Kimileri soruyor: 21. yüzyılda Kürt sorunu nedir? Dilinizi konuşmanız serbest. Artık Kürtçe müzik kasetleri (bugünün CD’leri) yasaklı değil. Kürt siyasi hareketi daha ne istiyor?
2021 yılında Birleşmiş Milletler toplantısına katılmak için Amerika'ya giden Tayyip Erdoğan, "Türkiye'de böyle bir sorun yok. Biz bu işi çoktan çözdük, aştık, bitirdik." demişti.
Yıl 2024.
Pêşî Peya (Önce Yaya), Hêdi (Yavaş) Türkiye'de yaşayan 20 milyon Kürdün anadilinde birer trafik uyarısı.
Diyarbakır, Van, Mardin, Cizre belediyeleri şehrin işlek caddelerine bu uyarıları yazdı. Takdir edilmesi gereken bu çalışma baskıyla karşılandı.
Kimi yerlerde polisler, kimi yerlerde karayolları ekipleri, valiliklerin talimatıyla Kürtçe trafik uyarılarının üstünü boyayla kapatıp yerlerine şunu yazdılar: "Türkiye Türktür Türk kalacak."
Sorunun özü
Kürt sorunun özü Kürtçedir.
Bir halkın anadili yıllarca yasaklı kaldı. Kürtlerin aslında dağ Türkleri olduğu söylendi. Anadilleri yasaklanarak asimile edilmeye çalışıldılar. Bu ‘zorla Türkleştirme politikası’ olarak adlandırılıyor. Ve yıllar sonra yeniden hortladı.
Görülüyor ki son yıllardaki birtakım değişiklikler -devletin TRT'sinin Kürtçe bir kanalı olması, bir üniversitede Kürt dili ve tarihi kürsüsünün kurulması, 2012'den beri ortaöğretimde Kürtçenin seçmeli ders sayılması-Kürtçe yasağının sona erdiği anlamına gelmemiş.
Bu uygulamaların her biri 2009'da devlet ile PKK arasındaki Oslo görüşmeleri, ardından İmralı'daki PKK lideri Abdullah Öcalan ile AKP arasında süren müzakerelerin, yani çözüm sürecinin sonuçlarındandı. 2015'te çözüm süreci bitirildi. Ardından şehirlerde şiddetli çatışmalar yaşandı.
Geriye dönüş
Kürt sorununu çözmekle övünen Erdoğan'ın AKP'sinin yeni ortağı MHP oldu.
MHP sıradan bir parti değil. Devlet Bahçeli tarafından bir merkez partisi olarak sunulan ve hâkim medyada alkışlanan bu hareket, askeri hiyerarşide örgütlenmiş, Avrupa'nın en büyük faşist partilerin biridir.
MHP, sadece bir parti değildir. Emniyet, jandarma, ordu, yüksek yargı ve güvenlik bürokrasisinin temsilcisi olarak karşımıza çıkan, yani devlet içindeki güçlerin görüşünü ve çıkarlarını temsil eden bir organizasyondur.
Faşist partinin AKP ile ittifakının bir sonucu olarak sunulan Türk tipi başkanlık rejimi ile büyük bir geriye dönüş başladı.
Dış politikanın merkezine, Suriye'nin kuzeyinde Kürt yönetimini ne olursa olsun yok etmek konunca, bunun iç politikadaki karşılığı Türkiye'deki Kürtlerin "terörist" ve "ayrılıkçı" olarak kabul edilmesi oldu.
Barışçıl ve siyasi çözümü savunan HDP/DEM'li belediyelere iki dönem kayyım atandı. Üç yerel seçimde de halkın siyasi tercihi değişmedi. 31 Mart yerel seçimleri sonrası Van Belediyesi AKP'ye verilmek istendi fakat halkın büyük tepkisiyle karşılaşılınca bundan vazgeçildi ama Hakkari Belediyesi'ne kayyım atandı. Şimdi kayyım baskısı tüm DEM'li belediyeler üzerinde bir kılıç gibi sallanıyor.
Bütün bunlar faşist partinin belirleyici olduğu otoriter yönetimin sonuçlarıdır. Baskı artık doğrudan, 1980'leri andırır şekilde, Kürtçenin üzerinde.
Çözüm
Oysa bu baskılar ve yasaklar geçmişte en ağır şekilde uygulandığında bile “başarıya” ulaşmamıştı. Kürtler Kürtçe konuşur. Hapse de atsanız, yasak da koysanız milyonlarca insandan oluşan bir halk var olmaya devam ediyor.
21. yüzyılda Kürt sorunu, bir eşitlik sorunudur.
Türkiye'nin kurucu unsurlarından biri olan Kürtlerin dili, kültürü, varlığı anayasal olarak tanınmıyor. Kürtçe resmi dillerden biri olarak kabul edilmiyor, Kürt şehirlerinde ana eğitim dili olarak uygulanmıyor. Böyle olunca Kürtler eşit olmadıklarını biliyor ve eşitlik istiyor.
Devrimci sosyalistler Kürt sorunun barışçıl ve siyasi çözümünden yanadır. Bunun en önemli adımı ise Kürtçe anadilinde eğitim hakkının ve çok dilliliğin tanınmasıdır.
Bu gerçekleştiğinde, eşitlik yolunda büyük bir adımın atılmış olmasıyla kalmaz, Batı'daki siyasi baskıyı azaltan, saldırgan milliyetçilik ve ırkçılığı gerileten, işçiler arasındaki suni bölünmeleri ortadan kaldıran tarihi bir girişime dönüşür.
Yeniden çözüm süreci, hemen şimdi!
---
“Anadili Türkçe olmayan çocuklar eğitim sistemi içerisinde dezavantajlı konumda olmaya devam ettiler. Ulus devlet anlayışının temelinde yatan tek dilci anlayış eğitimin ideolojik bir aygıt olarak kullanımını güçlendirerek heterojen toplumların anadilinde kamusal hizmet almalarını engellemektedir. Anadilinde eğitim alamamak, bir yandan akademik becerileri ve başarıyı çocuğun yaşına ve gelişim dönemine uygun düzeyde yakalamasını güçleştirirken, özellikle ergenlik döneminde sadece dil ve ifade becerilerinde değil, duygusal ve sosyal gelişim süreçlerinde de olumsuz yansımalar yaratmaktadır. Eğitim bilimi açısından bakılacak olursa bir bireyin anadilini okul yaşamına katmamak, çocukların sağlıklı düşünmesinin ve yetişmesinin okul dışında bırakılması ve okul çağına kadar yaşadıkları, yaptıkları dilsel faaliyetin yok sayılması demektir. Eğitim makbul yurttaşlar yaratmanın bir aracı değildir.”
“Anadilinde eğitim hakkı ertelenemez ve yaşamsal derecede önemlidir."
“Siyasal iktidar, ülkenin ve eğitimin sorunlarına yönelik kalıcı çözümler üretmek yerine, farklı inançlar, cinsiyetler, mezhepler ve kimliklere yönelik aşağılayıcı, baskıcı, dışlayıcı ve dayatmacı bir tutum izlemektedir. Eğitim Sen Amed şubeleri olarak siyasal iktidara ve uzantısı olan kurumsal yapılanmalara eğitim sisteminin eğitim emekçileri ve öğrencileri gözeten yerden dizayn etmeleri gerektiğine dair çağrımızı yineliyoruz. Siyasal iktidar ve MEB eğitimi araçsal olarak kullanmaktan vazgeçip, öğrencilerin, eğitim emekçilerinin, velilerin sorunlarını eğitimin bütün bileşenleriyle birlikte çözmelidir.”
(Sosyalist İşçi)