Hepimiz Göçmeniz Irkçılığa Hayır Platformu ile Tarlabaşı Dayanışması, 21 Mart Uluslararası Irkçılıkla Mücadele Günü’nde Kadıköy Süreyya Operası önünde bir açıklama yaptı.
21 Mart Uluslararası Irkçılıkla Mücadele Günü’nde Hepimiz Göçmeniz Irkçılığa Hayır Platformu ve Tarlabaşı Dayanışması, göçmenlerle dayanışmak ve ırkçılığa karşı ses çıkarmak için bir araya geldi. “Faşizme karşı omuz omuza”, “Dur de, dur de, ırkçılığa dur de”, “Sınırlar açılsın, göçmenlere özgürlük”, “Öz-öz-özgürlük, göçmenlere özgürlük” gibi sloganların atıldığı basın açıklaması Hepimiz Göçmeniz Irkçılığa Hayır Platformu’ndan Deniz Güngören’in gelenleri selamlamasıyla başladı. İki platorm adına ortak açıklamanın Türkçesini Nuran Yüce, Arapçasını ise Taha El Gazi okudu.
Açıklama şöyleydi:
“Değerli basın emekçileri, değerli arkadaşlar
Takvimde ezilenlerin, sömürülenlerin, baskı ve şiddete maruz bırakılanların mücadelesine ithaf edilmeyen tek bir gün neredeyse yok. Zulme karşı direnişin ve baharın gelişinin sembolü olan 21 Mart da aynı zamanda ırkçılık karşıtlarının ve antifaşistlerin uluslararası eylem ve dayanışma günü.
Savaşlardan, diktatörlüklerden ve iklim krizinin yol açtığı türlü felaketlerden kaçmak zorunda kalan göçmenlerin önüne gittikleri ülkelerde yaşama, barınma, çalışma, sağlık, eğitim gibi en temel insani haklara erişimde bir nefret duvarı örülüyor. Avrupa Birliği hükümetleri kapitalizmin çoklu krizinin faturasını yoksullara keserken ırkçı sınır tedbirlerine, Frontex projesine milyonları akıtıyor.
Birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de göçmenler, egemen sınıfların faili olduğu krizlerin ve suçların sorumlusu olarak gösteriliyor, günah keçisi ilan ediliyor. Bunun son örneğini 6 Şubat’taki Türkiye ve Suriye depremlerinden sonra yaşadık.
Deprem, sınırın her iki yanındaki halkların büyük acılar çekmesine neden oldu. Bu acılar hâlâ sürüyor. Türkiye’de göçmenlerin yoğun olarak yaşadığı illeri etkileyen depremde en az yedi bin Suriyelinin yaşamını yitirdiği söyleniyor. Ancak deprem sanki yaklaşık iki milyon Suriyeli göçmeni etkilememiş gibi, on binlerce Suriyeli enkaz altında kalmamış gibi, binlerce Suriyeli depremde yaşamını yitirmemiş gibi, depremi Suriyelilere yönelik düşmanlığı yükseltmek için kullananları gördük. Göçmenlerin yağmacı olduğu yalanını devreye sokan ırkçılar, yağmacılar için vur emri çıkartılmasını talep etti. Oysa bölgeye gönderilen yardımlara kimlerin el koyduğunu, istiflediğini, esas yağmacıların kimler olduğunu hepimiz gördük!
Suriyelilerin enkazda yakınlarını ararken yağmacı diye saldırıya uğramalarının, işkenceye maruz bırakılmalarının, çadır kentlerden atılıp hasarlı binalara girmek zorunda bırakılmalarının, yardımlara erişmelerinin engellenmesinin ve karşılaştıkları ayrımcılıkların sorumlusu, ırkçı yalanları ortaya atanların yanı sıra göçmenlere güvenli ortamı sağlamayan kamu görevlileridir.
Unutmamalıyız ki göçmenler hakkındaki ırkçı fikirlerin hoyratça dile getirilmesi ve hiçbir cezai yaptırımla karşılaşmaması ezilenlerin bir arada durma yeteneğine indirilmeye çalışılan bir darbedir. Halkları birbirine karşı kışkırtarak yükseltilen ırkçılık, statlarda açılan beyaz toros ve kontrgerilla pankartlarından liselerdeki nazi selamına toplumun ezilen farklı kesimlerini hedef haline getiriyor.
Anlaşılan o ki iktidar da ana muhalefet de seçim kampanyalarında göçmenleri geri göndermekten bahsedip duracak. Geri gönderme politikası milyonlarca insanın katledilmesine onay vermektir. İktidarı da muhalefeti de uyarıyoruz: Göçmenler ve ezilenler üzerinden siyasi pazarlıklar yapmaya son verin!
- Göçmenler bu toplumun parçasıdır, statü farkı olmaksızın eşit hakları tanınmalıdır.
- Şehirleri göçmenler için birer hapishaneye çeviren seyahat sınırlaması politikasına ve kentleri, mahalleleri göçmenlere kapatan seyreltme projesine son verilmelidir.
- Geri göndermeler ve sınırdışı politikası durdurulmalıdır.
- Temel hakları hiçe sayan her türlü uluslararası anlaşma iptal edilmelidir.
- Kürtler, Romanlar, Yahudiler, Ermeniler, Afganlar, Suriyeliler, Pakistanlılar ve kime yönelirse yönelsin ırkçılık insanlık suçudur.
Gerek iktidar gerek muhalefet blokunda gözüken ırkçı ve faşist girişimlere karşı birlikte mücadeleyi büyütmek zorundayız. Seçim sürecinde ırkçı geri gönderme politikasını topluma bir vaat olarak sunanlara ve bu vaadi sessizlikle geçiştirenlere karşı, demokrasiden ve özgürlüklerden yana olan tüm kamuoyunu tepki göstermeye, ırkçılığa ve faşizme karşı yan yana mücadele etmeye çağırıyoruz.
Bizler hep beraber bir kez daha vurguluyoruz ki, hepimiz göçmeniz, göçmenlere özgürlük!”.
Açıklamanın ardından Tarlabaşı Dayanışması’ndan Kadir Bal, bir konuşma yaptı. Konuşmasına tüm mültecileri ve göçmenleri selamlayarak başlayan Bal şunları söyledi:
Herkese merhabalar,
Tarlabaşı Dayanışma ve Dertleşme Grubu’nun sözcüsü olarak bütün mültecileri, Türkiye’de bulunan ve zamanında beraber olduğumuz
Biz Türkiye’de, Suriye savaşının başladığı andan itibaren mülteci dostu, göçmen dostu, birçok inisiyatif, platform, dernek, aktivistler ve mülteciler ile birlikte ortak bir yaşamı örgütlemeye, dayanışmayı kurmaya çalıştık. Bu süreç içerisinde en çok fark ettiğim şey şu oldu ki, bizler de bu ülkenin aslında mültecileriyiz. Belki buralıyız, belki bu ülkenin vatandaşıyız, belki kimlik taşıyoruz ama görüyoruz ki bu ülkede mültecilere takınılan dışlayıcı, düşmanlaştırıcı, görmezden gelici tavırlar, onlarla birlikte çalışanları da vurmaktadır. Onun için biz bir şahitlik yapıyoruz. Bu şahitliğin en yaralayıcı kısmı, ne yazık ki Türkiye halkının da başı sağolsun, depremde kaybettiğimiz onca canın içinde özellikle görülmeden gösterilmeden üzeri örtülmeye çalışılan mülteci kayıplarımızdır. Deprem hiç kimseyi birbirinden ayırmazken, ölülerimizi bile ayrıştırmamız istendi. Deprem bölgelerine gelen faşist, ırkçı siyasetçiler bir takım kötülükleri örgütlemeye çalıştılar. Biz mültecilerle dayanıştıkça dünyanın daha güzel bir yer olacağına inanıyoruz. Bugün sesimiz savaşın ortasına yeniden gönderilmek isteyen Suriyelilerin ve tüm diğer mültecilerin şahsında, inadına dayanışmayı öreceğimizi söylüyoruz.”