(15-16 Temmuz dosyası) Darbelerin panzehiri demokratikleşmedir

24.07.2016 - 13:02
Haberi paylaş

AKP liderliğinin darbeye yanıtı sağcı “güvenlik” politikaları oldu. Ordunun dışında yargıda, kamudaki çeşitli sektörlerde tutuklamalar ve görevden almalar gerçekleştiriliyor. Bütün rektör ve dekanların istifası istendi. “Paralel” operasyonları adı altında yürütülenler keyfi uygulamaların önünü açıyor, örneğin bazı üniversitelerde Barış İçin Akademisyenler bildirisine imza atan öğretim görevlileri de tasfiye ediliyor.

Erdoğan, Yıldırım ve ekibi, bunun yanı sıra, “tabanın talebi” olduğunu öne sürerek idamın geri getirilmesini bir tehdit olarak masaya sürüyor. Bir AKP sözcüsü çıkıp bireysel silahlanmayı destekliyor.

Sağcı darbe karşıtlığı

Hükümetin darbelerin gerekçelerine ilişkin analizi yanlış. Binali Yıldırım “Silahlı Kuvvetlerimiz’e zarar verecek davranışlardan kaçınalım” dedi. Tayyip Erdoğan en başından itibaren TSK içinden “bir azınlığın” bu işe kalkıştığını iddia ediyor. AKP liderliğine göre, TSK’da yıllardır bir “ur” var. Bu sökülüp atılsa her şey düzelecek, ordu “millî” olacak. Bir türlü olmuyor. Yıllardır farklı klikler, bazen birçoğu ittifak hâlinde, darbe planlıyor veya harekete geçiyor.

Ordunun geleneği

Oysa Türk Silahlı Kuvvetleri, kurulduğundan beri aynı doğrultuda hareket ediyor. “Gericiliğe” ve “bölücülüğe” karşı kemalist devletin kurucu prensiplerini savunuyor. Gerektiğinde bizzat müdahale ediyor. Eskiden bunu yapması daha kolaydı. Son yıllarda toplumda darbe karşıtlığı sokaklara dökülerek görünür oldu. Buna rağmen denediler ve yenildiler.

Özgürlük için mücadeleye!

Oysa darbelerin hayat bulduğu zemini kurutmanın yolu, direksiyonu daha da sağa kırarak baskıcı ve şiddet yanlısı politikaları hayata geçirmek değildir. Tam aksine, bu tür uygulamalar, savaşın derinleşmesi ve her tür hukuksuzluğun artması, darbecilerin “fiili” durum gereği darbe konusunda cesaret bulmalarına neden oluyor.

Darbelerin panzehiri özgürlükler ve bunlar için verilen mücadeledir. Demokrasi mücadelesi, aynı zamanda Kürt sorununda barışçıl çözümü, ırkçılığın geriletilmesini, ifade, örgütlenme ve gösteri yapma özgürlüğünün sağlanmasını beraberinde getirir. Bu yöndeki mücadeleler kazanım elde ettikçe darbecilik yok olur.


Hiç kimse asker doğmaz

Tayyip Erdoğan, darbe sonrası yaptığı konuşmalardan birinde, “İsteseler de istemeseler de Gezi Parkı’na Topçu Kışlası’nı yapacağız” dedi. Bunu Gezi direnişinin ilk günlerinde de söylemişti. Kitlesel mücadele kazanınca, bu isteği gerçekleşmemişti.

Erdoğan içinde ukte kalan topçu kışlasını arada sırada gündeme getiriyor. Ancak bunu darbe girişiminin hemen sonra dile getirmesi, AKP’nin militarizme ve darbelere bakışındaki çarpıklığı ortaya koyuyor. Darbeye karşı tankların önünde mücadele eden aktivistlerin bir bölümü, kışladan çıkanların kanlı girişiminin ardından bir kışlanın yapılması önerisine karşı çıkıyor.

İdama da silahlanmaya da hayır

Darbecilerin yaptıkları korkunçtu. Sivillere karşı vahşice şiddet uygulayıp insanları katlettiler. Başarılı olsalardı, halkı silahların gölgesinde yaşamaya mecbur edeceklerdi, büyük ihtimalle bir sürü kişi idam edilecekti.

Darbe karşıtları, AKP’nin bunun karşısında getirdiği “bireysel silahlanma” ve “idam” önerilerine karşı çıkmalı. Şiddet sarmalı, elinde en çok silahı olana yarar. İdam, yaşam hakkının ihlali olduğu için hem hukukun tüm mantığına karşıdır hem de caydırıcı değildir. Askeri diktatörlüklerin, faşist yönetimlerin, soykırımcıların ve tüm baskıcı rejimlerin yöntemidir. Darbe tehdidinden kurtulmak ve özgür bir dünyada yaşamak isteyenler idamın netçe karşısındadır.

Bireysel silahlanma da darbecilere karşı çözüm olamaz. 15 Temmuz’u 16’sına bağlayan gece cuntacılar polislerin veya başkalarının silahları sayesinde değil, halkın kitlesel olarak sokağa çıkması sayesinde yenildi.

EMASYA kaldırılsın

EMASYA protokolü, 2010 yılında “Darbeye zemin hazırlıyor, demokrasinin boynuna geçirilen kement” denilerek kaldırılmıştı. O dönemler Balyoz, Ergenekon, Kafes vb. planların açığa çıktığı dönemlerde ve darbeci generaller yargılanıyordu. Aynı zamanda toplumda büyük bir darbe karşıtı hareket vardı. İstanbul ve Ankara başta olmak üzere birçok şehirde on binler sokağa çıkıyordu.

Yıllar içinde durum değişti. Hükümet son iki yıldır Ergenekon-Balyoz vb. davalarından hüküm giyenleri sokağa kaldı. Hatta bunlarla ittifak kurdu. Bu arada Kürdistan’da savaşı yeniden başlattı.

Kürt illerini yakıp yıkan TSK, birçok insanlık suçu işledi. Hükümet bunun üzerine, Genelkurmay’ın talebiyle, askerlerin “asayiş olaylarına” müdahale etme yetkilerini genişleten, yaptıkları hukuksuzluklar karşısında yargılanmama konusunda koruma kalkanı olan yeni bir düzenlemeyi, darbe girişiminden hemen önce uygulamaya koydu.

Darbe karşıtları haklı çıktı. TSK’ya verilen tavizler ve savaş, ordunun yeniden siyaset üzerine müdahalesini gündeme getirdi. EMASYA benzeri protokol derhal kaldırılmalı!

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol