Etkisi ve biçimlendirici gücü itibarıyla, Türkiye tarihinin belki de en kritik ve merkezi öneme sahip momenti 12 Eylül askeri darbesidir.
Darbenin ne olduğunu, ne yaptığını, nasıl bir ‘işleyiş’i olduğunu, var olan kötülük kategorileriyle ele alıp onu tasvir etmek bile yetersiz kalacaktır: Sistematik işkenceler, cinayetler, insanlık onurunun yerle bir edilmesi ve bütün bir toplumun baskı altına alınıp şekillendirilme gayretinin doruk noktasıydı. Geçip biten bir şey değil, aksine bugün dahi yaşayan kuşakların üzerine kâbus gibi çöken bir şeydi 12 Eylül.
12 Eylül aynı zamanda, hâlâ ana çerçevesi güncel ve diri olan anayasasıyla, üniversitelere ‘çeki düzen’ vermek üzere yaratılan YÖK başta olmak üzere ürettiği kurumlarıyla, neoliberal ekonomik tasarımının da ana taşıyıcısı olmakla, bir siyasal yönelişin ilk ateşinin de yakılması oldu. Bütün bunlar bir isme odaklanıyordu, -elbette bu sistematik politik saldırı için, X ya da Y olabilirdi bu isim, hasbelkader Kenan oldu!-: Kenan Evren! Dün ölmüş, tam 98 yaşında.
Anımsayalım, 12 Eylül 2010 referandumunda, 12 Eylül darbesini yapanların yargılanamayacağını belirten geçici 15. madde de kaldırılmıştı. Devam eden günlerde darbenin yaşayan iki generali Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya yargılandı, mahkûm oldu, rütbeleri söküldü, er durumuna düştü. Karara itiraz edildiği için, bunların ‘son karar’ olmadığını söyleyenler de çıkacaktır elbette.
Peki şimdi ne olacak? Türkiye Cumhuriyeti, Genelkurmay başkanlığı ve cumhurbaşkanlığı yapmış Evren’e bir resmî tören yapacak mı? Bunun bizim için herhangi bir önemi var mı?
Evet var. Bu tür törenler, devletin ve geniş kitlelerin nazarında, insanlara itibar veren, onların hayatları boyunca kıymetli şeyler yaptıkları fikrini doğrudan ön plana çıkaran şeylerdir. Devletin sicilinin, bu tarz törenler konusunda da pek temiz olmadığı da ortadadır. 100. yılı içerisinde olduğumuz Ermeni Soykırımı'nın planlayıcısı ve baş sorumlusu durumundaki Talat Paşa’ya, ölümünden 22 yıl sonra devlet töreni yapıldığını, 1943 gibi bir tarihte, Hitler’i temsil etmek üzere önde gelen bir Nazi subayı da dâhil olmak üzere, pek çok devletin temsilci gönderdiğini anımsamakta fayda var.
Bu tarz törenlerin, pek de önemsiz olduğunu söylemenin zor olduğu sembolik bir önemi var elbette: Devlet, sadrazamına, içişleri bakanına, ‘ne olursa olsun’ sahip çıkıyor, arkasında yürüyor, dolaylı olarak da yaptıklarında kötü bir yan görmediğini dile getirmiş oluyor. Hemen güncel olana bağlarsak, darbeci general Kenan Evren’i “onore” edecek olan bir devlet töreni yapılmamalıdır. Altında imzası olan ve doğrudan sorumlu durumundaki Evren, onlarca idam ve askeri darbe hakkında "o gün o gerekiyordu, bir dakika bile elim titremedi, bugün gerekirse yine yaparız" da diyen biridir. İnsanlığa karşı işlenmiş suçlarından gururla bahseden Evren, değil “onore” edilmeyi, kendisi tarihten silinmeli, lâyık olduğu yere, tarihin çöplüğüne gönderilmelidir.
İngiltere’de Margaret Thatcher öldükten sonra, sosyalistler “egemen sınıfın vahşi savaşçısı öldü” demişler ve “sevinin” diye manşet atmışlardı. Kenan Evren için de benzer şeyleri dile getirmek mümkün. Ancak bunları dile getirirken, Evren için düşünülen olası törenlerin yapılmaması, darbeci generalin protesto edilmesi gerektiğini de unutmamakta fayda var…
Ziya Dinçsoy