Yerel seçimler AKP’nin yenilgisi ve ikinci parti durumuna düşmesi, CHP’nin ise birinci parti olması ile sonuçlandı. Ardından CHP lideri Özgür Özel ilk iş olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan randevu istedi.
İki lider, AKP Genel Merkezi’nde buluştu. Erdoğan, bir “yumuşama döneminin” başladığını duyurdu ki CHP’de aynı fikirde.
Elbette henüz yeni söylenmiş şeyler bunlar. Ne kadar süreceği de belirsiz. Aslında böyle bir görüşme normal olması gerekendi. Fakat başkanlık rejimi siyaseti sonucu “yeni” bir hale geldi.
Bugünkü yumuşama mesajlarının sebepleri nelerdir?
Birden fazla neden var elbette, ama baskın olan birkaç sebep öne çıkıyor.
İlki fiili durum. 31 Mart seçimleri sonrası Türkiye nüfusunun kabaca yüzde 65’i CHP’li belediyeler tarafından yönetilir hale geldi. Otoriter yönetimin iktidarını yürütme biçimlerinden biri baskıysa, diğeri de rızadır. Kaldı ki bu mesele sadece siyasi güçlerle sınırlı değil. Türkiye egemen sınıfı da son yıllarda yaşanan istikrarsızlıktan şikâyetçi. AKP de CHP de kapitalist sınıfın çeşitli kanatlarının çıkarlarını temsil eden sermaye partilerdir. TÜSİAD ve MÜSİAD istikrar istiyor.
İstikrarsızlığın başlıca nedeni başkanlık rejiminin yarattığı sorunlar ve yönetim krizleri kadar –hatta bunlardan çok daha fazla– Türkiye kapitalizminin içinden çıkamadığı mali krizdir.
Egemen sınıfının laik ya da muhafazakâr olsun, tüm kanatları bir konuda anlaşıyor: Kemer sıkma ve “yapısal uyum” denilen, şirketler lehine uygulanmasını istedikleri işçi-emekçi karşıtı politikalar. Mehmet Şimşek’i bunun için hep birlikte alkışladılar.
Türkiye kapitalizmi, dış kredilere bağımlı bir ekonomidir. Ancak 2014’ten itibaren dünyada kredi muslukları kapanmış, 2018’de Türkiye’de borç/döviz krizi patlak vermiştir. Türkiye kapitalistleri ve devlet, borçlarını ödemek için borç bulamaz hale geldi. Bunun sebebi sadece küresel kapitalizmin rüzgârları değil; bu rüzgarlar içinde Türkiye’de kurulan yeni rejim, ABD ve Avrupa Birliği kökten olayan bir şekilde “uzaklaştı.” Dengelemecilik adı verilen, ABD ile Rusya arasında salınan dış politika, Suriye ve Libya’daki askeri hareketler, Doğu Akdeniz’deki gerilim... Sonunda Türkiye dış kredi bulamaz hale geldi. Çünkü güvenli bir liman değildi.
Şimdi bunu aşmak istiyorlar. Osman Kavala ve Gezi tutsaklarının çalınan özgürlüğünün gündeme gelmesi ne yazık ki bu yüzden oldu – Sebep ne olursa olsun umarız uğradıkları haksızlık giderilir, özgürlüklerine kavuşurlar.
Daha da önemlisi, bu sayının arka kapağında ayrıntılı olarak ele aldığımız kemer sıkma dayatması ancak işçilerden oy alabilen partilerle birlikte yapılabilir. İşçilerin yoğun olarak yaşadığı şehirlerde CHP’nin elde ettiği oyları mutabakata, tahvile çevirmek kapitalistlerin çıkarlarını uygulamak isteyen bir iktidarın işine gelir. Başka bir sebepte iktidarın anayasa değişikliği için meclis çoğunluğunun desteğine duyduğu ihtiyaç.
Yumuşamaya karşı olanlar
Başkanlık rejimini birleştiren unsur, oy desteğiyle Erdoğan ve geri plana düşen partisi olsa da ortaklarıyla birlikte varlar.
Yüzde 10’luk oy potansiyeliyle faşist MHP’nin varlığına muhtaçlar. Kaldı ki MHP sıradan bir sermaye partisi değildir. Yargı ve güvenlik bürokrasisinin, yani devletin ana güçlerinin temsilcisidir.
Rejim, bir koalisyonla var. Bu devlet koalisyonun içinde ulusalcı diye tabir edilen Ergenekoncular da mevcut.
Müesses nizamın bekçileri, kemer sıkma dayatmasına ortak olsalar da demokratikleşmenin kırıntısına bile karşıdırlar. Osman Kavala’nın serbest bırakılması için Gezi davasının yeniden görülmesine karşı çıkanlar bunun örneklerinden biri.
Yumuşamanın dışında bırakılanlar
Yerel seçimlerde Kürt şehirlerinde, iki dönem kayyum atanmasına karşı, yine HDP/DEM’in seçilmesi bu rejimi ürkütüyor.
Nitekim 31 Mart sonrası Adalet Bakanı, DEM Parti’nin inceleme altında olduğunu ve kapatılabileceğini açıkça beyan etti.
Ardından rejimin kalemleri, halkın oylarıyla işbaşına gelmiş 78 belediyeden 27’si hakkında soruşturmanın sürdüğünü ve kayyumun yolda olduğunu yazdı.
Öte yandan siyasal demokrasinin sınırlarını genişletmek isteyenler, sokak eylemleri yapan sol ve rejim karşıtları da bu yumuşamanın dışındadır.
İktidarın oyalama taktiklerine aşinayız. Yeni anayasa sözleri de bu yaklaşımın bir ifadesi. Rejim, yaralarını onarmak ve kendini tahkim etmek istiyor (patronların kârları uğruna).
Kemer sıkma dayatmasına karşı birleşik işçi mücadelesi, Kürtlerin eşitliği için dayanışma, Türkiye’de tam demokratikleşme için aşağıdan muhalefeti örgütlemek, bu dönemde bizlerin lehine olan tek yol gibi görünüyor.
(Sosyalist İşçi)