Ekonomist Ümit İzmen, partilerin seçim beyannamelerini Sosyalist İşçi gazetesine değerlendirdi:
AKP, CHP ve HDP’den sonra MHP de seçim beyannamesini açıkladı. Tüm partilerde ekonomik konular baş sırayı işgal etti. Geçmişte de ekonominin ve özellikle ekonomik vaatlerin aynen bugün olduğu gibi ana gündem konusu olduğu seçim dönemleri olmuştu. Bu aslında siyasette normalleşmenin en önemli göstergesi. Aynı zamanda, gelecek dönemde siyasetin, geçmiş dönemden farklı olarak kimlikler üzerinden değil, sınıflar üzerinden yapılacağının da öncü işareti. Bunun da nedeni Türkiye’de emek mücadelesinin son yıllarda hızla yükselmiş olması.
Emek mücadelesi yükseliyor çünkü Türkiye ekonomisinin durumu ne olursa olsun, emekçiler açısından ekonomik durum giderek zorlaşıyor. Aşağıdaki grafikten de görüldüğü gibi, 2009 yılında bu yana enflasyondan arındırılmış asgari ücret, ekonomideki büyümenin gerisinde kalmış; üretilen değerin bölüşümünde emek hak ettiği payı alamamış.
Ekonomide işlerin çok da parlak olmadığını, üç yıldır patinaj çekiyoruz diyen Erdoğan da teslim etmişti.
Partilerin ekonomik vaatleri tartışmasında en çok tartışılan konu vaatlerin ne ölçüde gerçekçi olduğu. Ama bana kalırsa burada önemli olan rakamsal hedeflerin gerçekçiliğinden çok, partilerin ülke yönetimine hangi açıdan baktıkları. Yoksa 2023 yılı hedeflerini çoktan rafa kaldırmış olan AKP’nin yanında, diğer partilerin seçim vaatlerinin gerçekçiliğinin lafı bile olmaz.
AKP’nin beyannamesini tek cümle ile özetlemek mümkün: “Şimdiye kadar yaptıklarımız, yapacaklarımızın da teminatıdır”. AKP’nin gelecek dönem için vaat ettiği ekonomik perspektif, zaten hali hazırda çeşitli planlarda, strateji belgelerinde, reform programlarında filan çoktan kayda geçmiş adımlardan oluşuyor. Yani AKP’nin belli ki artık topluma söyleyecek yeni bir şeyi kalmamış. Geleceğini toplumun talepleri üzerine değil, kendi geçmişi üzerine kuruyor.
CHP’nin ekonomik vaatleri, AKP döneminde kötü yönetilen ekonominin iyi yönetileceği tezi üzerine kurulu. CHP, mevcut ekonomik sistemden köklü bir sapma değil, “neoliberalizmden farklı olarak piyasanın iyi ve adil bir biçimde düzenlendiği ve kamunun güçlü bir destekleyici role sahip olduğu bir yaklaşım” benimsiyor. Piyasanın ne kadar iyi ve adil olabileceğini, ekonomi sayfası için değil, çocuklara masallar sayfası için yazmayı planlıyorum… Ama yine de CHP’nin bildirgesinin emekçilerden, dar gelirlilerden, oy almayı hedeflediği de aşikar. “Ankara’nın başkent işlevlerini güçlendirecek, devlet kurumlarının ve kamu bankalarının merkezlerinin başka illere taşınmasına izin vermeyeceğiz” gibi simgesel olmanın yanında hiçbir anlam taşımayan bildik CHP tadında öneriler de olsa, kıdem tazminatının koruma altına alınması, taşeronlaşmanın sona erdirilmesi, sendikal hakların genişletilmesi, ekolojik anayasa, aile sigortası gibi CHP’yi sosyal demokrat bir parti olmaya yaklaştıran politikalar da var. Belli ki bir yandan yükselen emek mücadelesi bir yandan HDP’nin yarattığı rüzgar, CHP’nin ekonomi politikalarını eskiye kıyasla biraz daha sola çekmesine yol açmış.
HDP’nin ekonomi politikaları ise bambaşka bir perspektiften, bölüşüm perspektifinden oluşturulmuş. HDP bildirgesinin ekonomi bölümünün girişinde temel perspektif, “tüm değerleri üreten, ancak ürettikleri üzerinde söz ve denetim hakkı bulunmayan emekçilerin ekonomik ilişkiler üzerindeki denetimini artırmak” olarak vurgulanmış.
HDP’nin seçim bildirgesi, bütünsel olarak bir gelecek tahayyülü çiziyor; bence önemi de orada. İçindeki tektek maddeleri cımbızlayarak tartışmak bence beyannamenin ruhuna aykırı. Buradan bakınca, HDP’nin hedeflerinin gerçekçi olup olmamasının da hiçbir önemi yok; çünkü burada çizilen çerçeve farklı bir bölüşüm ilişkisini esas aldığı için bu sistemin üreteceği rakamsal büyüklükler var olan sistemle karşılaştırılabilir değil. Bu nedenle asgari ücret, çalışma süresinin ücret kaybına yol açmadan 35 saate düşürülmesi, sosyal yardımların GSYH’nın %3’üne yükseltilmesi gibi başlıklarda gördüğümüz gibi toplumsal bölüşüm ilişkilerinde topyekun değişikliğe yol açacak bu ekonomik modele AKP’nin yönelttiği kaynak nerede sorusunun cevabı, şu ya da bu rakamsal hesaplama olamaz. Konu bu yeni toplumsal tahayyül için paranın nerden bulunacağı değil, bu tahayyülün toplum tarafından benimsenip benimsenmeyeceğidir.
HDP’nin bildirgesindeki konu başlıklarının AKP ve CHP bildirgelerindeki tematik başlıklar yerine toplumsal katmanlar (yani HDP bildirgesindeki dil ile “biz”ler) olması da bu yeni yaşam tahayyülünün kuvvetli bir ifadesi. AKP ve CHP’den farklı olarak HDP’de ekonomideki öncelikler kamu maliyesi, bilişim, enerji vb alanlarda neler yapılacağı değil, ekonomi politikalarının hangi tercihlerle kimler lehine (yani “bizler”in açılımı...) nasıl kullanılacağı olarak kurgulanmış.
Ekonomide ortaya çıkan değerin daha adaletli bölüşümünü esas alan HDP programı bu değerin nasıl üretileceği konusunda daha az ipucu veriyor. Yine de, üretim önceliklerinin doğal, tarihi ve kültürel çevreyi korumayı hedefleyen, güvencesiz, sigortasız, sendikasız, kayıtdışı çalışmaya karşılık, emekten yana, sendikal hak ve özgürlükleri genişletmekten yana olduğunu görüyoruz. HDP’nin ekonomi bölümünün girişinde dayanışmacı, halkın iradesiyle kararların alındığı, toplumsal ihtiyaçları karşılamayı ve ekosistemi korumayı esas alan ekonomi politikaları ile eşitlikçi, paylaşımcı, cinsiyet eşitlikçi, ekolojik bir Güvence Ekonomisi inşa edileceği vurgusunun ötesinde üretime ilişkin pek ipucu yok. HDP’nin ekonomi tahayyülün en önemli eksikliği, bölüşüm ilişkilerindeki değişime denk gelecek üretim ve mülkiyet ilişkilerinin nasıl olması gerektiği. Bu da umalım ki bir sonraki seçimlerin sıcak tartışma konusu olsun.