Sığınmacı Hakları Platformu, deprem felaketi ve göçmenlerin durumu konusunda bir basın toplantısı düzenledi.
İstanbul’daki Ümran Derneğinde düzenlenen toplantıda moderatörlüğü Yıldız Önen yaptı, basın açıklamasını Türkçe olarak Bekir Berat Özipek, Arapça olarak Taha Elgazi okudu. Gülden Sönmez deprem bölgesi ile ilgili gözlemlerini aktardı. Suriyeli depremzedeler Ula Çatal ve Usama Elhalidi yaşadıkları sıkıntıları anlattılar.
Basın açıklaması şöyle:
2 Şubat’ta geri göndermeye karşı çıkmak ve Geri Gönderme Merkezlerindeki kötü koşulları konuşmak için bir araya gelmiştik. Bugün de deprem sonrası süreçte sığınmacıların durumunu, karşı karşıya oldukları sorunları ve çözüm önerimizi dile getirmek için buradayız.
Enkazın altında da üstünde de beraberiz; yaralarımızı da birlikte saralım
Türkiye ve Suriye’deki büyük depremin üstünden günler geçti. Sırın her iki yanında 45 binden fazla insan öldü, yaralandı, milyonlarca insan evlerini terk etmek zorunda kaldı.
Suriyeliler hem kendi ülkelerinden hem savaştan uzaklaşarak sığındıkları Türkiye’de bu sefer de depremle büyük bir felaket yaşadılar. Deprem bölgesinde 1 milyon civarında Suriyeli sığınmacının yaşadığı sanılıyor.
Enkaz kaldırma telaşındaki tüm toplum, dayanışma ile birbirine yardımcı olmaya çalışırken ayrımcı ve ırkçı çevreler de boş durmadı. Depremi de kullanarak yapılan provokasyonlarla Suriyelilere dönük saldırılar başladı. Enkaz başında ailesini çıkarmayı beklerken veya yardım etmeye çalışırken şiddete maruz kalan Suriyeliler oldu.
Bu saldırılara karşı etkili bir iletişim ve hukuki mücadele, deprem sonrası süreçte alınması gereken acil önlemler arasında yer alıyor. Suriyelilerin durumu ve yaşamlarını nasıl sürdüreceği de büyük bir problem olarak önümüzde duruyor. Deprem bölgesinde kalanların yeterince yardım alamadıkları yönünde şikâyetler sıklıkla dile getiriliyor, diğer illere gidenlere normal bir hayat sürmeleri için pek çok koşulun dayatıldığı bir süreç yaşıyoruz.
Bu süreçte tespit ettiğimiz şikâyetlerden bazıları şunlar:
1. Enkaz altında kalanların ayrımcılık gerçeğinden dolayı kendilerine yardım edilemeyeceği yönündeki kaygıları, kurtarma çalışmaları sürecindeki bir hadiseyle trajik bir biçimde somutlaştı: Enkaz altında neden ses vermediği sorulan bir sığınmacının “Arapça konuştuğumuzu duyarlarsa bizi çıkarmazlar diye ses veremedik” cümlesi pek çoğumuzun beynine kazındı.
2. Enkaz etrafında bekleyen, kendi imkânlarıyla kazmaya çalışan sığınmacılara yağmacı denerek saldırıldı. Hatay'da yaşayan bir sığınmacının, enkaz altındaki çocuklarına yardım istediği için askerlerin şiddetine maruz kaldığı dile getirildi. Ümit Özdağ ve Zafer Partisinin bölgeye gitmesi ile ırkçı saldırılarda artış oldu. Özdağ’ın kendisi bir deprem gönüllüsünü Suriyeli sanıp hırsızlıkla suçladı. Sonrasında özür de dilemedi.
3. Uğur Kardaş’ın bir Afganlı’nın ölen birisinin bilezik için kolunu kestiğini söyleyip sonra olaya dair sorular geldiğinde sadece “duydum” demesi gibi hepimizin defalarca okuduğu pek çok gerçek dışı bilgi veya itham haber formunda dolaşıma sokuldu.
4. Deprem süresinde arama-kurtarma çalışmaları yapan Suriyeli AHİD ekibine ve çevresindeki gönüllülere saldırı olduğu, depremzedelere yardım etmesi beklenen AFAD’ın bazı görevlilerinin bazı bölgelerde sığınmacılara kötü muamelede bulunduğu ve ayrımcılık uyguladığı, Hatay’da Stadyumdaki çadırkente yerli depremzedelerin yerleştirilmesi için Suriyeli ailelerin çadırlardan çıkarıldığı ihbarı yapıldı.
5. Saldırılar deprem bölgesi ile sınırlı kalmadı. Antakya-Akevler AFAD deposunda Suriyeli bir kişi dövüldü; Aksaray’da 21 yaşındaki Suriyeli genç, Ahmet Çarruh öldürüldü.
6. Enkazdan sağ çıkanların diğer illere gönderilmesinde sıkıntılar yaşandı; bu kapsamda seyahat yasaklarının kaldırılması için geç kalındı. Sonrasında 60 gün kuralı getirildi. Görünen o ki, bu süre içinde gittikleri şehirlerde sorunlarının çözüleceği umuluyor.
Aynı süreçte sevindirici umut verici örnekler de oldu:
1. Malatya'da depremzede hemşire Nevin Karakaya, ailesiyle kaldığı ve gönüllü çalıştığı kampta, doğum sancıları başlayan 26 taşındaki Emenil Halil ile karnındaki bebeğinin hayatını kurtardı. Emenil Halil, kızına hayatlarını kurtaran Nevin hemşirenin adını verdi.
2. Antakya'da onlarca can kurtaran Suriyeli arama kurtarma ekibi AHİD grubu kurtarma çalışmalarına damgasını vurdu.
3. Enkazdan yaralı olarak çıkarılan kadın: "Komşudan bir Suriyeli çocuk çıkardı. Göğsüme (eliyle gösteriyor) kadar taş içindeydim” dedi.
4. TRT muhabiri Hasan Yetmez'i enkaz altından kurtaran da bir Suriyeliydi.
5. Afganlı sığınmacılar deprem bölgesine gidecek yardım malzemelerinin gönderilmesinde aktif rol oynadılar.
Sorunların çözümü için aşağıdaki adımların atılmasını öneriyoruz:
1. Deprem sürecinde dezavantajlı gruplardan biri olan Suriyelilere yönelik insan hakları ihlalleriyle etkili biçimde mücadele edilmeli, hukukun öngördüğü ayrımcılık yasağının gerekleri uygulanmalı. Suriyelilere şiddet uygulayanlara ve ırkçı, ayrımcı söylemlerle onları şiddetin hedefi haline getirenlerin gerçek dışı ithamlara karşı hukuk süreçleri işletilmeli.
2. İhlal iddiaları ciddiyetle incelenmeli, Suriyelilere verilen deprem yardımlarını onlardan geri alan, saldıran veya çadırlarından çıkaranlarla ilgili inceleme başlatılmalı ve etkili bir soruşturma yürütülerek adaletin tahakkuku sağlanmalı. Cezasızlığın sorunu çözmediği, tam tersine adaletsizliğin suçu teşvik ettiği görülmeli.
3. Seyreltme stratejisine son verilmeli; İstanbul ve diğer iller bakımından tüm seyahat kısıtlamaları kaldırılmalı, bu kapsamda 60 gün kalma koşulu da “dönebilecekleri güvenli ortamların sağlanmasına kadar” şeklinde düzeltilmeli. Depremin kurbanları arasında ayrım yapılmamalı ve tüm illerde depremzede Suriyelilere de aynı şekilde destek verilmeli.
4. Suriye’ye 3 ay ile 6 ay arası gidiş izni, kimi zaman “gönüllü geri dönüş” olarak yansıtılıyor. Suriye’ye depremden etkilenen yakınlarına ulaşmak için giden Suriyelilere dönüşte zorluk çıkarılmamalı. Enkaz altında kalan mültecilerin kimlik tespiti için süre tanınmalı, hayatını kaybedenler cenaze ve defin kültürünün gereklerine saygılı bir şekilde toprağa verilmeli.
5. Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası kuruluşlar, felaketin büyüklüğünün gerektirdiği biçimde yardımlarını artırmalı. Deprem yardımları, sınırın her iki yanında da mağduriyetin düzeyine uygun biçimde yapılmalı.
Yaşadığımız felaketin şiddetinin, hepimize yaşadığımız dünya ve temel insani değerler karşısındaki durumumuz konusunda yeniden düşünme fırsatı vermesini diliyoruz. Enkazın altında da üstünde de beraber olduğumuzu unutmadan, depremzedeleri Türkiyeli Suriyeli diye ayırmadan, insan ayrımı yapmadan, herkesi yaralarımızı birlikte saracak bir yaklaşım, dil ve tutum geliştirmeye davet ediyoruz.
Bu vesileyle, 1 Mart’ta İzmir’de Kasım 2021’de Güzelbahçe’de öldürülen Ahmet El Ali, Memun El Nebhan ve Hüseyin El Biş davasının ilk duruşması var. Adalet talebimizi oradaki varlığımızla göstermek için herkesi davayı bizimle birlikte izlemeye davet ediyoruz.
Sığınmacı Hakları Platformu, 22 Şubat 2023
Sığınmacı toplumu çaresizlik içinde
Av. Gülden Sönmez deprem sonrasında bölgedeki tanıklıkları ile ilgili şunları söyledi:
“Antakya, İskenderun, Suriye, Samandağ ve Cinderesi bölgelerinde sahada bulundum. Enkaz başlarında ve sokaklarda Suriyelilerin yaşadığı çaresizliğe tanık oldum. Tanıdığım Suriyeli bir aile 8. günde enkazdan çıkarıldı. Enkaz çıkarma müdahalelerinde Suriyeli olduğunu söylemeden arama, kurtarma istenmesi gerekiyordu. Eğer enkaz altında Suriyeli varsa, tahmini kaç kişi olduğunu Türkçe söylememi istediler. Mücadele ettiğimiz ırkçı nefret söyleminin bizi getirdiği nokta bu. Bu korku bizim toplumsal gerçekliğimiz oldu. Göçmenler kime ne söyleyeceklerini bilmiyorlardı. Savaştan kaçıp, buranın zorlu koşullarına katlanan insanlar bir de üstüne deprem acısı yaşamak zorunda kaldılar.
Depremin ardından kadın ve çocuklar Hatay’da yeni stadyumdaki çadır kente yerleştirilmişlerdi. İkinci gün buradaki çadırlardan Suriyelilerin çıkarılması emri verildi. Çocuklar ve kadınlar Adana büyük şehir belediyesine ait otobüslerle ellerindeki battaniyelerle, tıklım tıkış bindirilip götürüldüler. Çocuklar çığlık çığlığa ağlıyordu. Suriyeliler nereye götürüldüğünü bilmiyorlardı. Nereye götürülüyor diye sorduğumuzda tek bir cevap alamadık, halen de nereye götürüldükleri konusunda bir bilgimiz yok.
Cinderesi’ne gittik. Arama kurtarma ekip ve ekipmanları konusunda sıkıntı çekiliyordu. Orada deprem çok daha farklı sarsmış. Enkazlara çok geç müdahale edilmişti. Konuştuğumuz insanlar yardımın çok az olduğu koşullarda çok ciddi bir insani dram yaşandığını anlattılar, çadır gibi ihtiyaçlara sahip değillerdi. Ayrıca Suriye’de sıcak yemek dağıtan kuruluşların sınırı geçip Türkiye tarafına sıcak yemek taşıdıklarına şahit olduk. Sınırı geçen Suriyeli göçmenler vardı, gönüllü mü, yakınlarını görmek için mi gittiler, bilmiyorum. Geri dönecekler mi, dönerlerse kabul edilecekler mi sorularının cevabını bilmediklerini söyleyebilirim”
60 gün sonra nereye gideceğiz bilmiyorum
Reyhanlı’dan İstanbul’a gelen Suriyeli depremzede Hacer Ula Çatal da otizm hastası iki çocuğu olduğunu söyleyerek “60 gün yol izni verdiler. Biz 60 gün sonra nereye gideceğiz bilmiyoruz” dedi. Depremde hasta iki çocuğunu dışarı çıkarabildiğini ancak evdeki yaşlıları dışarı çıkarmak için arkadaşlarının yardım ettiğini anlattı. İstanbul’da 15 kişi 100 m2’lik bir evde yaşadıklarını söyleyen Ula, “Biz İstanbul’a gelene kadar çok çektik. İstanbul’da yaşam koşulları çok pahalı, bizim burada kalma gücümüz yok” diyerek, sivil toplum kuruluşlarından yardım talep etti.
Enkazdan insanları çıkardık
Toplantıya online katılan Suriyeli Usama Elhalidi kurtarma çalışmaları sırasında maruz kaldığı saldırıyı anlattı. Hatay Reyhanlı'da yaşadığını söyleyen Elhalidi, depremin yaşandığı gece Reyhanlı'dan dört arkadaşıyla Antakya'ya gitmek üzere yola çıktıklarını, yolların kapalı olması sebebiyle saatler sonra Antakya'ya vardıklarını söyledi.
Antakya'ya gittiklerinde korkunç bir tabloyla karşılaştıklarını vurgulayan Elhalidi, insanların korku ve panik içinde olduğunu, yardım ekiplerinin gelmediğini, halkın kendisinin yakınlarını enkaz altından çıkarmaya çalıştığını belirtti.
Kurtarma çalışmalarına katıldıklarını birçok kişiyi enkaz altından çıkardıklarını söyleyen Elhalidi, dört gün boyunca hiç uyumadan kurtarma çalışmalarında yer aldıklarını, bazı enkazlardan sesler duydukları halde yardım edemedikleri anlattı:
“Çünkü aletlere ihtiyaç vardı ama bizim hiçbir aracımız yoktu sadece elimizde ışıklarımız vardı. Elektrik yoktu ve insanlar karanlıktan korkuyordu. Elimizdeki ışıkları onlara bırakmamızı istiyorlardı, elimizdeki el lambalarını veriyorduk, Reyhanlı'ya gidip daha fazlasını alarak geri dönüyorduk. Bazı yıkılan evlerden ses duyuyorduk ama bir şey yapamıyorduk, çünkü elimizde hiçbir şey yoktu. Sesleri duyup bir şey yapamamak çok çaresiz hissettiriyordu.
Beşinci veya altıncı günde, bir yardım merkezinde çorba içerken, içlerinde mavi yelekli şahısların da olduğu bir grup, bize “siz hırsızsınız” diyerek saldırdı, darp etti. Ardından jandarma geldi, onlar da darp etti. Jandarma muhtemelen diğerleri bize saldırmasın diye dövdü, “siz karışmayın bak biz dövdük” demek istedi sanırım. Sonrasında jandarmaya telefonla çektiğimiz kurtarma çalışmalarımızı gösterdik, hırsız olmadığımızı, aksine günlerdir yardım etmeye çalıştığımızı anlattık, ikna ettik.”
Toplantı soru cevap ve bundan sonra yapılacakların konuşulması ile devam etti.