet-eksenli, devlet-merkezlidir. Dolayısıyla medya Kürt meselesi konusunda devletin aldığı pozisyona göre konumlanıyorlar. Çözüm Süreci boyunca AK Parti hükümeti meseleyi siyasi zemine çektiği ve ilk kez göreceli olarak kamuoyuna açık bir süreç izlediği için medya da bu süreci genel olarak destekledi. Çözüm Süreci’ni destekleyen ana-akım medya bu konuda çalışma yapan STK’lara da belli düzeyde alan açtı. Bununla birlikte AK Parti hükümetinin sürece dönük olumsuz bir tavır almasıyla birlikte medya da bu değişime ayak uydurarak konumunu yeniledi. Özellikle 15 Temmuz 2016 askeri darbe girişimi sonrası ana-akım medyanın büyük bir çoğunluğu hükümetin denetimine ve yörüngesine girdi.” dedi.
"Masa dışında seçenek yok"
Kürt meselesinin siyasi çözümüne dönük bir müzakere ve uzlaşı sürecinin yeniden başlayacağı konusunda STK’lar arasında genel bir kabul olduğunu aktaran Çiçek, “Çoğu katılımcı masa dışında bir seçeneğin olmadığının altını çiziyor. Bununla birlikte katılımcılar mevcut koşullar dikkate alındığında yeni bir müzakere ve uzlaşı sürecinin kısa vadede başlamasının zor olduğunu ileri sürüyorlar. Bu konuda sıklıkla hatırlatılan tarih ya da dönüm noktası 2019 seçimleri. Buna göre, seçimle birlikte Türkiye’de siyasi türbülans bitebilir. Kürt meselesi hem bu siyasi türbülansın sonlandırılmasında bir işlev görebilir hem de siyasi türbülansın sona ermesinden sonra tekrar müzakere ve uzlaşı bağlamında gündeme gelebilir. Bazı katılımcılar yeni bir süreç için esas olarak siyasi aktörlerin rolünün altını çizerken, bazıları ise siyasi aktörlerden ziyade sivil toplum aktörlerinin rol alması gerektiğini belirtiyor.” dedi.