(15-16 Temmuz dosyası) Halk direnişi kazandı

23.07.2016 - 07:52
Haberi paylaş

15 Temmuz saat 21.00-22.00 arasında Boğaz Köprüsü’nün jandarma tarafından tutulduğu haberi geldi.

Son bir yıldır Türkiye’de gerçekleşen, en son Atatürk Havalimanı’nda gerçekleşen bombalı saldırılar nedeniyle tedbir alındığını düşündü büyük çoğunluk. İnsanları karanlık düşüncelere iten ise Ankara’da savaş jetlerinin alçaktan uçtuğu bilgisinin yayılmasıyla dolu. Bir süre sonra başbakan bir açıklama yaptı ve "Kalkışma ihtimali üzerinde duruyoruz" dedi. DSİP’in yayın organı Marksist.org, darbe girişiminin kokusu alınır alınmaz, saat 23.13’te “Darbeye geçit yok!” başlığıyla ilk haberi yaptı.

Binali Yıldırım kısa süre sonra, bir darbeyle karşı karşıya olduğumuzu açıkladı.

Kanlı bir darbe girişimi

Darbeciler TRT binasını kısa süreliğine ele geçirip bir basın bildirisi okuttu. Başlangıçta küçük çaplı bir “kalkışma” olarak yansıtılmaya çalışılan girişimin, çok kanlı ve kapsamlı bir örgütlenmeye sahip bir darbe girişimi olduğu açığa çıktı.

Darbeciler, tam 11 kez TBMM binasını, içinde milletvekilleri demokrasi nöbeti tutarken bombaladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendi deyimiyle, 15 dakikayla kurtuldu. Marmaris’te tatil yaptığı otel bordo bereliler tarafından basıldı. Erdoğan kısa süre önce otelden ayrılmıştı ama yine de oteli basanlarla Erdoğan’ın korumaları ve emniyet mensupları arasında çatışma sabaha kadar aralıklı bir şekilde sürdü.

Boğaz Köprüsü’nde ise tam bir katliam yaşandı. Askerlere karşı direnmek üzere köprüye giden siviller askerler tarafından tarandı. İstanbul Büyükşehir belediyesi binası önünde bekleyen kalabalık aynı şekilde tarandı. İstanbul Emniyet Müdürlüğü önünde bekleyen kalabalık askerler tarafından tarandı. Yakın mesafeden kurşunla öldürülen bir çok sivil var. Başbakanın makam aracı Yıldırım içindeyken kurşunlandı.

Darbenin ne kadar kanlı olacağını, daha girişim hâlindeyken ölen insan sayısından anlamak mümkün.

Durdurulan darbe

Darbe girişimi açığa çıkar çıkmaz, insanlar öfkeyle harekete geçmeye başladı. Sokaklara çıktı, cumhurbaşkanı konuşmadan önce sokaklara çıkmaya başladı. Erdoğan’ın insanları sokağa çağırmasıyla beraber ise on binlerce insan sokaklara, askerlerin karşısına dikilmeye başladı. Sokaklara çıkan insanlar, bütün partilerden vekillerin mecliste hem de savaş uçaklarıyla bombalanmasına rağmen demokrasi nöbeti tutmasının, CHP’nin, HDP’nin darbeye karşı açıklama yapmalarının sağladığı moral üstünlükle daha da kalabalık ve cesaretle sokaklara çıktılar.

Bu darbenin başarısız olmasının temel nedeni, darbecileri şaşırtan bir kalabalığın, cunta girişiminin olduğu her noktada sokaklara kitleler halinde çıkmasıydı. Halk, darbeyi durdurdu.

Darbenin başarısız olmasını garanti altına alan ikinci etken, darbe girişiminin erkene çekilmesiydi. Sızan girişim, erkene alındı. Gece 03.00’te başlayacakken, 21.00-22.00 arasında adımlar atıldı. Bu ise koordinasyonun sağlanamamasına, kitlelerin sokağa akmasına ve hükümet ve muhalefet partilerinin zinde bir şekilde darbeyle yüz yüze gelmesine ve darbe karşıtı direnişin güçlenmesine neden oldu. Bu, aynı zamanda siyasilerin, vekillerin, Erdoğan’ın askerler tarafından tutuklanmasının engellenmesini de sağladı.

Darbenin bazı yanlarının garip ve amatörce görünmesinin neden budur. Yoksa, AFAD, belediyeler, emniyet müdürlükleri, başbakanlık, cumhurbaşkanlığı, özel harekât şubelerinin nasıl basılacağının, medyanın nasıl sırasıyla teslim alınacağının önceden, sinsice, sistemli bir şekilde planlandığı bir darbeyle karşı karşıya olduğumuz kesin.

Darbenin erken başlaması ve sokağa çıkan on binlerce insanın kahramanlığı, büyük ihtimalle ordunun geri kalan kısımlarının darbecilerden yana tutum almasını engelledi. Komuta kademesinden çok sayıda askerin katıldığı bir darbe olmasına rağmen, merkezi emir-komuta zincirini harekete geçirmemiş olmasının nedeni, sokağa çıkan kitleler.

“Şeriat” tehdidi mi?

Darbe girişimiyle solun bazı kesimleri yeniden sınıfta kaldı. Ne sol ne de solun liderliğini yaptığı sendikalar, darbeye karşı üyelerini sokaklara çağırmadı. Bundan daha önemlisi, 2001 Şubat krizinin ardından yaşanan bir tartışma yeniden devreye sokuldu. Krize tepki duyan esnaflar ve esnafların yanında çalışan on binlerce işçi, IMF’yi protesto etmek için sokaklara döküldüğünde, sendikalar ve sol bu kitle hareketiyle birleşmek yerine, hareketin sosyal tabanının, sloganlarının ve “yaşam tarzının” kendisine uygun olmamasından yola çıkarak, bu tabanı hemen hemen faşizmin tabanı olarak adlandırıp, harekete mesafelenmişti. Bugün de 15 Temmuz darbesini durduran hareketi, hareketin içinde yer alan kitleleri aynı şekilde değerlendiren bir eğilim, daha 16 Temmuz sabahından itibaren sesini yükseltmeye başladı.

Sela okunmasını cihat çağrısı olarak, çember sakallıların darbe karşıtı eyleme katılmasını IŞİD müdahalesi olarak görmeyi alışkanlık hâline getirenler, darbe karşıtı gösterileri karalamanın yeni bir yöntemini bulmuş oldular. Bu kadar büyük kitle hareketlerinde karmakarışık bir bilinç tüm eylem içinde hakimdir. Ama, darbeye karşı çıkan o büyük hareketi lümpenlerin, cihatçıların ve linççilerin girişimi olarak suçlamak, bugün bu toplumda en geri fikirleri savunmak anlamına gelir ki, bu Sözcü gazetesinden bile daha geri bir pozisyonda olmak demektir.

Kitle hareketleri, hele hele, bir darbe karşısında cesaretle harekete geçen ama seçimlerde son 15 yıldır AKP’ye oy vermeyi tercih eden kitlelerin ana çoğunluğunu oluşturduğu bir hareket, elbette içinde sayısız sağ fikiri de barındırır. Bu fikirler nedeniyle bu hareketten uzak durmak solun kendi ölüm fermanını imzalamasın demektir. Başarılması gereken, darbeye karşı cesurca direnen kitlelerle bağ kurmak, tartışılacak zeminleri yaratmaktır. Bunun için herşeyden önce “darbeye geçit yok!” diyerek sokağa çıkmak, kitlelerin pratik deneyiminin parçası olmak gerekir.

Darbeciler bir koalisyondur

15 Temmuz darbesinin arkasında kimlerin olduğu her gün biraz daha netleşiyor. Fettullah Gülen cemaatine mensup isimlerin darbe girişiminde merkezi bir rol oynadıkları darbe girişiminin ilk saniyesinden itibaren söyleniyor. Gülen cemaatinin üyesi olduğu iddiasıyla görevinden alınmış olan, İstanbul eski Güvenlik Şube Müdürü Mithat Aynacı, Vatan Caddesi'nde bir tank içinde askeri kamuflajlı olarak gözaltına alındı.

Sosyalist İşçi gazetesi, uzun süredir, cemaatin ordu içinde böyle bir rolü olabileceğini inandırıcı bulmadığını açıklıyor. Darbe girişiminde, cemaate bağlı olan unsurların da yer aldığı giderek daha net görüşmekle beraber darbe girişiminden dolayı tutuklanan komutan sayısı, darbenin sadece cemaatin bugüne kadar gizlenmiş üyelerinden oluşmadığını da gösteriyor.

Yaklaşık 120 general ve amiral gözaltına alındı. Bunlardan, bu satırlar yazılırken 107’si tutuklandı. 9 komutanın ifadesi alınmaya devam ediliyor. Bu kadar çok sayıda komutanın ve orta ve alt derecede askerin içinde olduğu bir darbe girişimi, sadece cemaatle değil, mevcut siyasi iradeden en başından beri rahatsız olanların da içinde olduğu bir girişimle yüz yüze olduğumuzu gösteriyor.

Balyoz darbecileri, 2003 yılının Mart ayında gerçekleşecek “olasılığı en yüksek tehlikeli senaryo”yu oynarken, askerlerden birisi “İstanbul’un üzerine çökmekten” söz etmişti. Plan seminerinin komutanı Çetin Doğan, bu sözün söylendiğini doğrulamıştı. Bu darbe girişimi, çok açık ki, yıllar önce “genç subaylar rahatsız” diyerek, atanmışları heyecanlandıran bir dedikoduyu yayan, geçen yıllarla büyüyen “İslamcı” bir hükümete, Erdoğan’a her geçen gün bileylenen, ordunun temel görevinin cumhuriyeti korumak maskesinin arkasına saklanarak darbe yapmak olduğunu düşünen, zerre kadar değişmeyen ordu eğitim sistemiyle şekillenen, öfkesi biriken, AKP karşıtlığından da destek bulacağını düşünen subayların da içinde olduğu bir koalisyonun işi.

Kim ne dedi?

“Darbe girişiminin durmasında, sokaklara çıkan yüz binlerce insan belirleyici oldu. Darbe girişiminin bir kitle tabanı olmadığı, darbeye hayır diyenlerin sokaklara çıkması, tankların üzerine tırmanması belirleyici oldu. Mecliste yer alan bütün partilerin darbeye karşı çıkması önemli bir gelişme. Bunda, Darbelere Karşı 70 Milyon Adım Koalisyonu’nun yıllarca darbeye karşı sürdürdüğü kitlesel mücadelenin payı çok büyük.” (Şenol Karakaş, DSİP Eşsözcüsü)

“Darbecilere karşı operasyon, Kemalist cumhuriyetçi devlet kurumları yerine başta ordu olmak üzere tüm devlet kurumlarını Kemalizm soslu AK Parti kurumları yaratmaya dönüştürülmesi, darbe girişimini engelleyen gücün ve güdünün doğru tahlil edilmemesi olacaktır.” (Hakan Tahmaz)

“Kendimizin seyirci değil aktör olduğunu hatırlayalım ve darbe karşıtı hareket içerisinde demokrasinin alanının sınırlanmasından hoşnut söylemleri geriletmenin bizim elimizde olduğunu fark edelim.” (Meltem Oral, DSİP Eşsözcüsü)

“Çok sayıdaki halktan ve dinden Türkiye işçi sınıfına, cuntaya ve bu zemini hazırlayan koşullara karşı verdiği mücadelede nihai zafer kazanıncaya kadar tam destek!” (SEK-Sosyalist İşçi Partisi, Yunanistan Merkez Komitesi)

“Başka yerlerdeki sosyalistler Türk halkının demokratik haklar mücadelesini desteklemeli, insan hakları üzerindeki artan kısıtlamaların geri alınmasını talep etmeli ve ulusal kendi kaderini tayin hakkı mücadelesi yürüten Kürt halkıyla dayanışmalıdırlar." (SWP-Sosyalist İşçi Partisi, İngiltere Merkez Komitesi)

“Fakat şimdi, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra, kendilerine ‘kurtarıcılık’ vehmetmiş birtakım askerlerin, bu saplantılarını sivil iktidara karşı besledikleri derin nefretle birleştirdiklerinde neleri göze alabileceklerini gördükten sonra bu yöndeki kuşkularımın dağıldığını söyleyebilirim. Yıllar boyunca, ‘Ne yani, asker kendi uçağını mı düşürecekti’ diyenlere gelince; bence artık onlar da yeni bir değerlendirme yapmalılar.” (Alper Görmüş, Serbestiyet)

“Halkın darbe karşılığından o denli rahatsız oldular ki darbeseverler, ‘bu darbe değil senaryo’ senaryosunu yazmaya koyuldular.” (Ufuk Uras)

"Bu ülke darbelerden çok çekmiştir. Aynı sıkıntıların yeniden yaşanmasını istemiyoruz. Cumhuriyete ve demokrasimize sahip çıkıyor, inancımızı eksiksiz bir şekilde koruyoruz." (CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun yazılı açıklamasından)

“HDP, her koşulda ve ilkesel olarak her tür darbeye karşıdır. Demokratik siyasete sahip çıkmak dışında bir yol yoktur. Türkiye'nin acilen çoğulcu ve özgürlükçü bir demokrasiye, iç ve dış barışa evrensel demokratik değerlere sözleşmelere uyum ihtiyacı vardır.” (HDP basın açıklamasından)

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol