Antikapitalistler kampanyası aktivistleri, dün İstanbul, Ankara, İzmir ve Tekirdağ'da sokağa çıkarak Suriyeli mülteciler için sınırların açılmasını talep etti.
TSK geçtiğimiz hafta sonu Suriye sınırında 6'sı çocuk 11 kişiyi katletti. Suriyeli aktivistler sosyal medyada ölenlerin görüntülerini paylaşırken, hükümet yalan söyleyerek göçmenlerin öldürülmediğini iddia etti. İki gün önce sınırda mültecileri katleden devletin cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, dün utanmadan Dünya Mülteciler Günü mesajı yayımlayarak kendi hükümetini övdü, diğer ülkelere mülteciler için harekete geçme çağrısı yaptı.
Mültecilerle dayanışmak isteyen ırkçılık karşıtları ise sokaklardaydı.
İstanbul
İstanbul'da Antikapitalistler'in "Sınırlar açılsın! Mültecilere özgürlük!" çağrısıyla düzenlediği eyleme, Suriye Sivil Toplumu'ndan aktivistler de katılarak destek verdi.
"Irkçılığa hayır. Mültecilik insan hakkıdır. Sınırlar açılsın" yazılı pankartın açıldığı eylemde Arapça taleplerin yer aldığı dövizler taşındı, "Sınırlar açılsın göçmenler özgürlük" ve "Suriye halkı yalnız değildir" şeklinde sloganlar atıldı.
Suriyeli aktivistler de katil Baas diktatörlüğünün ve IŞİD ve diğer İslamcı baskıcı örgütlerin zindanlarında tutsak olan arkadaşlarının fotoğraflarını taşıdı.
Eylemde Antikapitalistler adına Jale Yanık'ın okuduğu basın açıklaması şöyleydi:
"Tüm sınırlar açılsın! Göçmenlere eşitlik, adalet, özgürlük.
Her yıl milyonlarca insan, yaşanamaz hale geldiği için yurdunu terk etmek ve dünyanın her bir tarafında kurtuluş aramak zorunda kalıyor. Yalnızca Suriye’de nüfusun yüzde 30’a yakını ülke dışına göç etmiş durumda. Tüm tehditlere, ırkçılığa, kirli pazarlıklara ve sınır dışı edildikleri kamplara rağmen bu göç duracağa benzemiyor.
Tüm dünyada 60 milyon insan mülteci olarak yaşıyor.
Bu gün ilticanın üzeri örtülemez bir mesele haline gelmesi Suriye’de devrimin iç savaşa dönüşmesinden sonra başlayan muazzam göç dalgası ile oldu. Ancak mülteciler her zaman her yerde var olma savaşı verdiler.
Kapitalizmin ucuz emek ve kaynak ihtiyacını doyurabilmek için askeri diktatörlüklere ve amansız bir sefalete mahkum ettiği pek çok yerde biraz daha şanslı olanlar, insanca yaşamayı en azından ümit edebilecekleri yerlere kaçıyorlar. Bu yerlerin başında Afrika ve Orta Amerika ülkeleri geliyor.
Savaş ve baskıcı rejimler insanları göç etmeye zorlayan sebeplerin başında gelse de, iklim değişikliğine bağlı göçler de acil bir çözüm üretilmediği takdirde çok geçmeden artan bir hızla gözlerimizi kaçıramayacağımız bir sorun haline gelecek.
Göç zorunluluğu önde gelen kapitalist devletlerin kendi yarattıkları krizleri yönetebilmek için göz göre göre işledikleri suçların sonuçları. Kaçmak zorunda kalanlar ise bunların sorumlusu değil mağdurları. Ve yol açtıkları felaketlerden zenginleşen devletler, hayatlarını mahvettikleri insanların var olma taleplerine karşı çaresizi oynuyorlar.
Savaşlarla büyüttükleri zenginliklerini paylaşmadıkları yoksul insanlara, aynı milletin parçası olduklarını ve çaresizliklerinin suçlusunun mülteciler olduğunu söyleyebilecek kadar yüzsüzler.
Pek çok zaman oturma izni bile olmadan, kaçak yaşamak zorunda olan mülteciler, aynı zamanda ırkçılığın nesnesi haline getirilerek sistemde yolunda gitmeyen her şeyin sorumlusu olarak gösteriliyorlar.
Tüm bu nefrete ve zor koşullara rağmen korkunç tehlikeli yöntemlerle kaçmaya devam ediyor ve pek çok zaman yüzünden kıyıya varamadan ölüyor veya işkence ve eziyet dolu sınır kamplarına kapatılıp, kaçmak için bunca tehlikeyi göze aldıkları yerlere geri gönderiliyorlar.
Mültecilerin sorunlarına kalıcı çözümler üretmeyi bütçe gerekçe göstererek öteleyen devletler savaşlara akıl almaz yatırımlar yapmaktalar. Aynı zamanda mültecileri kayıtsız ve ucuz emek gücü olarak yedeklemekte hiçbir sakınca görmüyorlar. Hatta kendi aralarında bir alış veriş nesnesi olarak mültecileri değiş tokuş edecek veya mülteci gemilerinin batışını kıyıdan izleyecek kadar alçalabildiklerini hepimiz biliyoruz.
Kimse yurdunu terk edip tanımadığı yerlerde yaşam mücadelesi vermeyi arzulamaz. Kayıtsız ve açlık sınırının altında hiçbir sosyal hakka sahip olmadan çalıştırıldığı, sürekli olarak ırkçılıkla kamusal alandan dışlandığı halde dönmemek için direnen insanları asalaklıkla, fırsatçılıkla suçlamak hem insanlık dışıdır, hem de işsizliğin ve yoksulluğun gerçek sorumlularının üzerini örtmektir.
Bizim emeğimizle sürekli zenginleşen bir avuç insan; ucu ucuna yetecek kadar kaynağımız olduğunu, mülteciler geldiği için yoksullaştığımızı anlatanlar yalancılardır. Kaldı ki bir ülkede üretilen değer, zaten bizim emeğimizle olduğu kadar mültecilerin de emeğinin eseridir.
Tüm toplumlar doğal veya zorunlu göçlerle oluşmuştur ve oluşmaya devam etmektedir. Yerli, milli-yabancı ayrımları; sınırlarını devletlerin çizdiği suni ayrımlardır ve dayanışmayla yerle bir edilebilirler. Herkes yaşadığı ve çalıştığı yerin yurttaşı olma ve eşit haklarla yaşama hakkına sahip olmalıdır.
AB anlaşmasına hayır, mülteciler eşya değildir. Savaştan kaçan insanları zorla geri yollamanın oracıkta öldürmekten bir farkı yoktur. Irkçı Trump’ın göçmen düşmanlığı kaybedecek, dayanışma kazanacak. Bu dünya hepimize yeter, yeter ki gölge etmeyin.
Tüm sınırlar açılsın! Göçmenlere eşitlik, adalet, özgürlük."
İstanbul'daki eylemde Arapça sloganlar atılıp "Yaşasın halkların kardeşliği" diye bağırılırken, Suriyeli aktivistlerden Jamal Hammour da bir konuşma yaptı.
Ankara:
Ankara'da da Antikapitalistler'in çağrısıyla 18:30'da Yüksel Caddesi'ndeki İnsan Hakları Anıtı önünde buluşuldu ve basın açıklaması okundu.
Tekirdağ:
Tekirdağ'da Antikapitalistler aktivistleri, 17:30'da Tuğlalı Park önündeydi. Grup adına açıklamayı Hasan Fehmi Özer okudu.
İzmir:
İzmir'de Antikapitalistler aktivistleri, gündüz 12:30'da Mültecilerle Dayanışma Platformu bileşenleri tarafından çağrısı yapılan, çok sayıda örgütün desteklediği mültecilerle dayanışma eyleminde yer aldı.