► Dipsiz göl karardı
Gümüşhane’deki 12 bin yıllık Dipsiz göl, define kazısı yüzünden kurumuştu. 2019’da kazı için başvuran iki kişiye Gümüşhane Müze Müdürlüğü tarafından izin verilmişti. Göl boşaltıldı, define de çıkmadı.
İktidar büyük tepkiler üzerine ruhsat veren memurları görevden aldı ve gölü suyla doldurdu. Dışarıdan aktarılan su çamur rengine dönerken Dipsiz Göl dönüşü olmayan şekilde kaybedildi.
Daha nerelerde kimlere kaç define kazısı ruhsatı verildi?
► Salda talan edildi
Burdur'un Yeşilova ilçesindeki eşsiz doğal güzellik Salda Gölü ve çevresindeki beyaz kumsal, binlerce yıl var olduğu halde iktidar elini buraya atalı 2 yıl olmadan talan edildi.
Buraya tesis yapmak isteyen iktidar, kamuoyunun büyük tepkisi karşısında "iş makinaları sokmayacağız", "korumamız altında" demişti. Ancak TOKİ'nin taşeron şirketinin iş makinaları girdi ve beyaz kumları kamyonlara yükleyip götürdü.
Nadir görülen beyaz kumlar nerede? Kimlerin villası ya da turizm işletmesinde aksesuar olarak kullanılıyor?
► Marmara denizi ölüyor
20 yıla varan AKP iktidarının yol açtığı en büyük çevresel yıkım kuşkusuz müsilaj denilen felaketle Marmara Denizi'nin can çekişmesi.
Marmara çevresinde toplanmış fabrikaların, tesislerin, sanayi işletmelerinin bütün atıklarının fütursuzca atıldığı denizdeki canlı yaşamı zincirleme bir şekilde yok oluyor. 2007'de ilk kez tespit edilmesine rağmen müsilajı durdurmak için hiçbir şey yapmayan iktidar, deniz yüzeyine çıkmış köpükleri yukarıdan topladı, hatta Çevre Bakanı teknelere yüklenmiş oksijeni denize boşalttı. Pisliği halının altına süpürmeye benzetilebilecek bu uygulamalar sonucu artık denize girilebileceğini ve balık yenilebileceğini ilan ettiler. Dipte deniz canlılarının toplu ölümleri, yüzeyde ise denizi öldüren atıkların deşarjı devam ediyor.
Bunun üstüne İstanbul'a kanal yapmakta ısrar eden iktidar, Karadeniz'in de ölümüne kapı açıyor.
► 128 milyar dolar
Dış kredilere bağımlı Türkiye kapitalizmi 2018 yazından bu yana derin bir krizde. Pandemi ile birlikte kriz iyice doruğa çıktı.
İktidar bu krizden çıkmak için ne yaptı? Piyasanın döviz ihtiyacını karşılamak ve TL'nin değerini sağlamak için Hazine Kasası'ndaki "karagün akçesini", yani 128 milyar dolarlık rezervi sattı. Anormal hatta çılgınca olan bu tutum, başkanlık rejimini ayakta tutmak için yapılmıştı. 3 yıl sonra '128 milyar dolar nerede' pankartını asanları gözaltına aldıran iktidarın sözcüleri Hazine kaynaklarının nasıl eritildiğine dair açıklama dahi yapabilmiş değil.
Öte yandan TL, tarihin en değersiz dönemini yaşıyor.
► Faizde dünya sekizincisi
Durmadan yüksek faizlere karşı olduğunu söyleyen iktidarın, dünyada en çok faiz veren ülkeler arasında olması başlı başına bir anormallik değil mi?
Türkiye faiz sıralamasında Venezuela, Zimbabve, Arjantin, Yemen, Liberya, Surinam ve Angola'nın ardından geliyor. En fazla faiz verip, yabancı sermayeyi çekmeye çalışan bu ekonomiler ya çok büyük krizler yaşıyor ya da şiddetli savaşlar ve iç karışıklıklarla boğuşuyor. AKP iktidarına göreyse Türkiye ekonomisi şahlandı, şahlanacak.
448 milyar dolarlık toplam dış borç olduğu yerde dururken, sonbaharda faiz ödemeleri geliyor. Güvensiz bir liman olarak görülen Türkiye'den sermaye kaçışları sürerken, şirketler borçlarını ödemek için kamu bankalarının kapısına dayanmış durumda. Başkanlık rejimi altında hoyratça kullanan devlet bankalarının öz sermayesi ise gereken kredileri karşılayamaz halde.
TEİAŞ ile değerli kamu arazilerini satışa çıkartan Varlık Fonu AŞ. en değerli kaynakları bankalara yığmayı planlarken, yüksek faizler yeni yatırımların yapılmasını engelliyor. Ve bu faizler yabancı sermayeyi de çekmiyor.
Yüksek faizlerin ve batık kredilerin faturası her zaman olduğu gibi halka ödetiliyor.
► Oynanmış veriler
Devletin resmi istatistik kurumu TÜİK, para biriminin değeri başta olmak üzere tüm ekonomik alanları – özellikle de yabancı sermaye girişini - belirleyen ekonomik verileri sistematik olarak çarpıtıyor. Başkanlık rejiminde Merkez Bankası başkan ve yöneticileri birer birer görevden alınırken, enflasyon ve işsizlik başta olmak üzere TÜİK istatistiklerindeki oynamalar ayyuka çıktı.
TÜİK’in yayınladığı resmi enflasyon yıllık bazda yüzde 17,5 ile son iki yılın zirvesine çıktı. Gönüllü akademisyenlerden oluşan Bağımsız Ekonomi Araştırma Grubu (ENAG) ise enflasyonu yüzde 45,6 olarak ölçtü. TÜİK geçen Mart ayında ENAG hakkında suç duyurusunda bulunmuştu.
► Yargıda siyasallaşma ve büyük adaletsizlikler
Yargıdaki siyasallaşma, keyfiyet, tasfiyeler sonrası atanan kadroların niteliksizliği öyle boyutlara sıçradı ki yargının en tepesindeki isimler bile bundan şikayetçi.
Yargıtay Ceza Genel Kurul Üyesi Fatih Akdoğan durumu şöyle anlatıyor: “Ailem bazen ‘Mahkeme böyle bir karar vermiş, nasıl bir karar bu?’ diyor. Verilen hükmü onlara dahi izah edemiyorum.”
Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan ise "Hukuk devletinde adaletin yegâne adresi mahkemelerdir. Mahkemelerin adalet arayışına cevap veremediği, bağımsız ve tarafsız yargılama ilkelerine uygun bir şekilde uyuşmazlıklara çözüm üretemediği bir yerde hukuk dışı arayışların ortaya çıkması kaçınılmazdır" dedi.
İktidarın küçük ortağı faşistler AYM'nin kapatılmasını isterken, İçişleri Bakanı Soylu gösteri ve toplanma özgürlüğü yönünde bir karar verdiği için AYM yargıçlarını korumasız bırakmakla tehdit etmişti.
AİHM ve AYM kararlarının yerel mahkemelerin direnciyle karşılaşması, Başkanlık rejiminin 4. yargı reformu sırasında can yakan krizlerinden biri oldu.
İnsan hakları savunucusu Osman Kavala, hakkındaki düzmece iddialar sebebiyle, iki kez beraat etmesine rağmen 3,5 yıldır zindanda tutuluyor.
Türkiye'nin 3. büyük partisinin eski lideri Selahattin Demirtaş'ın tutukluğu ise 5. yılında.
Başkanlık rejiminin on binlerce muhalifi hapisteyken, iktidar OHAL uygulamalarını 3 yıl daha uzattı.
(Sosyalist İşçi)