Marksizm 2017'nin açılış toplantısında KONDA genel müdürü Bekir Ağırdır, gazeteci Emine Uçak ve DSİP sözcüsü Şenol Karakaş, referandumu ve önümüzdeki dönemin mücadelelerini değerlendirdi.
Türkiye'de son 4 yılda 3 adet seçim yapıldığını, bu kavşaklarda sıradan insanların karar verici olduğu toplumsal mutabakatlar sağlanmadığını belirten Bekir Ağırdır, "Yaşadığımız kriz sadece bize ait değil, her yerde. Bugün benim gibi '80 öncesi sol gelenekten gelenlerin yaşadığı toplum başkaydı, bu salondaki insanların yarısı başka bir dünyada doğdu. Asıl kriz, bugün bu ihtiyaçları karşılayacak hukuki nizamın sanayi toplumuna göre kurgulanmış olması. Yeni ütopyalar ve yeni siyasi liderler yok. Solcu diye kutsananlar bile son derece şoven. Hepsi aynı yerlerden besleniyorlar" dedi.
"Tüm dünyada klasik ulus devlet anlayışı yeniden deneniyor"
Ağırdır şöyle devam etti:
"Yeni hayatın göç, çevre, sürdürülebilirlik ve kadın meselesi gibi bir sürü yeni problemleri var. Ulus devlet kodlamasını benim neslim ve Kürtler bilir; bildiğimiz geleneksel devlet. Bütün dünya bir ara buzul döneme girdi. Şu an bütün dünya klasik ulus devlet anlayışını yeniden deneyişe onay vermiş durumda.
Biz bu hikayenin neresindeyiz? Daha hâlen sanayi toplumu sorunlarını aşamamışken, bugünkü post modern dünyanın problemlerini yaşıyoruz. Dolayısıyla bizim krizimiz daha derin. Problemler çok daha derin ve kapsamlı. Fırsat şu: eğer bu salondakiler böylesine karmaşık bir probleme çözüm üretebilirsek, işte esas mesele o formülün patentine sahip olmaktır."
"Her soruna cevap verecek bir muhalefet inşa etmeliyiz"
Küresel olan ve yerel olanı aynı anda düşünmek ve çözüm bulmak zorunda olduğumumuzu dile getiren Ağırdır, "Kendimizi itiraz siyasetine hapsettik. Ütopyaya sahip olmalı, yeni bir ütopya üretmeliyiz; ve bunun iktidarda olmasını sağlayabilecek miyiz? Soru tam olarak budur. Direnişten bir şey kazandığımız yok. Bugün Türkiye'nin karşı karşıya olduğu problemler çok katmanlı. Sınıfsal olabilir, kültürel olabilir, demokratikleşmeyle alakalı olabilir ve bunların hepsine cevap verecek bir şeyler yaratmalıyız. Eğer böyle bir muhalefet örgütlenecekse, bu, her yerden biri gelsin demektir. Bu baştan farklı olduğumuzu kabul etmek demektir. Buradan iktidar iddiası olan bir örgüt oluşmaz. Yoksa 'herkes kendi ezberlerini korusun, yan yana durmanın bir yolunu bulalım' demek tembelliktir. Gezi'yi herkes sahiplendi ve ne olduğu meydanda. Bu başarının altında bir sürü başka hareket ve insan var. Hedef bütün kimliklerin bir arada duracağı bir demokrasidir. Önce bir arada yaşama projesini üretmeliyiz" ifadelerini kullandı.
"Yerli ve milli hikayesi en temel yerliliği bile devam ettiremiyor"
Toplantıda ikinci olarak konuşan Emine Uçak ise "Hayır" cephesini oluşturan kişilerin tek motivasyonunun AK Parti olmasının bir sorun olduğunu dile getirerek, "Hayır'ın seslerinin bazılarının Kürtler için söyledikleri beni çok düşündürüyor. Yerli ve milli hikayesi en temel yerliliği bile devam ettiremiyor. Gündelik hayatımızda bir sahicilik kurmamız lazım. Sokaktan uzak Müslüman modeli var, liberaller ve sol için de geçerli. Değdiğimiz insana nasıl bir şey anlatabiliriz? Sahicilik ve samimiyet olmadığı sürece nasıl hareket edebiliriz? Ne kadar sahiciyim ben buna bakıyorum" dedi.
Sivil toplum hareketi yürütememenin de bir sorun olduğunu belirten Uçak, "Kimlik siyasetini aşmış çoğulculuğu harekete geçirebilmeliyiz. Bir sürü yığınlar sosyal devlete mahkûm hâle geliyor. Hepimiz bir şekilde rehiniz. Korkudan, öfkeden bu duruma rehin oluyoruz" diye konuştu.
Hrant Dink'in sözlerini hatırlatan Emine Uçak, "Birlikte yaşamayı öğreneceksiniz, alışacaksınız" ifadelerini kullandı.
"En büyük kaybeden MHP, en büyük kazanan HDP"
Referanduma gölge düştüğünü ve YSK'nın kamuoyunu rahatlatma görevinin bulunduğunu dile getirerek sözlerine başlayan DSİP sözcüsü Şenol Karakaş, referandumun temel kaybedeninin ise MHP olduğunu dile getirdi.
Karakaş şöyle devam etti:
"Türkiye’de Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geldiğinden beri bir faşizm analizi yapıp AKP’yi faşist parti olarak görenler ve bu tartışmaları kurgulayanlar, Türkiye’nin gerçek faşist partisini, klasik, gelenekselleşmiş, 30’ların faşist partilerini andıran ve aynı zamanda ona öykünen bu faşist partiyi görmezden geldiler. Bunu görmezden gelmeyen bir antifaşist yaklaşıma gerek var. MHP referandumdan önce kongre yapabilse, Devlet Bahçeli’nin muhtemelen koltuğundan olacağı bir süreçteydi. Referandumdan sonra ilk kaybedenin MHP ve Devlet Bahçeli olduğunu söyleyebiliriz bu açıdan. Bu durum önümüzdeki dönemin dinamikleri açısından çok belirleyici olacak. Yerli-milli ve otoriter koalisyonun ne kadar gidip gitmeyeceğini; MHP’nin gücü, iktidarın MHP ile ilişkisinin kendisi açısından ne kadar yararlı olup olmadığı belirleyici olacak.
"Onların hayırı, bizim hayırımız..."
Bu referandumun en büyük kazananının Selahattin Demirtaş ve HDP olduğunu düşünüyorum. Bunun tersine “Evet’in mimarı Kürtlerdir” diyen, HDP’yi neredeyse evet çıkmasının sorumlusu gibi gösterenler, bana sorarsanız bu tarz cümleleri her bulduğu anda dile getirerek yüreklerinde gümbür gümbür atan sosyal şovenizmi açığa çıkartıyorlar. Bu söylem buram buram bir Türk milliyetçiliği kokuyor. Kürtler her seferinde kendilerini Türklere kanıtlamak zorunda değiller. Ben Rizeliyim. Rize’den 75 küsur evet çıkmışken buna hiçbir şey demeyeceksin. Ama Diyarbakır’da HDP %5 kaybetti diye “Evet’in mimarı Kürtlerdir” diyeceksin. Eş başkanları tutuklanmış, bütün belediyelerine kayyum atanmış ve belediye başkanları da tutuklanmış durumda olan bir partiden bahsediyoruz. Selahattin Demirtaş bence herkesten biraz daha farklı, başka bir liderlik kapasitesi olan ve ortamı elektriklendiren bi insandı. O dışarıda olmuş olsaydı, hayır diyenler için moral üstünlüğü açısından başka bir renk katabilirdi. Bekir Ağırdır hemen o akşam NTV’de söylemişti. Erdoğan’ı da kandırıyorlar belli ki, HDP öyle barajın altında falan değil. Belli ki aldığı oylar barajın da sınırının üstünde olan oylar."
"Hayır" cephesinin sözcülüğünü yapan isimlerin ırkçı açıklamalarından örnekler veren Karakaş, "Bu ırkçılık, özellikle DSİP’lilerin, onların hayırı bizim hayırımız diye ayırmak zorunda kalmasının en büyük sebeplerinden biri. 'Hayır', siyasi liderliklerinin fikirlerinden farklı olarak, nesnel olarak demokrasiyi savunan bir seçimdi" diye konuştu.
Marksizm Günleri 23 Nisan'a kadar devam edecek ediyor.