İktidar sözcülerine ve medyasına bakılırsa Türkiye, Avrupa’dan çok daha iyi ekonomik koşullara sahip bir ülke. Burada özgürlükler sınırsızca yaşanıyor.
Zorlu ekonomik koşullardan ve antidemokratik keyfi uygulamalardan şikâyet edenlerse en hafif şekilde “terörist” ilan ediliyor ya da gözaltına alınıyor, tutuklanıyor, mahkemelerde süründürülüyor.
400 lirayı lütuf olarak gören zihniyet
Milli Eğitim Bakanlığı raporuna göre Türkiye’deki yurt sayısı, mevcut öğrenci sayısının ihtiyaçlarını karşılamıyor. Cumhurbaşkanı ise AKP gençlik kolları tarafından organize edilen Adana Gençlik Buluşması’nda “Yurt sorunu yok” dedi.
Barınamıyoruz diye parklarda barışçıl eylem yapanlar gözaltına alınıp fişlenirken, öğrenciler için her şeyin çok güzel olduğunu savunanlar bununla da yetinmiyor.
AKP Mersin Milletvekili Hacı Özkan katıldığı bir canlı yayında Erdoğan’ın “Üniversite öğrencilerinin aldığı burs 45 liracıktı. Bursları 650 TL’ye çıkardık” sözlerini savunurken 650 liranın aslında fazla olduğunu normalde 250 lira verileceğini savundu. Bir haftalık gündelik harcamaları karşılamayan 400 lirayı öğrencilere lütfetmişler!
Üstelik sadece öğrenciler değil çoğu kişi barınma sorunu yaşıyor. Büyük şehirlerde kiralar artarken, ev bulunamıyor.
Hem yoksul, borçlu ve çaresiz bırakıyorlar, hem de bu durumu çarpıtıp savunuyorlar. Sesini duyurmak isteyenlere ise sopa gösterip korku yaymak istiyorlar.
İktidarın propagandasının teması olarak korku
AKP ve ortaklarının seçim kampanyasının bir ana teması “her şey çok güzel” iken diğer bir tema da baskıyla korku yaratma gibi gözüküyor.
En basit demokratik tepkilerden 10 Ekim Ankara katliamında hayatını kaybedenleri anmak isteyenlere yönelen polis şiddeti ve sürekli yıldırıcı propaganda ile kırsal bölgelerdeki Cumhur İttifakı seçmenleri birleştirilmek isteniyor.
HDP’ye yapılan sistematik baskı kampanyası ile de muhalefeti bölmenin peşindeler.
Muhalefet saflarından yayılan korku
Buna karşılık 6 muhalif sermaye partisinin oluşturduğu birlik, masa başında bol bol plan yaparken, (başta Millet İttifakı’nın iki ana partisi olmak üzere) sürekli bir korku yayıyor.
Parlamenter muhalif partiler, Erdoğan ve AKP dönemine son vermek için hepimize sandığı gösteriyor. Aynı anda uzun zamandır yayılan “bunlar seçimle gitmeyecekler” korkusunu besleyen bir politik hat izliyorlar.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, siyasi cinayetler olabileceğini söylüyor. İYİ Parti Teşkilat Başkanı Koray Aydın, benzeri duyumlar aldıklarını açıkladı. İkisi de bu duyumların içeriğini açıklamaktan kaçtı.
Devletle bağlantılı faşist çete liderlerinin aynı anda öne çıkan açıklamaları, iktidar ya da muhalefet partilerine oy vermeyi düşünen aralarında işçilerin de bulunduğu geniş halk kitlelerindeki korkuyu besliyor.
Evet, 7 Haziran normal- 1 Kasım 2015 baskın genel seçimleri ile 2018’de AKP’nin müdahalesiyle tekrarlatılan İstanbul yerel seçimlerinin tecrübesi ortada duruyor.
Bir daha böyle şeylerin yaşanmaması için seçim gününü beklememek, korku yayan kutuplaşmış odakların ürünü olan kesif havayı kıracak demokratik mücadelelere ihtiyacımız var.
Bu mücadeleler sermaye partilerinin rejimin geleceğine dönük hesaplarına değil işçilerin, emekçilerin, kadınların, gençlerin, LGBTİ+’ların, ezilen halkların ve dışlanan halkların acil değişim taleplerine yaslanmak zorunda.
Demokratik barışçıl protesto hakkı; düşünce, ifade ve örgütlenme hakkı yamalı bohçaya çevrilen mevcut anayasaya göre kanunen yasal ve meşrudur.
Sendikalarımız, derneklerimiz, partilerimiz, çevre hareketlerimiz, platformlarımız ve aktivistlerimiz var. Hepimiz bu berbat duruma son verebiliriz. Türkiye’nin son 40 yılında baskıcı dönemlere son veren, ücretleri ve özgürlükleri artıran, her zaman işçilerin ve ezilenlerin kitlesel demokratik mücadeleleri olmuştur. Yine böyle olmalı.
(Sosyalist İşçi)