Sosyalist Tartışma 2021: Neoliberalizm demokrasiyi nasıl yok etti

23.10.2021 - 17:06
Haberi paylaş

Sosyalist Tartışma 2021 İstanbul toplantıları bugün başladı. İlk toplantıda Ferda Keskin ve Canan Şahin Neoliberalizm konusunu ele aldılar. Neoliberalizmin nasıl bir ekonomik ve siyasi sistem projesi olduğunu, neoliberalizmin demokrasiyi nasıl imha ettiğini anlattılar.

Ferda Keskin konuşmasında özetle şunları söyledi:

Demokrasi neoliberal dönemde şekle dönüşte. Sol ve sağ partiler birlikte neoliberal ilkeleri uyguluyorlar.

Liberalizm doğalcılık ilkesi ile hareket eder. “Her şeyi kendi haline bırakmalıyız” der. Neliberalizm ise liberalizmin bu doğalcılığını reddeder. Neoliberalizm piyasa koşullarının hazırlanması için devletin aktif olarak müdahale etmesini öngörür. Bunu yaparken de liberalizmin klasik özgürlük anlayışını bir kenara bırakır.

Neoliberal devlet rekabeti kendisi kurar. Devlet gibi hukuk da neoliberal sürecin bir parçasıdır. Neoliberal dönemde, ekonomi, sermaye, kendi bekası için kendi devletini, kendi hukukunu oluşturdu. Bu şekilde yönetimi ele geçirdi.

Neoliberalizm, krizlerin daha da ağırlaşmasından kendisine fayda çıkarır. Krizin faturasını emekçilere ödetirken, sermayeyi daha da güçlendirir.

Neoliberalizm krizleri fırsata dönüştürür. 2008 krizi sonrasında emekçileri birbirine düşürdü, ırkçılık, milliyetçilik yaptırdı. Krizin bedelini emekçiye ödetirken, işçi sınıfının bölünmesini de sağladı. Devlet bütçelerinden milyarlarca doları, euroyu sermayeye aktardı.

Neoliberalizm 70’li yıllarda askeri darbeler eşliğinde geldi. Şili ve Türkiye’de askeri darbelerle uygulandı. Sonra İngiltere ve ABD’de uygulanmaya başlandı, hala da uygulanmaya devam ediliyor.

Neoliberalizm demokrasiyi şekle dönüştürdü. Neoliberal dönemde süreç içinde bazı seçkin insanlar, CEO’lar, özel sektör yöneticileri hükümetlerde, üst düzey kamu kurumlarında görev almaya başladılar. Seçimler, partiler geri plana itildi.

Yunanistan’da yurttaşları borçlarından ötürü sorumlu tuttular. Yunanistan hükümeti kendi yurttaşlarına değil, seçilmemiş AB kurumlarına, Avrupa Merkez Bankasına, Avrupa Komisyonuna karşı sorumlu oldu. Seçilenler oy veriyor, hükümet ise seçilmemişlere hesap veriyor.

Neoliberalizme “demokrasi zafiyet taşır, istikrarsızdır, çoğunluğun fikri hatalı olabilir, halk seçsin ama uzman kadrolar bildikleri politikaları uygulasınlar” der.

İktisadi anayasa tanımlanır, politik anayasaya karşı daha baskın hale getirilir. Bu sisteme ancak demarşi denir, demokrasi değil. Piyasa hukuku öne çıkar. Bütün bu süreçte Merkez Bankası sermaye tarafından bütün hareketlerin odağına yerleştirilmektedir.

Neoliberalizme karşı mücadele enternasyonal olmak zorunda. Yunanistan’daki Syriza örneği bunun ispatı. Halkı arkasına alan Syriza hiçbir dediğini neoliberalizmin kurumlarına kabul ettiremedi.

DB, IMF, OECD üzerinden dediklerini dayatan bir sistemle karşı karşıyayız. Sadece Türkiye işçi sınıfı olarak neoliberalizme karşı başarılı olamayız. Enternasyonalist olmamız gerekir.

Sistemi ele geçiren bu neoliberal yapıya karşı mücadele etmeliyiz.

Bir de şu var: Neoliberalizm her zaman muhafazakâr ahlak ile gelir. Neoliberalizm sadece iktisadi bir doktrin değildir, insanlara nasıl yaşaması gerektiğini dayatan bir sistemdir. Neoliberalizm, kendisinin ahlaki olarak doğru olduğunu söyler. İşsizlik sigortası, öğrenci bursları gibi konuların insanları tembelliğe sevk ettiğini söyler. Neoliberalizmin bu yönünü de ciddiye almak lazım. Neoliberal normallere karşı, özgürlükçü normalleri savunmalıyız.

Canan Şahin’in konuşması özetle şöyle:

Türkiye’de AKP döneminde devlet sermaye siyaset üçgeni önemli aşama kaydetti, bütünleşme sağlandı. Ama AKP demek devlet demek sözü yanlış, devlet asıl olarak sermayenin çıkarlarını korur, AKP bunu sağladığı ölçüde devlet tarafından benimsenir.

Türkiye’de ekonomik kriz artıyor. İşsizlik oranı yüksek, enflasyon yüzde 16’larda, para politikaları ile çıkış yolu aransa da, TL değer kaybediyor, kriz giderek derinleşiyor. Pandemide en az para harcayan ülke ama yine de krizden çıkamıyor.

Klasik burjuva demokrasisi, insanların oy verdiği, iktidardakinin performansını beğenmediğinde değiştirebildiği, biçimsel bir süreç.

Bizim için demokrasi kitlelerin politikalara verilen kararlara ne düzeyde müdahale edebildiğidir. Nasıl eylem, grev örgütleyebildiğimiz bir sistemdir.

Neoliberalizm ise ekonomiyi siyasal alanın dışına çıkarıp, sadece uzmanların alanı olarak kurguluyor. Buna yönelik yasalar çıkarıyor. Aynı zamanda işçi örgütlerini zayıflatıyor. Kayıt dışılığı artırıyor. Neoliberalizm sermayenin ihtiyaç duyduğu politikaları uyguluyor.

Bunu her zaman otoriter yollarla yapmıyor, ama otoriter geçişleri de gördük. 12 Eylül darbesi neoliberal ekonomiyi yerleştirmek içindi. Türkiye’de sendikalar zayıflatıldı, demokratik muhalefet izole edildi. İklim meselesinde çok uzun süre sermayenin kârlılığının azaltılmaması için önlemler alınmadı, her türlü demokratik süreç göz ardı edildi.

Gelir düzeyinde azalma ve örgütsüzleşme ile birlikte borçluluk arttı. MB eksi 50 milyar dolarda. Herkes kaynak problemini borçlanma ile çözmeye başladı. Bu finansallaşma krizi daha da derinleştirdi.

Bütün bu krizin bedelini ise işçiler ödüyor. 2002 sonrası AKP iktidarı ile birlikte IMF programı daha güçlü uygulandı. Yeni emek rejimleri, esnekleştirme uygulamaya başlandı.

AKP ile birlikte ise kent yoksullarının örgütlendiği, adil düzen isteğinin barındırıldığı, enformel yollarla örgütlenen bir ekonomik siyasi süreç örgütlendi. Kitlelerin hoşnutsuzluğu böyle giderildi, şimdi bu uygulamanın da sonuna geldik.

Neoliberalizmin uygulanmasında Türkiye’de süreklilik var. Önceden başlayan, AKP ile devam eden, teknokratlaşmış bir süreç. Bir yandan da otoriterleşmesi hızlanan bir süreç. Neoliberalizm sermayenin çıkarlarını korumaya çalışıyor, siyasal alanda ise otoriter bir rejim kurdu. Başkanlık sistemi buna hizmet etti. Grev yasaklamaları arttı. Baskılar arttı, gazeteciler cezaevinde. Düşünce ve örgütlenme özgürlüğü kısıtlanıyor. Kavalanın cezaevinde olması, İstanbul sözleşmesinden çıkış otoriterliğin boyutlarını gösteriyor.

Geçmişte dünya genelinde, sendikaların güçlü olduğu, keynesyen, kamunun öne çıktığı bir dönem yaşadık. Şimdi yeniden kamunun öne çıktığı bir dönem isteği var. Türkiye’de de normalleşme istekleri var. Ama gerçek durum böyle olmayacak. Biden geldi, ABD eski haline dönmeyecek.

Otoriterlik açısından hiç te aşağı kalmayan bir CHP söz konusu. AKP devleti ele geçirmiş denir, tam böyle tanımlama doğru değil. İhalelerde çürümüşlük var, ahbap çavuş ilişkileri var. Ama AKP sermayenin genel çıkarlarını da savunmak, gözetmek zorunda. Devleti ele geçirmek, devleti AKP’den temizlemek diye bir şey söz konusu değil.

Neoliberalizm, savaş politikaları birlikte uygulandı. ABD’nin Afganistan’daki işgali bu duruma örnektir.

Türkiye’de AKP, bütün sermaye blokları gibi kendi çıkarını gözetiyor, ama her zaman başarılı değil. Şimdilerde saldırgan bir dış politikası var, ama uluslararası güç dengeleri ona ayar veriyor.

Alternatifimiz ne:

Dünya genelinde alternatifler ortaya çıktı. Yunanistan’da Syriza, Almanya’da Die Linke. Yapmamız gereken böyle örgütler oluşturmak mı? Öncelikli görevimiz aşağıdan sınıfın muhalefetini büyütmek. Devrimci örgütlerin büyütülmesi önemli. Çünkü daha radikal ve sert bir dönemden geçiyoruz.

Neoliberalizmim yıkılması gerektiğini anlatan radikal aşağıdan bir muhalefeti örgütlemeliyiz. Üstten koalisyonlar bu ihtiyacımızı görmez. Elimizdeki en önemli silah aşağıdan mücadele, kampüslerde, eylemlerde, sokaklarda güçlenmeliyiz. Fikirlerimiz de böyle netleşir. İşçi sınıfının eylemlerini kolaylaştırmalıyız.

Bültene kayıt ol