Hrant Dink 16 yıl önce öldürüldü: Unutmadık, unutturmayacağız!

13.01.2023 - 10:49
Haberi paylaş

19 Ocak 2007’de Şişli’de öldürülen Ermeni aktivist, Agos gazetesi Yayın Yönetmeni Hrant Dink, ölümünün 16. yılında anıldı.

DSİP tarafından Şişli Nostalji Kitap Kafe’de yapılan anma toplantısına yoğun katılım oldu.

Toplantıda; Hrant’ın arkadaşlarından Bülent Aydın, Antikapitalist Çalışanlardan Ferhat Bakırcıoğlu ve DSİP GYK üyesi Yıldız Önen birer konuşma yaptılar.

Her yıl olduğu gibi bu yıl da 19 Ocak 2023 günü saat 15.00’te 23,5 Hafıza Mekânı önünde (eski Agos bürosu), onu vurdukları yerde Hrant Dink'i anma töreni yapılacak.

Anma toplantısında yapılan sunumlar şöyle: 

Ferhat Bakırcıoğlu:

Hepimiz bir hapishane içine tıkılı durumdayız. Bu hapishaneden kurtulmaya çalıştığınız zaman da bunun sonuçları var. Hrant’ın öldürülmesi bunun sonuçlarından biri.

Hrant’ı aramızdan alan bu sistemi deşifre etmemiz lazım.

Barış Ünlü’nün Türklük Sözleşmesi kitabında isabetli tespitler var. Sözleşmeye göre Türklük ideal bir kimliktir. Türk olmak belli duyguları, kuralları öğrenmek demektir. Sözleşme, yazılı olmayan kurallarla, kurumlarla uygulanır, uygulamaları hiç de nazik değildir.

Ben Hrant’ı öldürüldüğü gün tanıdım. Üniversite öğrencisiydim. Cenazedeki büyük yürüyüşe katılamadım. Yüzbinlerce insan “Hepimiz Ermeni’yiz, Hepimiz Hrant’ız” sloganları ile Ermeni kimliğini sahiplenerek yürüdüler. 

Elbette o atmosferden sonra Hrant’ın ölüm emrini verenler, pişman oldular, çünkü bir duvar yıkıldı. Rakel’in dediği gibi “bir bebekten katil yaratan” bu düşünceyi iyi afişe etmek lazım.

Hrant’ın avukatı Hakan Bakırcıoğlu’ndan dinlemiştim. Mahkeme ilk kararında örgüt yoktur dedi, ama büyük bir organizasyonun, örgütün çerçevesini çizdi.

Hrant ne yaptı: Sabiha Gökçen’den bahsetti, 3-5 bin kişi kalmış bir toplum için iddialar dile getirmesi ne gibi sorunlara yol açmış olabilir. Yaptığı şuydu, Sözleşmenin uygulanmasına karşı çıkmış oldu.

Türklük sözleşmesine göre, sözleşme içi biri, sözleşme dışı biri için duygulanamaz. Duygulanırsa araştırılır, cezalandırılır. Bu tip bir olay 1935 yılında Kuşadası’nda gerçekleşmiştir. Rum azınlıktan birine yardımcı olan polis memuru için soruşturma açılabilmiştir. Sadece yardımcı olduğu için. Çerçevenin dışına çıkan cezalandırılır.

Hrant Dink’i aramızdan alan süreç Türklük Sözleşmesinin ihlal edildiğini düşünenler tarafından yapılmıştır. Biz ise bu sözleşmeye rağmen mücadelemize devam edeceğiz, Hrant’ın fikirlerini yaymaya devam edeceğiz.

Bülent Aydın:

Çocukluğumda ve askerlik dönemimde Anadolu’da bulundum. Özellikle Kürt illerinde. Her bir kentte, kasabada anlatılan destansı hikâyelerle, çevrenizde gördüğünüz yoksulluk arasında tam bir zıtlık vardır. Ayrıca pek çok yerde normalden farklı değişik binalarla karşılaşırsınız, bunu kimler yapmıştır, ne amaçla yapılmıştır, anlatmazlar. 

Bütün şehir tarihi anlatan kitaplarda bunu görürsünüz, bir önceki dönem anlatılmaz. Mesela 1919’da Mustafa Kemal Samsun’a çıkmıştır, ama ondan öncesi anlatılmaz.

İnsanların hayatında da vardır, acı veren bazı günleri bastırır, onu hatırlamaz, bu unutmalar bir süre sonra akli bozukluklara yol açar. Toplumlar da böyledir.

Ben 16 Mart 1978’de Beyazıt Meydanındaydım, 1 Mayıs 1977’de Taksim’deydim. İnsanların, arkadaşların yoldaşların öldürülmesi ne demek bilirim. Ama beni en çok etkileyeni 19 Ocak 2007 Hrant’ın öldürülmesi oldu. O günden beri Hrant’ın öldürülmesi ile ilgili süreçleri, mahkemeleri izliyorum.

Hrant benden 4 yaş büyük, ama o da 78 kuşağı sayılır. O da 12 Eylül sonrası hapsedildi, ben de yıllarca hapiste kaldım. Hrant derdi: “ben iyi bir solcuyum, iyi de bir Ermeni’yim. İkisi birleşince bu memleket için tehlikeli hale gelirsin.”

2001’de ABD’nin Afganistan işgali sonrası savaş karşıtı inisiyatifler oluştu. Hrant Dink; Barış Girişimi, Irak’ta Savaşa Hayır Platformu, Küresel BAK gibi oluşumların ilk imzacılarındandı.

Çok yoğun Agos gazetesi mesaisine rağmen ki Agos giderek gelişen, bizim de takip ettiğimiz bir gazete idi, yine de tüm toplantılara gelir, konuşmalar yapardı. Toplantılarda herkesin dikkatini çekerdi, 

TV programlarına çıkardı, o dönem açılımın olduğu bir dönemdi. Türkiye’yi karanlık olarak görmezdi, özellikle yurt dışındaki Ermeni diasporası ile tartışırdı, aydınlatmak için çaba gösterdiğini, gösterilmesi gerektiğini söylerdi.

Hem hüzünlü hem neşeli bir yüz ifadesi vardı, insanlara dokunurdu, kendisini çok iyi ifade ederdi. Hrant’ın fenomen olması asıl olarak konuşmalarından sonradır. Yazıları da elbette çok güçlüdür. 1996’dan itibaren Agos’ta yazmaya başlamıştı. Ermenilerle ilgili palavralara cevap vermek için yazmaya başlamıştı. Agos gazetesi Ermeni toplumunu değiştirdi. İsmini bilmediğimiz, tanımadığımız Ermeni dostlarımızı Agos ve Hrant sayesinde tanıdık. 

Hrant’ın hem bütün toplumun kulak verdiği insan haline gelmesi, hem de bazılarının hedefi haline gelmesi asıl olarak konuşmaları ile başladı.

Trabzon’da ülkücülerin çoğunlukta olduğu bir toplantıda da Boğaziçi’nde solcuların olduğu toplantıda da konuşur, aynı düşünceleri ifade ederdi. Her zaman toplantıların sonunda insanlar ona ağlayarak sarılırdı. Bunu yapmak kolay değil.

Hrant Malatya’dan Ermeni bir yetim olarak İstanbul’a gelmişti, her zaman yersiz yurtsuz bir insan olmuştu. Emekçi bir insan, çalışmanın zorluklarını bilen bir insan. Sonra devrimci oluyor, yine zorluklarla karşılaşıyor. Adını değiştirmek zorunda kalıyor, Fırat takma ismini kullanıyor. Türkiye vatandaşı olsa da eşit koşullarda yaşamıyor, pasaport verilmiyor. 

Yine de bütün bu sorunlarını etrafına yansıtmıyor. Çok aydınlık, umutlu, cesaretli ve inançlı bir insan. Hrant’da gerçeği söyleme cesareti var, bu az bulunan bir özellik. Bu ilham verici bir özellik. Bulaşırsa toplumları dönüştürebilir. Burası gerçekten demokratik bir ülke olacaksa, kurucu taşlarından birisi de Hrant’tır.

Buradan 100 metre ileride öldürüldü. Hemen koşup geldik. İstanbul’da hayat durdu. Hrant üç yıl süren bir hazırlık sonucu öldürüldü.

Tetiğe 2007’de basıldı. Ama ilk hazırlıklar Agos’ta Sabiha Gökçen haberinin yayınlanması sonrası başlatıldı. Medya önce sustu, görmezden geldi. Sonra düğmeye basıldı, Hürriyet gazetesi ilk sansasyonel Sabiha Gökçen haberini yaptı. Sonra Genel Kurmay bu konuda bildiri yayınladı. Sonra İstanbul Valiliğine çağırıldı, orada “haddini bildirdiler”. Bütün bunları Hrant yazdı. 

Hrant’ın konuştuklarını bütün toplum ilk defa duyuyordu. Hrant bunların konuşulabileceğini insanlara gösterdi. 100 yıllık karanlığın arkasında duran kötülük, Hrant’ın konuşmalarından rahatsız oldu.

Hrant da giderek karamsar olmaya başlamıştı. Özellikle 301. Maddeden açılan dava canını çok sıktı, ırkçılıkla suçlanıyordu. Halbuki tam tersini anlatmaya çalışıyordu. Davadan ceza almayacağını düşünüyordu.  Ceza alınca üzüntüsü daha da arttı. Yurt dışına çıkma tekliflerine rağbet etmedi. 

19 Ocak sonrası cenaze için komite kurmuştuk. Kalabalık olacağını tahmin ediyorduk, ama sonuçta bir cenazeydi. Ama İstanbul halkı adeta bir vicdan gibi yürüdü. Bu ülkenin ortak değeri olan çok insan öldürüldü. Devletin öldürttüğü ilk cinayet de değildi. Ama Hrant Ermeni olduğu için öldürüldü. Yüzbinler cenazeye katıldı. Cenaze töreni aslında bir kaç gün sürdü, bütün kamuoyu cinayeti kınadı.

Dava süreci 16 yıldır sürüyor. Adalet yok, hiçbir dava için artık adalet yok. Hrant davası üstü kapatılamayacak kadar açık olması nedeniyle, davaya yüzlerce memur, müdür, general, kiralık katil dolduruldu. 

Sonuçta bazı tetikçiler cezalandırıldı, devletin düşman ilan ettiği bir kesim cezalandırıldı, devletin koruduğu diğer kesim beraat ettirildi. Ama sonuçta adalet sağlanmadı. Dava Yargıtay aşamasında, bozulursa mahkemede tekrar görülecek.  Olay, 17 yaşında cahil bir çocuğun Hrant’ı öldürmesi olarak ele alındıkça bu dava bitmez.

Davayı izlemeye devam edeceğiz. Bu ülkede barış içinde bir arada neden yaşayamıyoruz. Bu yaraya parmak bastığı için, 16 yıldır Hrant Dink’i anıyoruz.

Yıldız Önen:

Bugün içinde yaşadığımız ırkçı ve milliyetçi havadan bahsetmek istiyorum. 

Hrant’ın katledilmesinden sonra milyonlarca insan sokağa çıkmış ve daha fazla özgürlük talep etmiştik. Bu konuda epeyce olumlu adımlar atılmasını da sağladık.  Ama sonra hava değişti. Kemalizm hortladı, 29 Ekimler, Cumhuriyetin 100. yılı coşkusu yayıldı.

2016 darbe girişiminden bu yana iktidarın da ateşini yaktığı bir gelişme. Resmen kim daha Kemalist kavgası yapılıyor. 2000’lerde konuşulan pek çok özgürlüğü tanıyan anayasa önerilerinden, daha fazla özgürlüğümüzü elimizden alan önerilere geldik. Son anayasa değişikliği rezalet bir teklif.

Burada asıl tehlike AKP-MHP ittifakına alternatif olarak görülen siyasi partilerin de en büyük koz olarak Kemalizm’i görmeleri. Seçim sürecinde HDP’ye yapılanlar ortada. Biraya geldiklerinde HDP oyuna erişemeyecek 6’lı Masanın 4 partisi yeni iktidarda tüm yetkilere sahip olacaklar. 3.büyük parti olan HDP’ye hiçbir şey yok.  HDP adayını açıklayacağını söylediğinde yazılanlar Emek ve Özgürlük İttifakında bile HDP’ye tahammülün ne kadar az olduğunu gösteriyor. 

Kemalizm ile tartışmak yani milliyetçilik ile tartışmak çok önemli. Çünkü Cumhuriyet tarihinin özlemle anılan dönemleri tek parti diktatörlüğü; idamlarla dolu. Şeyh Said, Dersim katliamı, Türk ve Müslüman olmayan halklar üzerinde görülmemiş baskılar, askeri darbeler, kontrgerilla cinayetleri, suikastlar ile dolu. 

Kemalizm demek anadilde eğitim hakkının olmadığı, dini özgürlüklerin olmadığı bir yönetim istemek. Milyonlarca insan hala kendi ana dilinde eğitim alamıyor. Türk olmayan halkların Türkçeyi, Türklük değerlerine sahip çıkmayı öğrenmesi isteniyor. İşin kötüsü iktidar da artık Türkçülük yarışında. 2013’ten bu yana her şey değişti. 

Biz sadece 16 yıl önce yaşanan bir meseleyi konuşmuyoruz şu anda. Ne yazık ki her an tekrarlanabilecek bir suçu konuşuyoruz. Geçmişte işlenen suçlarla hesaplaşmadığımız takdirde, bunların kendilerini tekrar edeceği açıktır. Kurak Günler linç sahnesinde kendini orada hissetmeyen var mı acaba? Her gün adaletsizlik, her gün şiddet, her gün ceza…

Hrant Dink, Sevag Balıkçı, Roboski katliamında ölenler hatırımızda, her an yeni suikastların gerçekleşeceğini bilerek yaşamak zorunda kalıyoruz. Sevag’ın annesi “ailemizi kuruttular” demişti. Osman Kavala ve Gezi gibi pek çok dava Demoklesin kılıcı gibi tepemizde. 

Yine de moralimizi bozmamız gerekir, 2007’de Hrant Dink’in cenazesine katılan onbinleri, aylarca mahkemeyi takip eden insanları unutmamalıyız. Onlar bir yere gitmediler, aramızdalar, her an her yerde buna benzeyen bir hareketin başlayabileceğine güvenmek lazım. 

Bu katliamların, linçlerin, siyasi cinayetlerin altında ırkçı, soykırımcı zihniyetin olduğunu görmek, buna karşı mücadele etmek gerekiyor. 

Irkçılık gibi ayrımcı ve toplumu bölen, birbirine düşman eden fikirler, her zaman egemen sınıflar tarafından üretilir, tavandan tabana doğru yayılırlar. 

Örneğin Suriyelilere dönük ırkçı saldırılar gözümüzün önünde oluyor. Önce İYİ parti ve CHP başlattı, iktidar da kuyruğuna takıldı. Şimdi herkes Suriyeli düşmanı. 2019’dan önceki anketler ile karşılaştırın farkı göreceksiniz. Tabi ki ekonomik krizin de etkisi var. Ama bu etkiyi ırkçı fikirlere dönüştüren, siyasetçilerin de bir parçası olduğu devlet aygıtı var karşımızda. 

Suriyeliler diye başlayan ırkçı dalganın çok hızlı diğer halklara yönelebileceğini unutmamalıyız. 10 Ağustos 2021’de Altındağ’daki ırkçı saldırılarda, Suriyelilere yardım eden Türkiyeli bir çifte de saldırmışlardı.

2023’te yükselen Kemalizm’e, ırkçı siyasete karşı tabandan kitlesel bir örgütlenme inşa etmek gerekir. Seçim sloganı ırkçılığa hayır olmalı. Tabanda, işçi sınıfı içerisinde, devletin Türk ve Sünni Müslüman olmayan herkesi suçlayan politikasına karşı ara vermeksizin mücadele etmek gerekir.

MHP en son Sinan Ateş’in öldürülmesi olayında görüldüğü gibi buram buram Susurluk kokuyor. Devlet, mafya, askerler, polisler, siyasetçiler.

CHP'ye geçen eski Ülkü Ocakları Başkanı Alaattin Aldemir şunları söylemiş: “Hrant Dink dahil diğer suikastlara Türk milliyetçileri duyarsız kaldı. Bundan sonraki suikastları nasıl önleriz? Ermeni, Kürt, kim olursa olsun suikasta uğradığı zaman sokakları doldurmalıyız. Bunu yapmazsak bu süreç devam eder, bu alaca karanlık kuşağı devam eder.”

MHP’nin kapatılması gerekir, Bahçeli her konuştuğunda birinin kellesi gidiyor. HDP’ye, hatta ana muhalefete karşı her gün ırkçı propaganda yapıyor. MHP geriletilmeden ırkçı fikirler ezilmez. 

Dünyada bunun örnekleri var. Yunanistan'da geçen sene, mahkemenin "suç örgütü" olduğuna hükmettiği Altın Şafak Partisi'nin üyelerine ağır cezalar verildi. Aralarında 18 eski milletvekilinin bulunduğu 30 kişiye cezalar verildi, hapis cezası alanların tutuklanması kararlaştırıldı.

Milliyetçiliğe ve ırkçılığa karşı sesimizi yükseltmemiz gerekir.

Bültene kayıt ol