Irkçılığa ve Milliyetçiliğe DurDe ile Antikapitalistler platformu tarafından dün Taksim’de düzenlenen toplantıda, Hrant Dink'siz geçen 11 yılda adalet mücadelesi tartışıldı.
Cezayir Salon’da düzenlenen toplantıya çok sayıda ırkçılık karşıtı aktivist katıldı.
Ayşe Demirbilek’in moderatörlüğünü yaptığı toplantıda ilk olarak sözü alan Antikapitalistler platformu aktivisti Yıldız Önen, Hrant Dink’in Ermeni olduğu için öldürüldüğünü hatırlattı ve Fethiye Çetin’in cinayeti işleyenler için “Ergenekon’u da aşan bir yapı” dediğini ifade etti. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Fethullahçıların rollerinin daha iyi görüldüğünü belirten Yıldız Önen, Hrant’ın öldürülmesindeki bir nedenin de toplumsal algı olduğunu söyleyerek şöyle devam etti:
“Hrant, Agos’u neden çıkardığı sorusuna yanıt olarak, Türkiye’deki Ermeni toplumunun sorunlarını anlatmak istediğini söylemişti. Katıldığı panellerde sürekli bizden biri olduğunu ve çözümün de halkların değişmesiyle mümkün olabileceğini söylemişti. Düzenlenen bir Ermeni konferansında, ‘Ermeni soykırımı oldu mu?’ tartışmasından ziyade Ermenilerin bu toplumun bir parçası olduğunun kabul edilmesinin daha önemli olduğunu vurgulamıştı. Ve Adalet Bakanı tarafından ‘Boğaza nazır hainlik yapıyorlar’ sözüyle hedef gösterilmişti. Daha sonra açılan ‘Türklüğe hakaret’ davasında çok zor günler yaşadı. Öldürülmeden bir hafta önce Agos’ta yazdığı bir yazıda, içinde bulunduğu zor durumu anlattı ve her şeye rağmen bunun aşılabileceğine inandığını vurguladı.”
Hrant Dink’in öldürülmesinin, istenilenin tam aksine yüz binlerce insanın bir araya gelmesine ve toplumun değişik kesimlerinin “Hepimiz Hrant’ız hepimiz Ermeniyiz” demesine yol açtığını dile getiren Yıldız Önen, “Bu destek o kadar büyüdü ki, onun katledilişinden üç yıl sonra, 24 Nisan’da soykırım anması yapılabildi” dedi. 11 yıldır hukuk ve demokrasi mücadelesi verdiklerini belirten Önen “Hrant için adalet için demeye devam edeceğiz” diyerek sözlerini noktaladı.
Davada karşılanmayan talepler
Toplantıda daha sonra Dink ailesi avukatlarından Hakan Bakırcıoğlu konuştu.
Cinayetin ilk olarak özel yetkili savcılık tarafından soruşturulmaya başlandığını, bu süreçte 17 Şubat 2006’da Dink’in öldürülebileceği istihbaratının gerekli makamlara verildiğinin ortaya çıktığını ifade eden Bakırcıoğlu, “Sabiha Gökçen’in Ermeni asıllı olduğuna dair haberin Agos’ta yayımlanmasının ardından TSK internet sitesinde çok sert bir açıklama yapmıştı. Ve Hrant hakkında 2004 yılında Türklüğü aşağılamaktan dava açıldı, Agos önünde eylemler yapıldı. Biz o günden itibaren Hrant’ın hayatının tehdit altında olduğuna ve korunma altına alınması gerektiğine dair karar alınmasını talep ettik. Ama bu yapılmadı. Cinayetten hemen sonra Trabzon ve İstanbul emniyeti ile istihbarat daire başkanlığının bu cinayeti işleyebilecek örgüte önlem almadıklarına dair soruşturma başlatılmasını istedik. Ondan sonra bazı isimler hakkında iddianame düzenlendi ama biz bu kişilerin asıl örgütü yansıtmadığını, devlet görevlilerinin de bu cinayette payı olduğunu vurgulayarak soruşturmanın geliştirilmesini talep ettik. Yine çok faza ilerleme kaydedilmedi. Düzenlenen iddianamelerde de sadece görevi ihmal suçlamaları yer aldı. Bunun üzerine davayı AİHM’e taşıdık. Bugün itibariyle 85 sanıklı, bunların 11’inin tutuklu yargılandığı bir dava sürüyor” dedi.
MİT “bilgimiz yok” dedi
Yazar ve gazeteci Ümit Kıvanç ise Yasin Hayal’in cinayeti planlayacak kapasitede biri olmadığını, Alperen Ocakları’nda çaycılık yaptığını, Erhan Tuncel’in de üniversite yıllarında polis tarafından muhbir olarak devşirilmiş biri olduğunu söyleyerek sözlerine başladı. Bütün olayın Alperen Ocakları’nda geçmesine rağmen burayla ilgili hiçbir soruşturma yürütülmediğine dikkat çeken Ümit Kıvanç, dava sürecinde MİT’ten gelen “Hrant Dink cinayetiyle ilgili elimizde bir bilgi yoktur” yazısını hatırlattı. Devletin istihbarat kurumunun elinde bilgi olmamasının mümkün olmadığını belirten Kıvanç, bunun “Bu cinayeti kurcalamayın, bir şey elde edemezsiniz” mesajı olduğunu dile getirdi. Ümit Kıvanç, böylesi bir cinayet hakkında hiçbir bilgisi yoksa, bu durumun da MİT’i suçu konumuna getirdiğini belirtti.
Ümit Kıvanç ayrıca, olay saatine ilişkin bütün kamera kayıtlarının kayıp olmasına değinerek, bunu polisin almış olabileceğini, ancak polis aldıysa da bunlardan bir şeyin çıkartılması gerektiğini, şu durumda cinayetin üstünün örtüldüğünü dile getirdi. Kıvanç, gelinen noktada bu işi derinlemesine araştıracak bir savcının veya bunu destekleyecek bir siyasi iradenin olmadığını ifade etti.
Hakikati öğrenme mücadelesi
23. dönem İstanbul milletvekili Ufuk Uras, toplantıyı düzenleyen Antikapitalistler ve DurDe platformlarına teşekkür etti, “Çünkü en büyük tehlike, rutin tepkilerle bu durumun kanıksanması ve duyarsızlaşmasıdır” dedi. Temel beklentilerinin hakikati öğrenmek olduğunu dile getiren Uras, “Karamsarlığı aşabilmemiz için onarıcı bir adalet arayışında olmamız çok önemli. Hrant’ın savunduğu değerler sistemiyle bugünün tek tipleştirilmiş Türkiye’si elbette çok farklı. ‘Hrant’ın katili 301’dir’ diyerek yola çıkmıştık, bugün gelinen noktada asgari müştereklerde bir araya gelerek egemenlerin oyununu bozma mücadelesine devam etmemiz lazım” ifadelerini kullandı.
Irkçılığa karşı mücadele sürüyor
Salondan yapılan konuşmalarda ise Hrant Dink’in arkasından “Hepimiz Ermeniyiz” diye sokaklara dökülen yüz binlerce kişinin, ırkçılığa karşı mücadelede çok önemli bir momenti başlattığı ifade edildi. Bugünkü karamsar ortamın aşılması için yine böylesi kitlesel mücadelelerin inşa edilebileceği üzerine çok daha düşünülmesi gerektiği vurgulandı. AKP'li olduğunu söyleyen bir kadın katılımcı da söz alarak Hrant Dink için verilen adalet mücadelesine desteğini ifade etti. Salondan yapılan katkıların ardından konuşmacıların son sözleri ve 19 Ocak’ta 15:00’te Agos önünde buluşma çağrısıyla panel sona erdi.