Taksim’deki saldırı herkesin aklına, “işte yeni bir seçim süreci yine bombalı saldırılarla başladı” fikrini getirdi. Bu sadece komplocu fikirlerin son dönemlerdeki yaygınlığından değil, 2015’te 5 ay arayla gerçekleşen iki seçimin analizindeki bir hatadan da kaynaklanıyor.
Bu hata AKP’nin 7 Haziran 2015’te kaybettiği tek başına iktidarı 1 Kasım 2015’te kazanmasının nedeninin “terör saldırıları” olduğu yargısının siyasi analizlerde ezber olarak kullanılmasında.
Sadece “terör fırtınası” değil
Oysa, 2015 yılında AKP elbette oluşan terör ikliminin de etkisiyle yeniden seçimlerde bir önceki seçime göre oylarını 4 milyon 800 bin 522 artırmıştı. AKP’nin 7 Haziran’da 18 milyon 867 bin 411 oy almışken, 1 Kasım’da 23 milyon 669 bin 933 oy almasının tek nedeni terör fırtınası değil.
Bunun nedenlerinin en başında geleni, Erdoğan’ın kamuoyunu istikrarsızlıkla tehdit etmesidir. O dönemde istikrarsızlık, hükümetsiz kalmak anlamına geliyordu.
Bu kadar kısa bir süre içinde yaklaşık 5 milyon kişinin AKP’yi tercih etmesinin bir diğer nedeni de HDP oylarındaki yaklaşık 1 milyonluk azalmaydı. AKP kaybettiği Kürt oylarını geri almayı başardı.
Bunda, diğer partilerin hükümet kuramaması, siyasal istikrarsızlık korkusu, terör fırtınasının etkisi ve HDP’nin beş ayda maruz kaldığı aşırı saldırıların etkisiyle çok kritik bir oy kaybı yaşaması etkili oldu. Kuşkusuz iktidar ve Cumhurbaşkanı Erdoğan da yetkisini kullanarak bu sürecin yaşanmasında belirleyici oldu. Erdoğan hükümet kuramayan Davutoğlu’ndan sonra hükümet kurma yetkisini en çok oy alan ikinci partiye, CHP’ye vermesi gerekirken bunu yapmadı ve erken seçim sürecini tetikledi.
Türkiye’ye özgü değil
Üstelik terör saldırıları ne 7 Haziran 1 Kasım tarihleriyle sınırlıydı ne de sadece Türkiye’de yaşandı. IŞİD ve radikal İslamcı olarak bilinen gruplar tüm dünyada aralıksız terör saldırıları gerçekleştirdi. Paris’te Charlie Hedbo saldırısı, Kopenhga’da bir kafe ve Sinagog’a yönelik saldırı, Tunus, Suudi Arabistan, ABD, Fransa, Beyrut, yeniden Fransa, Londra, Tel Aviv, Florida, Münih, Berlin gibi ülkelerde yüzlerce insanın öldüğü, uçak düşürmeden insanları bıçaklayarak öldürmeye kadar her çeşit cinayet yönetiminin kullanıldığı saldırılar gerçekleştirdi.
Türkiye’de de terör saldırıları 2015’ten önce başlayıp, 1 Kasım 2015’ten sonra yaklaşık iki yıl daha devam etti.
IŞİD’in yükselişte olduğu, çözüm sürecinin önce rafa kaldırılıp sonra tamamen unutulduğu ve hendek savaşları denilen dönemin yaşandığı, Kobanê’de IŞİD ve YPG güçleri arasında ölüm kalım mücadelesinin gerçekleştiği dönemlerde yaşanan saldırı silsilesini iktidarın bir seçim aparatı olarak ele almak, tüm siyasi alanın istediği zaman istediği yerde bomba patlatmaya muktedir bir iktidar tarafından kaplandığını varsaymak anlamına gelir.
Bu ise iktidara karşı elimizin kolumuzun bağlı olduğunu varsaymakla eş anlamlıdır.
---
Bombanın patlamasının ardından devletin yaptığı ilk işin halkın haber alma özgürlüğünü kısıtlaması, elimizde kaldığı kadarıyla demokrasiye bir darbe daha vurulması anlamına geldi.
İnsanları demoralize edecek ve panik duygusu yaratacak görüntüleri yasaklamak ve bu görüntüleri ısrarla yayan bazı ana akım gazeteleri ve internet sitelerini uyarmak varken, halkın bilgi edinmesini engellemek tam da bu iktidarın akıl edebileceği bir adımdı.
Bir diğer devlet propagandası ise Bakan Süleyman Soylu’nun saldırının hemen ardından yaptığı açıklamayla geldi. Soylu, saldırının ardında ABD’nin olduğunu bu ülkenin taziye mesajlarını kabul etmeyerek açıkça ilan etmiş oldu. Bu sadece bir ilan ediş değil, aynı zamanda bir meydan okuyuştu.
Fakat Suriye’nin Kuzey’inde son birkaç yıldır yaşanan gelişmeleri takip etmeyenlerin inanabileceği bu bilgiler en kibar tarifiyle bir çarpıtmaydı. Çünkü, yaklaşık üç sene önce haber kanalları, “Suriye’nin kuzeyinde Kobani (Ayn el Arap) yakınlarında ABD’nin boşalttığı hava üssüne Rus askeri polisi ile Suriye ordusunun yerleştiğini” duyurmuştu. Soylu, açıklamasında eylemin talimatının Kobani’den geldiğini söyledi, “Eylemi yapanın Afrin’den geçtiği konusunda bir değerlendirmemiz var” dedi.
Peki 2019 yılındaki Soçi mutabakatından beri ve Trump’ın ABD askerlerini çekmesinin ardından bölge Rusya’nın denetimi altındayken bu açıklamaların ne anlamı olabilir?
Soylu ABD’yi saldırının arkasındaki güç olarak işaretlerken, iktidarın merkezleri, ABD başkanı Biden ile Erdoğan’ın G20 zirvesi sırasında baş başa görüşeceğini sevinçle duyurmaktaydı. Bu iki tutum arasındaki çelişkinin kaynağı nedir?
İçişleri bakanları öncelikle, bu tür saldırıların olmasını engellemelidirler. Halkın güvenliğini sağlamakla görevli olanlar dikkatleri başka alanlara kaydırmamalıdır.
(Sosyalist İşçi)