İstanbul'da yapılan basın toplantısına sivil toplum örgütleri ve siyasi parti temsilcileri, yazarlar, akademisyenler ve barış aktivistleri katıldı.
Toplantının açış konuşmasını yapan Barış Vakfı Başkanı Hakan Tahmaz’dan sonra İlahiyatçı yazar Fatma Akdokur 2023 Seçimleri Tutum Belgesi’ni sundu.
Avukat, yazar Gürkan Çakıroğlu, edebiyatçı ve DİP Demokrasi İçin Birlik koordinasyon kurulu üyesi Ayşegül Devecioğlu'nun, diş hekimi ve TÜSES Başkanı Celal Korkut Yıldırım, felsefeci ve Demokrasiyi Güçlendirme Başkan İlyas Bozgan’nın konuşmalarıyla devam eden toplantı soru, cevap bölümüyle son buldu.
Açılanan 2023 2023 Seçimleri Tutum Belgesi’nin tam metni:
2023 Seçimleri Tutum Belgesi
Barış Vakfı, 2016 yılında farklı görüşlerde barış gönüllüsü bir grup insanın kurduğu çoğulcu bir vakıf.
Kendisine, çatışma çözümü çalışması için sitesinde de bulunan “Vizyon Belgesi” ile ülkemizde ve bölgemizde var olan sorunların düşmanca ve partizanca siyaset ve usullerle değil barış hakkının karşılık bulduğu, hayatın özünün barış olduğu ve barış bilincini diri tutmanın hayatın en temel koşulu olduğu ilkesince bir yol belirlemiştir.
Kurulduğu günden bugüne kadar faaliyetlerini bu amaç doğrultusunda yürütmeye özen göstermekte.
2023 yılında yapılacak milletvekili genel seçimleri ve cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi ülkemizin içinden geçtiği kritik süreçte, toplumsal barışa ulaşmak için bazı hususların altını bir “Tutum Belgesi” ile tekrardan çizmekte ve kamuoyuyla paylaşmakta yarar var.
Cumhuriyetin ikinci yüzyılına gireceği şu günlerde gerek ülkemizde gerekse bölgemizde ve dünyamızda birçok toplumun ortak sorunu, barıştan uzak bir sosyal çatışma ve sıcak savaşla boğuşuyor olmasıdır. Her toplum ve coğrafyanın kendi özel koşulları, farklı insani ve sosyal sorunları ve müzmin sıkıntılarının varlığı inkâr edilemez.
Ancak önemli olan, bütün bu olağan farklılık, sorun ve sıkıntıların insani hassasiyetler ve çözüm odaklı bir barış dili ile neticelendirilmesi, her halk ve her toplum için “kazan kazan” formülü ile sosyal uyum ve huzurun elde edilebileceği bir vasatın geliştirilmesidir.
Çatışma ve savaş, bir toplumun, bir ülke ya da ülkelerin her tür kaynağının heba edilmesi demektir. Hayatlarını kaybeden yalnızca insanlar değil, hayvanlar bitkiler, kısacası bütün canlılardır. Kullanılan silahlar ve zehirli gazlar, bütün bir doğayı tehdit eder.
Hayatta kalanlar ise bir başka çile ve zorluğa maruzdur: Yerinden edilen insanlar, doğal çevrelerinden kopmanın geliştirdiği emniyetsizlik, gidilen yerlerde tutunamamalar, yerli ve mülteciler çatışması…
Barışın kaybedeni savaşın kazananı olmaz
Oysa barışın kaybedeni olmadığı gibi savaşın kazananının bulunmadığı gerçeğinin dikkate alınması, çatışmadan çıkışla ortaya konabilecek onarıcı adaletin ikamesi hiç de göz ardı edilemeyecek insani iyiliklerdir.
Bütün bunlar, içerisinde bulunduğumuz zorlu günlerde, yeniden üzerinde düşünmemiz gereken konulardır.
Cumhuriyetin yıl dönümü ve seçim arifesi, her türlü çatışma ve kutuplaşmadan uzak bir toplumsal barış dilini yakalamak için yeni bir fırsat olarak değerlendirilmelidir.
Bu bağlamda ülkemizin önemli bir coğrafi bölgesinin ötesinde hemen her şehir ve bölgede yaşayan Kürt toplumunun/halkının ötekileştirilmesi, çatışmanın her türüyle karşı karşıya bırakılması kabul edilemez.
On yıllardır bu coğrafya demokratik sistem ve insan hakları ölçeklerinde akla getirilemeyecek, insani olmayan sosyal, kültürel ve etnik haklarla ilgili sorunlardan kaynaklanan acılarla yoğrulmaktadır. Yangın, kimlik ayırt etmemektedir.
Ateş hiç bilinmedik hanelere düşmektedir. Bu durumun devamı hiçbir halk, toplumsal kesim ve devlet için sürdürülebilir değildir.
“Aslında toplumsal ‘Barış’ ve ‘huzur’un sağlanması, çok insani ve çok doğal bazı koşulların yerine getirilmesiyle mümkündür: Çatışmaların, şiddetin ve savaşın durdurulması; Kürt sorununun diyalog ve müzakere yöntemiyle demokratik bir çözüme kavuşturulması.”
BM’nin savaş propagandasını yasaklayan 16 Aralık 1966 tarihli Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi ile Halkların Barış Hakkına Dair Bildirisinin 12 Kasım 1984 tarihli genel kuruldaki kabulü, en azından savaşsızlık politikalarını geliştirebilmek için bir zemindir.
BM’nin bu bildirgesinin ilk maddesinde “Gezegenimizde yaşayan halkların kutsal barış hakları bulunduğunu ilan ederiz;” ifadesi ise barışın her halk için “kutsal bir hak” olduğunun ila Oyumuz barış isteyenlere nıdır. “Kutsal barış hakkı”, adaleti yerine getirme yükümlülüğüne sahip her devlet ve toplumun boynunun borcudur. Barış içinde bir yaşam da her halkın tartışılmaz bir hakkıdır.
2023 genel seçimleri ve cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde her toplum kesiminin geleceğine dair umutları yenilenmektedir. Ne var ki muktedirlerin nemalanacağı yeterince olumsuz şartlar da mevcuttur.
Kürt gerilimi, çatışması ülke sınırlarının ötesine taşınalı yıllar oldu. Seçim hazırlığı yeni harekât tartışmasının gölgesinde yürütülüyor. Bu bile ülke insanının endişelenmesi için yeter bir durum.
Ülkemiz zaten hayat pahalılığı, yoksulluk, işsizlik, ölümler, çatışma ve kadına karşı şiddet gibi çoklu sorunlar yaşıyor.
Toplum her kriz döneminde olduğu gibi olabildiğince kamplaştırılmış, ülkenin içinde bulunduğu çatışma ve savaş koşullarından yeterince etkilenen ekonomik şartlar tüm halk kesiminin yaşamını zora sokmuş, sosyal ve kültürel etkinlik alanları daraltılmıştır.
Bu koşullar altında farklı çıkar çevrelerinin, siyasal partizanlıkların oluşturmaya çalıştığı puslu ve tedirgin havaya fırsat tanınmamalıdır.
Yeni bir seçim ve alternatif bir siyasal gelişim, farklı toplum kesimleri ve halklar arasında barış ve dayanışma umudunu yeşertebilir.
Umudun yeşermesi, sabırlı bir çaba, barış adına cesur bir ısrar ve direnişle olduğu kadar sıkı bir toplumsal dayanışma ile mümkündür. Bu imkân, ne provakatif, amacı belirsiz terör eylemleriyle ne de savaş çığırtkanlığı ile engellenebilir. Sivil siyasetin varlığı umudumuzun vaz geçilmezidir.
Seçim, seçmen ve sandık güvenliğinin bağımsız bir kontrol ve denetim mekanizması ile sağlanması, her siyasal kesimin oy hakkının garanti altına alınması/korunması, savaş ve şiddet yanlılarının alanını daraltacak, sivil ve özgür siyasetin önünü açacaktır.
Demokratik, özgür ve eşit bir toplum inşası ancak kutsal barış hakkının tanınması ve bu uğurda gösterilecek çabaya bağlıdır.
Barış Vakfı, bütün siyasi parti ve kuruluşlar ile tüm yurttaşlarımızı önümüzdeki seçim sürecinde ve sonrasında her yönüyle bir toplumsal barış seferberliği içinde sorumluluk almaya ve bu olanağı bilgece değerlendirmeye çağırıyor.