Balıkçı aktivist Kenan Kedikli ile Marmara’daki müsilaj sorununu konuştuk.
1- Marmara’daki müsilaj sorunu nasıl ve ne zaman başladı?
Müsilaj Marmara denizinde ilk olarak 2007-2008 kış mevsiminde görüldü. 2007 Kasım ayında başladı ve 2008 Mart ayı sonlarına doğru bitti. Ardından birkaç yıl ara ile tekrar etti. Son 3 yıl üst üste yaşanan bu olay en sonunda tüm zamanların en büyük patlamasını gerçekleştirerek bu yıl pik yaptı.
2- Marmara’daki aşırı ısınmanın başlıca sebebi nedir?
Hiç şüphesiz başlıca sebep küresel ısınma yani DSİP’in de sistemli bir şekilde işaret ettiği iklim değişikliğidir. Lakin lokalde ikincil sebepler de Marmara denizinin su sıcaklığına etki ediyor. Yaklaşık 25.000.000 insanın dar bir coğrafyada sıkışık yaşamı, on binlerce motorlu araç, Marmara kıyılarında inşa edilen termik santraller, lojistik maliyetler nedeni ile Marmara çevresine yerleşmiş sanayi işletmeleri ve deniz suyunun soğutmada kullanımı var.
3- Aynı sorun Akdeniz’in kimi kıyılarında senelerdir mevcut ve bunun iklim krizi ile bağlantılı bir felaket olduğu sonucuna varılmıştı. Marmara’da bu bağlantıyı nasıl kurabiliriz sizce?
İklim değişikliği hızlandırıcı bir faktör olsa da ben müsilajın oluşumunda primer bir faktör olduğunu düşünmüyorum. Müsilajın primer sebepleri, denize giren besin tuzlarındaki aşırı artış ve Marmara’nın doğusunda yer alan (ve esas patlamanın gerçekleştiği) İzmit, Gemlik, Bandırma ve Erdek körfezlerinin akıntı hızlarındaki aşırı düşüklüktür. Hatta bu körfezlerin içlerine girdik, akıntı düşüklüğü kelimenin gerçek anlamıyla su durgunluğuna dönüşmektedir. Daha açık bir tarifle; Marmara denizi etrafında yaşayan toplumun sıvı atıklarının biyolojik arıtma yapılamadan deşarj edilmesidir.
İkincil faktör ise kış boyunca ortalamanın üzerinde seyreden deniz suyu sıcaklığı. Bu organizmalar ile beslenen, başta midye olmak üzere sardalye ve hamsi stokunun aşırı ve yasa dışı av nedeni ile tahrip olmasıdır.
Gelmekte olan başka bir tehlike ise İstanbul boğazından akan Karadeniz suyunun kanal projesi ile (en azından bir miktarının) Batı Marmara’ya aktarılacak olmasıdır. Zaten akıntı hızı düşük olan doğudaki koylarda daha vahim bir tablo ile karşılaşmamız söz konusudur.
4- Deniz salyası temizlenebilir mi? Dünyada bunun örnekleri var mı? Nasıl kurtulabiliriz bundan?
Temizlenmesi hem mümkün değildir hem de çare değildir. İlk olarak yapmamız gereken hemen başta İstanbul olmak üzere tüm kıyı şehirlerinde biyolojik arıtmaya geçmektir. Ve hemen akabinde Marmara denizinde tahrip olmuş midye yataklarının rehabilitasyonudur.
Ne yazık ki Tarım Bakanlığı lojistik altyapısı ve kadro sayısı Marmara’da yasa dışı avcılıkla mücadelede yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle Marmara Denizi kıyılarında konuşlanmış küçük balıkçı kooperatifleri teşvik edilmeli ve her türlü destek sağlanarak midye yetiştiriciliği artırılmalıdır.
Balık yetiştiriciliğinde kafeslerdeki yavru balıkların büyümesi için denize tonlarca yem atılır ve bu, denizdeki organik yükün artışına sebep olur. Oysa kendiliğinden büyüyen midyeler yeme ihtiyaç duymazlar. Onlar beslenmek için suda serbest halde dolaşan mikro canlılardır. Yani balık çiftlikleri organik yükü artırırken midye çiftlikleri denizdeki organik yükü alır ve hafifletir.
Üçüncü yapılması gereken ise sardalye ve hamsi gibi mikro organizmalar ile beslenen balık stokunun önce korunması sonra da büyütülmesi için gereken adımların atılmasıdır. Sistemden herhangi bir türü çektiğinizde yerini başka bir tür alır.
Yapmamız gereken, temizlemek değil kirlenmesini engellemek ve sucul ekosistemin kendi dinamiklerine dışarıdan müdahaleyi durdurmaktır.
5- İktidardan bu konuda henüz insanları ikna edici bir açılama gelmemiş olmasını neye bağlıyorsunuz?
Basit ve şaşırtıcı bir şeye bağlıyorum. İktidar en kaba tabir ile bu konuda ne bir bilgiye ne de bir fikre sahip. Tüm dikkat ve enerjisini iktidarda kalmaya harcayan bir iktidarın (tam da Marmara bu halde iken) Kanal konusundaki ısrarı bunun en büyük işaretidir.
Aylardır yaşanan bu hadiseyi (görmezden gelen demiyorum) gerçekten görmeyen bir iktidar var ülkede. Aylardır yaşanan ve ancak suyun üstüne çıkması nedeni ile haftalardır medyanın gündemine taşınan ve kelimenin gerçek anlamı ile bir felaketin yaşandığı bu süreçte bırakın adım atmayı, konu ile ilgili hiçbir açıklama yapılmadı.
Geçtiğimiz günlerde Balıkesir Valiliği “bu bir doğa olayıdır, bitecek” dedi, o kadar.
Ben iddialı bir laf edeyim. Bu açıklamayı yapan valinin deniz kenarına bile indiğine inanmıyorum. Marmara Denizi ve onu Akdeniz denizler sistemine bağlayan iki boğazı dünyanın en kıymetli su geçitlerinden birisidir. Yüzeyinden Karadeniz suyu akan, tabanından Akdeniz suyunun kesintisiz bir biçimde aktığı bu deniz her yıl 300 ila 400 bin ton civarı balığın üreme koridorudur.
Antik çağdan bu yana bir balık coğrafyası olan Marmara ve bir balıkçılık başkenti olan İstanbul’un ne bir araştırma enstitüsü vardır ne de izleme istasyonları.
Öte yandan Karadeniz ile Marmara arasına “otoyol” inşa etmeye çalışan bir iktidar var.
Marmara denizinin kurtulması ancak toplumsal mücadele ile mümkündür. Çünkü her türden kapitalist hükümetin anladığı tek dil toplumsal mücadelenin dilidir.
(Sosyalist İşçi)