Sosyalist İşçi gazetesinin son sayısında, sürmekte olan 15 Temmuz davaları, darbecilerin ve hükümetin tutumu ele alındı.
Haziran ayının başında Adalet Bakanı Bekir Bozdağ dahi devam eden darbe davalarına isyan etti. Bozdağ’ın itirazları, 15 Temmuz sanıklarının “Biz yapmadık, haberimiz yok” şeklinde ifadeler vermelerine yönelikti. Fakat Adalet Bakanı aynı zamanda yargıya güvenilmesi gerektiğini söyledi. Oysa Kadir Topbaş’ın damadının tahliyesinden sonra, geçtiğimiz hafta da Bülent Arınç’ın damadının tahliyesi tartışılıyordu. FETÖ’cülük suçlamasıyla karşı karşıya olan Ekrem Yeter “ikameti sabit olduğu” gerekçesiyle serbest bırakılmış. Binlerce kişinin anlamsız sebeplerle hapiste olmasının tartışıldığı günlerde, yüksek düzey birinin yakını için “ikamet” üzerinden tahliye kararı OHAL dönemindeki tuhaf yargı uygulamalarına bir yenisini ekliyor.
Öte yandan davalarda, darbecilerden Mehmet Dişli, ilk olarak kendisinin rehin alındığını iddia ediyor. Binbaşı O.K.’nın darbeyi saatler öncesinden haber verdiğini söylemesi üzerine tartışmalar sürüyor. Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ile Hakan Fidan’ın söyledikleri, darbe gecesine ilişkin bir dizi belirsizliği ve
şüpheyi ortadan kaldırmıyor. AKP cephesinden gelen yorumlarda, bu “darbe ihbarı” iddiasının bizzat Gülen cemaati tarafından “algı operasyonu” yapmak, “kontrollü darbe” imasını güçlendirmek için öne sürüldüğü belirtiliyor. Fakat kontrollü darbe tezine katılmayanlar için de ihbar meselesi önemli. İhbarın darbe
ile ilgili değil MİT müsteşarıyla ilgili olduğu savı da durumu değiştirmiyor. MİT binasına helikopterle saldırılıp müsteşarın kaçırılacağı iddiası, hükümet ve devlet kurumları için fiili askeri darbeden daha mı az tehlike arz ediyor?
Hükümete yakın yazarların bir kısmı FETÖ’cülerin yeni darbe tarihi verdiğini iddia ediyor. Kimileri ise 15 Temmuz davalarında yargılanan sanıkların hepsinin
aynı FETÖ’cü torbasına atılmayıp gruplara bölünmesi gerektiğini söyleyip soruların bu tasnife göre yöneltilmesini istiyor.
Darbe girişiminin halkın sokağa çıkmasıyla püskürtülmesinin ardından, Sosyalist İşçi, 15 Temmuz sonrası süreçten çıkışın OHAL ve baskıyla değil, demokrasi ve barış ile olabileceğini savunmuştu. OHAL’de KHK’larla on binlerce kişinin işsiz bırakılması, hem işten çıkarmalarda hem de tutuklamalarda “at izi ile it izinin” sürekli olarak birbirine karışması, AKP’nin darbecilerle sınırlı kalmayıp Kürt aktivistleri, barış isteyenleri ve birçok muhalifi OHAL döneminde hapse atması, darbecilerin davalardaki tutumunun özünü oluşturuyor.
Aylar geçmesine rağmen, AKP’nin kuracağını vadettiği “OHAL mağduriyetlerini giderme komisyonu” göreve başlamadı. 15 Temmuzcular, OHAL döneminde hükümetin uygulamalarının yarattığı belirsizliklerden güç alıyor.
Oysa başarısız darbe girişiminin ardından askerlerin siyasette manevra kabiliyetinin önüne geçmek için ilk olarak Kürt sorununda barışın yöntemleri düşünülmeliydi. Bunun aksine Suriye’de askeri operasyonlar derinleştirildi. 15 Temmuz darbesine karşı oluşan büyük toplumsal tepki, demokratik değişimlerin önünü açmak için kullanılmalıydı. Darbeciliğin panzehiri ancak özgürlük ve barış taleplerinin hayata geçirilmesi olabilirdi.
Vahim OHAL bilançosu
15 Temmuz’un ardından ilan edilen OHAL döneminde olağanüstü haksızlıklar, hukuksuzluklar yaşanmaya devam ediyor. Hükümet, OHAL’i sevmediği her
şeyi baskılamak için kullanıyor.
Türkiye Yayıncılar Birliği (TYB), ‘Haziran 2016-Haziran 2017 Yayınlama Özgürlüğü Raporu’ başlıklı bir rapor yayımladı. Buna göre:
- 1656 kişi sosyal medya paylaşımları nedeniyle tutuklu. Türkiye, Twitter sansüründe dünyada birinci.
- 27 Temmuz 2016’da yayınlanan KHK’yla 16 TV kanalı, iki radyo kanalı, 45 gazete ve 15 dergiyle birlikte ‘FETÖ’yle ilişkilendirilen 29 yayınevi kapatıldı.
29 Ekim’de yayınlanan KHK ile kapatılan yayınevlerinin sayısı 30 oldu.
- Halk kütüphanelerinde yer alan 2 milyon kitaptan 135 bini ‘FETÖ’nün yayınevlerine ait olduğu’ gerekçesiyle kütüphanelerden çıkarıldı.
- Bir iddianamede Albert Camus ve Baruch Spinoza “örgüt üyeleri” olarak yer aldı, başka bir soruşturmada okuma yazma bilmeyen bir çift evlerindeki kitaplar sebebiyle tutuklandı.
- KHK’larla 4 bin 800 akademisyen kamu görevinden ihraç edildi.
Darbecilerden inciler
- “Şok hâlindeydim” - Tuğgeneral Yüksel Durak, darbecilere neden karşı koymadığı sorusuna yanıt verirken 15 Temmuz’la ilgili “orijinal” bir tespit yapıyor
- “Yaşadığı travmatik olayların etkisi altında beni yanlış anlamış olabilir” – Mehmet Dişli, kendini aklamaya çalışırken, Hulusi Akar’a atfen söylüyor
- “Kasım 2015 ve Şubat 2016’da iki ihbar geldi, komutana arz ettim, ‘darbe olmaz’ denildi.” - Albay Orhan Yıkılkan, darbecilerin nereden güç aldığı konusunda ipucu veriyor
- “Ömer Halisdemir ‘ByLock’ kullanıyordu” - Hulusi Akar’ın eski özel kalem müdürü kurmay albay Osman Kılıç, “maddi gerçeklerin ortaya çıkması” amacıyla ifade verdiğini iddia ederken
- “Kimseye tekme atmadım. Refleks ile ayağımı yere vurmuş olabilirim” – Halka ateş açmakla ve yaralı bir yurttaşa tekme atmakla suçlanan Tuğamiral Sinan Sürer