Hrant Dink unutulmadı: 'Biz bitti demeden bu dava bitmez'

19.01.2023 - 14:46
Haberi paylaş

Ermeni gazeteci #HrantDink, katledilişinin 16. yıldönümünde vurulduğu yerde anıldı. Anmaya binlerce kişi katıldı.

Hrant'ın Arkadaşları'ndan Bülent Aydın, anma programını şöyle başlattı:

"O gün doğanlar (Hrant dink'in öldürüldüğü 2007'de) bugün buradalar. Senin vicdanında tüm farklıların bir arada bulunabileceğini gördük. Seninleyiz ahparig inadın, umudun cesaretin bizimle...

Bu davayı yeniden bitirmek istiyorlar. Yine buradan haykıralım 'biz bitti demeden bu dava bitmez.' Hrant'ın arkadaşları için bu meydan aynı zamanda 16 yıldır adaletin meydanı oldu."

Ardından Afganistan'da Taliban rejimin baskılarına karşı mücadele eden, 14. Uluslararası Hrant Dink ödülü sahibi aktivisti Shaharzad Akbar'ın mesajı okundu:

"Hrant Dink hayatı ve çalışmaları dünyanın her yerinde aktivistlere ilham kaynağı oluyor. Bu vesileyle İran ve Afganistan'da kadınların verdikleri mücadeleye dikkat çekmek istiyorum. Afganistanlı kadınlar diri diri toprağa gömüldüklerini hissediyorlar fakat buna rağmen Taliban'a karşı mücadele ediyorlar. Mücadeleci kadınlar gizlice faaliyet gerçekleştiriyorlar ama pes etmiyorlar. Hrant Dink'in mirasını dayanışmayla taçlandıralım."

Hrant Arkadaşları aktivisti ve Gezi Parkı davası tutsağı Çiğdem Mater'in hapishaneden yolladığı mesaj alkışlarla dinlendi. Mater, "Son iki yıldır sizlerler beraber olamadım, ama biliyorum ben ve benim gibi o meydanda olamayan tüm arkadaşların sesi o meydanda yankılandı. Özgürlükleri elinden alınan tüm Hrant'ın arkadaşlarıyla Selahattin, Osman, Gültan, Sebahat ile o meydanda olacağız, 'Buradayız ahparig' diyeceğiz" dedi.

Hrant Dink'in kendi sesi, her anmada olduğu gibi, 16 yıl önce vurulduğu saat olan 15:00'te duyuldu.

"Hepimiz Hrantız, hepimiz Ermeniyiz", "Öldür diyenler yargılansın", "Biz bitti demeden bu dava bitmez" ve "Faşizme inat kardeşimsin Hrant" sloganları tek bir ağızdan haykırıldı.

16. yıl açıklamasını Hrant'ın Arkadaşları adına Yönetmen Emin Alper yaptı.

Açıklamanın tam metni:

Merhaba sevgili dostlar,

Bugün tam 16 sene oldu. Yine içimiz buruk, yine adaletin tam manasıyla tecelli etmediğine inanarak ve o katilleri yaratan karanlığın hiç dağılmadığını belki de daha da koyulaştığını bilerek yine burada onun gövdesinin ebedi olarak sessizce uzanıp kaldığı kaldırımda toplandık.

Hrant Dink’in katledilişinin üzerinden tam 16 sene geçti. Osmanbey kaldırımlarında yatan dostumuzun yarasından hala kan sızıyor. İçe doğru birbirine dönmüş iki ayağının arasından incecik akan kan kendisine bir yol arıyor. Gündelik telaşları içinde koşturan bir insan kalabalığının arasından, ardından ağlayan öfkeli dostlarının yanından, adalet arayışına duvar olmuş mahkeme kapılarının altından, nefret ve hınç dolu kışkırtıcıların akşamları huzur içinde döndükleri evlerinin önünden, Kamp Armen’in yıkıntıları arasından doğduğu Malatya’ya, Anadolu topraklarında kendine bir yol arıyor. 

Bu incecik sızıntı kendi yolunu bulacak. Hrant’ın kanı Mustafa Suphi ve arkadaşlarının bindirildikleri takadan, Sabahattin Ali’nin kırık gözlük camından, Musa Anter’in ak saçlarının arasından, 1915’te Anadolu’nun her karış toprağından, 38’de Dersim dağlarından, 55’te İstanbul’un kırık vitrin camlarından, Maraş’tan ve Sivas’tan sızan kanla buluşacak. Yıllardır bu topraklarda sadece Ermeni, Rum, Kürt ve Alevi olduğu için, azınlık olduğu için katledilen masumların, sadece eşitlik ve kardeşlik istediği için öldürülen aydınların kanı birbirine kavuşuyor ve kendine akacak bir yol arıyor.

Bu yolları görenler “ne çok kan akmış” diyorlar. Oysa onların sayısı ne kadar azdı. Sayıları azdı ama kanları çok aktı. Çünkü az olmak bu topraklarda zulüm görmek için hep yeterli bir nedendi. Az olan sadece az olduğu için çoğunluğun gazabını üzerine çekti. Azınlıkta olan çoğunlukta olana “çoksun, güçlüsün ve kendini haklı sanıyorsun, ama beni hala kendine benzetemedin” dedi “ve ben var olduğum sürece hükümranlığın tam ve kusursuz olamayacak”. İşte bu yüzden çoğunluk azınlıktan nefret etti. Onu görünmez kılmak, susturmak, sürmek, kaçırmak, tümüyle yok etmek istedi.  

Çoğunluk başına gelen felaketlerden kendisinin sorumlu tutulmasından hiç hoşlanmadı. Çoğunluğun yanlış yapması mümkün olmadığından onun başına gelen felaketlerin sebebi hep azınlıkta olandı. Azınlık tehdit demekti. Düşmanların gizli ya da açık ortağıydı. Onlar kuyrukluydu, onların kestiği et yenmezdi, onlardan hastalık bulaşırdı, çocuklarımızı kaçıranlar, birlik ve beraberliğimize kast edenler, ülkemizi dışarıya şikayet edenler, toprağımızda gözü olanlar, bölücüler, ajanlar, hainler ve işbirlikçilerdi onlar. 

Çoğunluk azınlığı ortadan kaldırmak istedi çünkü azınlık korunmasızdı. İnsanlık gerçek hedefine yöneltemediği hınç, kıskançlık, öfke ve nefretini en savunmasız olana yöneltmeyi severdi. Savunmasız olana yönelik şiddet kazançlıydı çünkü faillerin bu işin sonunda zarar görme ihtimali zayıftı. İnsan patronuna, kendisine hükmeden iktidara, onu ezen güçlüye, hayatın zorluklarına ve felaketlere karşı ne kadar sessiz, kaderci ve korkaksa günah keçisi ilan ettiği azınlığa karşı o kadar gaddardı. Çünkü içten içe biliyordu ki korunmasız bir azınlığa yönelen şiddet cezasız kalacaktı. Ve muktedirler…  Onlar da sırf aşağıdakilerin öfkesi kendilerine yönelmesin diye çoğunluğu hayali düşmanlara karşı kışkırttı. Muktedirler organize etti, yönlendirdi, cesaretlendirdi ve faillere cezasız kalacaklarının sözünü verdi.

Bu hikaye sadece bu topraklara özgü değil insanlığa mahsus bir hikayeydi. Yıkımlar, trajediler, sürgünler, göçler, katliamlar ve soykırımlar dünyanın hemen her coğrafyasında modern tarihin her döneminde tekrar tekrar sahnelendi. Çoğunluk azınlıktan nefret etti. Ama en çok da azınlık adına konuşanlardan; bir parya gibi değil eşit ve özgür birer vatandaş gibi yaşama hakkını talep edenlerden, kendilerine karşı işlenen suçları faillerinin suratlarına karşı teker teker sayıp dökmekten çekinmeyenlerden nefret etti. İşte Hrant Dink de tarihin o uslanmaz elebaşlarından biriydi. Ona tahammül etmeleri mümkün değildi; çünkü o kışkırtıcı olmadan dürüst konuşabilen, düşmanlaşmadan düşmanlığı yeren, kavgacı olmadan tavizsiz olmayı başarabilen, cesur olmak dışında bir var oluş bilmediği için cesur olan, bağırmadan sarsan, ulaştığı her yüreği titreten bir sesti. O sadece Ermeniler adına değil bütün ezilmişler ve sessizleştirilmişler adına mücadele veren bir sosyalistti. Kirkor Zohrab’ların soyundan geliyordu o. Bu sese tahammül etmeleri mümkün değildi. Ve çoğunluğun hassasiyetleri adına suç işleyenler el birliğiyle onu 16 yıl önce burada katletti.

İnsanlığın hikayesi böyle başladı ve böyle süregeldi ama asla böyle bitmek zorunda değil. Bu hikayeyi değiştirebiliriz ve değiştirmek zorundayız.  Eğer adalet arıyorsak, Hrant’ı öldürenlerin, sadece tetikçilerin değil azmettiricilerin, sadece azmettiricilerin değil, kışkırtıcıların, hedef gösterenlerin, düşmanlık ve nefret aşılayanların cezalandırılmasını istiyorsak; yalnız Hrant’ın değil bu topraklarda katledilmiş binlerce masumun kanı hala aramızda dolaşıyorsa bu hikayeyi değiştirmek zorundayız. Bu hikayeyi yeniden yazmak için bir araya gelmek, çoğunluğun ve iktidarın şiddetine karşı omuz omuza, dayanışma içinde yan yana durmak zorundayız. Çünkü dayanışma içindeki insan savunmasız değildir. Kocası ya da sevgilisi tarafından hunharca öldürülen kadın yalnız değilse, linçe uğrayan Kürt ya da Suriyeli, katledilen Ermeni, ayrımcılığa maruz kalan Roman, istediği hayatı istediği gibi yaşama hakkı elinden alınan LGBTİ bireyler yalnız değilse o zaman savunmasız da değiliz. Birimize ve hepimize yönelecek şiddetin hesabını sormaya hazırız.  

İnsanlığın hikayesi değişmek zorunda ve onu biz değiştireceğiz. Önce dayanışarak ve yan yana durarak sonra da çoğunluğa seslenerek. Ona “sen bizsiz değil bizimle birlikte mutlusun” diyerek. Biz sana nefret duyan ötekin değil seni çoğaltan zenginliğiz. Nefretin sadece bizi değil seni de bitiriyor. Güçlünün zayıfı ezdiği, insan onurunun ayaklar altına alındığı, sömürü ve ayrımcılığa dayalı bu sistemi biz kurmadık ama onu hep birlikte alaşağı edebiliriz. Karşında düşman değil dost var. Her sabah uyandığında karşında kardeşini göreceksin. Sırtını ona yaslayacak ve acıdan, kandan, sömürüden beslenen muktedirlere, kendi çarkları dönsün diye düşmanlaştıranlara, koltuklarını korumak için masum insanları birbirlerine karşı kışkırtanlara “dur” diyeceksin. Birlikte yaşamak, nefreti bu toprakların dibine gömmek imkansız değil.

Osmanbey kaldırımlarından Hozat’a, Hozat’tan Sason’a, Sason’dan Van’a Diyarbakır’a uzanan kan yolları ufuklar boyu uzanıp gidiyor. Gün gelecek bu yolların köşe başlarına anıtlar dikeceğiz. Her bir kurbanın hikayesini öğrenip hepsi için ayrı ayrı yas tutacağız. İnsanlığın hikayesini böyle değiştireceğiz. Çünkü biz Hrant’ın arkadaşlarıyız ve ona bir söz verdik. Bu söz hep birlikte eşit, insanca ve özgürce yaşama sözü.  O sözü bugün kendimize bir kez daha hatırlatmak için buradayız. Hep bir ağızdan “faşizme inat Kardeşimsin Hrant” demek için buradayız. Yarın nasıl hep bir ağızdan kadın, Alevi, Kürt, gey ye da trans olacaksak bugün de övünçle, gururla ve inatla hepimiz Hrantız, hepimiz Ermeniyiz diye haykırmak için buradayız. Tarih yazan kalemleri katillerin elinden almak, kardeşliğin hikayesini birlikte yazmak için buradayız. 

O halde bir kez daha yeniden ve hep bir ağızdan: “Faşizme inat Kardeşimsin Hrant”.

Emin Alper

19.01.2023

Fotoğraflar: İşhan Erdinç (Agos)

Bültene kayıt ol