Sosyalist İşçi gazetesi, son sayısının orta sayfasını Ermeni Soykırımı gerçeği ve yüzleşme mücadelesine ayırdı:
Ermeni Soykırımı, Türkiye devletinin resmi tarih tezinin veya Türk milliyetçilerinin iddia ettiği gibi “tarihçilere bırakılması gereken” veya hâlâ tartışılması gereken bir iddia değil. Türkiye’nin ilk imzalayan ülkelerden biri olduğu Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’ne göre, “bir grubun fiziki olarak yok olmasını kısmen veya topyekûn gerçekleştirecek olan hayat şartlarını o gruba dayatmak” soykırımdır. Üstelik, bu kavramın uluslararası hukuka girmesini sağlayan avukat Raphael Lemkin, bizzat Ermeni Soykırımı’ndan yola çıkarak bu sonuca varmıştır.
1915’in 24 Nisan’ında başlayan sürecin sonunda, o dönem 10.5 milyon olan Osmanlı nüfusunun önemli bir bölümü, 1.5 milyon Ermeni imha edildi. Türkiye ulus devletinin inşası, Anadolu’da yaşayan, Müslüman ve Türk olmayan tüm halkların ya imha ya asimile edilmesi çabasına dayanıyordu. Ermenilerin yok edilmesi, bu sürecin ilk ve en kanlı safhasını oluşturuyordu.
Katliamlar cumhuriyeti
Osmanlı İmparatorluğu’nun kalıntıları üzerinden yükselen cumhuriyet, İttihat ve Terakkicilerin projesi doğrultusunda, Ermenilerin, Yahudilerin, Rumların ve Kürtlerin imhasına dayandırıldı. Tüm bu halklar sistematik olarak yok edildi. Karadeniz’de Topal Osman gibi katillerin önderliğinde Pontos Soykırımı yapıldı. “Seyfo” adı verilen soykırım sürecinin sonunda yüz binlerce Süryani katledildi. Ermeni Soykırımı, tüm bunların içinde en çok öne çıkan, en büyük etnik temizlik harekâtı oldu.
Cumhuriyet kurulduktan sonra Kürtlere defalarca katliam yapıldı. Rumlar ya Varlık Vergisi gibi ırkçı uygulamalarla mülksüzleştirildi ya da 1964 Sürgünü’nde olduğu gibi kovuldu. Yahudilere yönelik 1934 yılındaki gibi saldırılar örgütlendi.
Devletin kurucu ideolojisi olan kemalizme göre, Türkiye’de yaşayan herkes Türk’tü. Gerçeği bu uyduruk iddiaya uygun hâle getirmek için Türkiye bir halklar hapishanesine çevrildi.
Türkiye kapitalizmi soykırım üzerine kurulu
Ermeni varlıklarının gaspı, Türkiye egemen sınıfı açısından sermaye birikiminin temellerini oluşturdu. Ermenilerden kalan taşınır ve taşınmaz değerlere İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Emval-ı Metruke idaresi el koydu. Burada biriken muazzam servetin bir kısmı, soykırıma destek veren yerel ticaret burjuvazisine ve toprak sahiplerine aktarılarak, sermayenin el değiştirmesinin ilk adımları atıldı. Yahudilere yönelik “Trakya olayları”, Varlık Vergisi, 6-7 Eylül hep bu kanlı tasfiye sürecinin parçaları olarak süregeldi.
Yüzleşme mücadelesi
Ermeni Soykırımı, on yıllar boyu Türkiye devletinin en büyük tabusu oldu. Soykırım lafını etmek dahi büyük bedeller ödemeyi gerektiriyordu. Ancak son dönemde bu durum değişti. Bunda birinci etken, Türkiye devletinin tek tipçi yapısında gedik açan Kürt hareketinin mücadelesinin, herkesin Türk olduğuna yönelik resmi iddiaya vurduğu darbeydi. Bu ortamda Türkiye’de Türklerden başkalarının da olduğu konuşulabilir hâle geldi.
Ancak ikinci ve asıl önemli etken ise, 1990’ların ortasında Agos gazetesinin kuruluşu ve Hrant Dink’in başlattığı mü-cadeleydi. Enternasyonalist bir devrimci olan Hrant Dink, Türkiye halklarına hitap etmenin çok incelikli yollarını bularak, 1915’i Türkiye’nin gündemine soktu. Bunun bedelini canıyla ödedi, 2007 yılında sözde derin, özde sığ devletin planladığı bir cinayet sonucunda aramızdan alındı.
Hepimiz Ermeni'yiz!
Ancak Dink’in öldürülmesine yönelik öfke patlaması, onu öldürenlerin planlarını bozdu. İstanbul başta olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanında yüz binlerce kişi sokaklara çıkarak “Hepimiz Ermeniyiz!” dedi. Bu, kimsenin beklemediği, Türkiye tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir olaydı. Devletin en sert savunduğu yalanı, büyük bir tehdit altına girdi. Cin şişeden çıktı.
Bu toplumsal güç, 2008 sonu ve 2009 başında “Ermenilerden özür diliyorum” başlıklı imza kampanyasına on binlerce kişinin imza vermesini, meselenin ülkenin gündemini bir kez daha işgal etmesini sağladı.
Bu ivmeye yaslanan ırkçılık karşıtları, 2010’da yeni bir adım atarak, Ermeni Soykırımı’nın kurbanlarının sokakta anılmaya başlanmasını sağladılar. 24 Nisanlarda o günden bugüne binlerce kişi toplandı ve 1915’te katledilen 1.5 milyon kişiyi andı.
Bu yüzleşme mücadelesi, Ermeni Soykırımı tanınana, özürden tazminata Ermeni halkının mağduriyetinin giderilmesi için tüm adımlar atılana kadar sürecek.
AKP Ermenilerin dostu olamaz: CHP ve MHP gibi...
Adalet ve Kalkınma Partisi, gerek AB sürecine önem verdiği 2002-2007 arasında, gerekse TSK’nın darbe tehdidiyle boğuşurken kendisinin dışındaki kesimleri de bir araya getirecek bir demokrasi cephesi kurmaya çalıştığı 2007-2010 döneminde, Ermeni meselesiyle ilgili önceki hükümetlere kıyasla daha yumuşak bir tutum takındı. Abdullah Gül’ün Ermenistan’a giderek milli maç izlemesi, bu sürecin doruk noktasıydı.
Ancak bu süreçte dahi, AKP, inkârcı koalisyonun bir parçasıydı. 2005 döneminde Boğaziçi Üniversitesi’nde Ermeni konferansı gerçekleştirileceği sırada meclis kürsüsünden “Arkamızdan hançerliyorlar!” diyen Cemil Çiçek, AKP hükümetinin bir parçasıydı. Dönemin Savunma Bakanı Vecdi Gönül, 2008 yılındaki bir açıklamasında “Bugün eğer Ege'de Rumlar devam etseydi ve Türkiye'nin pek çok yerinde Ermeniler devam etseydi, bugün acaba aynı milli devlet olabilir miydi?” diye sorarak AKP’nin resmi tezlere bağlılığını ilan ediyordu.
AKP, 100. yıl paniğine kapılarak inkârın dozajını geçen yıl artırdı. Meclisteki inkârcı partiler AKP, CHP ve MHP ortak bir bildiri yayımladı. Türkiye’de “kaçak” yaşayan Ermenileri kovmakla tehdit eden Tayyip Erdoğan, 18 Mart 1915’te “kutlanan” Çanakkale zaferini, geçtiğimiz yıl 24 Nisan’a aldırttı. AKP’nin bu seremonisine uluslararası katılım çok zayıf olsa da, 2015 yılında AKP genel olarak soykırımı tanıması yönündeki baskıdan kurtulmayı başardı.
AKP, Ermeni Soykırımı’na Türkiye devletinin çıkarları ve bekası perspektifiyle bakıyor. Soykırım bu devletin temeli. Onunla yüzleşmek, yüzleşmenin gereklerini yerine getirmek hükümetin yapmak isteyeceği bir şey değil. Buna rağmen atılan bazı adımlar, örneğin son iki yıldır çok eksik de olsa taziye mesajı yayımlanıyor olması, yıllardır Türkiye’de mücadele edenlerin ve dünyanın dört bir yanında Ermenilerin ve tüm demokrasi isteyenlerin yarattığı basıncın sonucu.
Taleplerimiz
- Soykırım mağdurlarına verilen zarar tanzim edilmelidir.
- Diaspora Ermenileri özgürce Türkiye’ye dönebilmeliler ve vatandaşlık hakları tanınmalı.
- Ermenilere ait tüm kamusal alanlar ve mülkler Ermenilere iade edilmeli ve restore edilmelidir.
- Soykırım inkârını amaçlayan ırkçı propaganda yasaklanmalı, nefret söylemi ve nefret suçlarıyla ilgili düzenlemeler hayata geçirilmeli ve mevcut düzenlemeler özenli bir şekilde uygulanmalıdır.
- Türkiye’nin tek taraflı kapattığı Türkiye-Ermenistan sınırı hemen açılmalıdır.
- Eğitimde soykırımı aklayan, savunan ve gerekçelendiren tüm müfredat hemen kaldırılmalıdır.