Hrant Dink Cinayeti Davası: 'Tüm mekanizma açığa çıkartılıncaya kadar...'

07.04.2021 - 15:09
Haberi paylaş

Hrant Dink cinayetinde sorumluluğu olan kamu görevlilerinin yargılandığı dava sonlandı. 14 yıldır davayı izleyenler mahkemenin açıkladığı kararın gerçekleri çarpıttığını söylüyorlar. Dink ailesinin kararın açıklanmasından sonra yaptığı açıklamayı ve Hrant’ın Arkadaşları grubundan Bülent Aydın ve Tamar Nalcı’nın değerlendirmelerini aktarıyoruz.

“Yargılamanın bizi de kamuoyunu da ikna etmesi mümkün değil”

Kamu görevlilerinin yargılandığı Hrant Dink Cinayeti Davası’nda karar bugün açıklandı. Kararın ardından Dink Ailesi yazılı bir açıklama yayınladı. Açıklama şöyle:  

“Hrant Dink 19 Ocak 2007’de, İstanbul’un göbeğinde, gazetesi Agos’un önünde arkasından sıkılan iki kurşunla kalleşçe öldürüldü.

Cinayet; Genelkurmay’ın, siyasilerin, yargının, medyanın ve bazı devlet güdümlü sözde sivil toplum kuruluşlarının dâhil olduğu üç yıl süren bir hedef gösterme ve tehdit sürecinin sonunda gerçekleşti. 

Öldürülmeden bir hafta önce, öldürülen kişi yazdığı “Neden hedef seçildim?” yazısıyla hepimize bir not bıraktı ve yaptığı son konuşmalarında “Bu devletin derinliğinin bana haddimi bildirme operasyonudur” sözleriyle açıkladı. Hrant Dink’in bu son yazısında bahsettiği hiçbir olay, kişi veya ilişki 14 yıldır soruşturmaya dâhil edilmedi. Üstelik de yazısında tanıklığı ve sezgileriyle bahsettiği birçok şey, sonrasında belgelerle de ispat edilmişken…

Operasyon öldürmeyle son bulmadı; ihmal, örtbas, delil karartma ve yanlış yönlendirmelerle devam etti.

Bütün bu mekanizmayı ele almayan bir yargılamanın bizi de kamuoyunu da ikna etmesi mümkün değil. 

Bugün verilen karar bu hakikatten oldukça uzak. Kendi içinde dahi orantısız bazı beraat ve ceza hükümlerini anlamak da anlatmak da oldukça güç. Hele bazı kararlar var ki; sanki kötülüğün kendisi değil adeta sızması cezalandırılmış izlenimi veriyor.

Yargılamanın geldiği noktada, 15 Temmuz 2016’da alçakça bir harekâtla yüzlerce insanımızın ölümüne, binlercesinin de yaralanmasına sebep olan, FETÖ olarak tanımlanan odakların 2007’de Hrant’ımızı da öldürmüş olduğu söyleniyor. 

Eğer bu doğruysa, başından beri olması için gayret gösterdiğimiz, talep ettiğimiz etkili soruşturma zamanında yapılsaydı, neredeyse 10 yıl sonra bu kadar canımızı yitirmeyecektik. Bu durumda, Hrant Dink cinayetinin zamanında soruşturulmuş olmamasının hesabının yüzlerce insanın ailesine, yakınlarına verilmesi gerekmez mi? 

Yargının itibarının yerlerde gezindiği bugünkü ortamda hangi mahkemeden adil bir karar çıkabilir ki? Bu ortam elbette suçlular için rahatlatıcıdır... Maalesef, bugün de Hrant Dink’in hedef gösterildiği ve cinayetin işlendiği yıllarda hâkim olan iklim ve ideolojinin benzeri hâkim. Böyle bir ortamda hangi hakikat ve adaletten bahsedilebilir? Bugün herhangi biri çıkıp “Hrant Dink’in öldürülmesinde Ermeni olmasının etkisi yok” diyebilir mi? Bu mekanizmanın kılcal damarlarına kadar işlemiş ırkçılık nasıl inkâr edilebilir?  

Bu dava bu haliyle kapatılıp, yılların derin devlet mekanizmasına FETÖ deyip geçilir ve etkili bir soruşturma yürütülmezse, bundan sonraki yıllarda kaybedilecek başka canların sorumluluğu kimin olacaktır? Katil nasıl bir çocuktuysa, FETÖ de Ergenekon da çocuk. Mekanizma ise çok daha yaşlı. Bu mekanizmanın başka canlar almaya devam etmesine müsaade edilmemeli.

Bir an önce şeffaflık, demokrasi ve hukuk ikliminin tesis edilmesi hepimiz için hava gibi, ekmek gibi, su gibi bir ihtiyaç. Nihayetinde umulan şey bir yüzleşme: Toplumun bu suçla yüzleşmesi, suçlunun suçuyla yüzleşmesi ve kurumların gerekli dersi çıkarması. 

Biz ailesi olarak, arkadaşları ve avukatlarıyla, Hrant Dink’in tabutuna omuz vermiş dostlarımızın da gücüyle; anlama, anlatma çabamızı ve hukuk mücadelemizi asla bırakmayacağız. Ta ki tüm mekanizma açığa çıkarılıp bir daha kullanılmayacak hale getirilene kadar.” 

(Agos gazetesinden alınmıştır)

---

“Korku unutturabilir mi?”

Hrant Dink’in cenazesinin kaldırıldığı gün, Rakel Dink sormuştu bu soruyu. 2 Temmuz 2007’de görülen ilk duruşmadan bugüne baktığımızda ortada halen birçok cevapsız soru var, fakat bu sorunun cevabı belli: unutturmadı.

14 yıl boyunca görülen yüzü aşkın duruşma boyunca, binlerce sayfayı aşan dosyalar arasında, cinayetin nasıl planladığına, kasıtlara, ihmallere, delillerin nasıl karartıldığına şahitlik edip durduk. 2012’de, ilk davanın neticesinde verilen skandal hükmü kabul etmemizi beklediler. Kabul etmedik. “Müsamereyi bırakın asıl sorumluları yargılayın” dedik, “öldür diyenler yargılansın” diye haykırdık. Ne müsamereyi bıraktılar ne de “öldür” diyenleri yargıladılar. 

Hrant Dink cinayetinde ihmali bulunan, cinayetten sorumlu olan kamu görevlilerini yargılamaya dahi cinayetten 9 yıl sonra başladılar. Cinayetten 14 yıl sonra ise mahkeme salonlarında hâlâ ‘tanık’ları dinlerken bulduk kendimizi. Av. Fethiye Çetin, 2012’de ilk dava hükme bağlandığında “bizimle dalga geçiyorlar” demişti. Aradan yıllar geçti, bizimle dalga geçmekten hiç vazgeçmediler. Peki bizler, Hrant’ın Arkadaşları, adalet nöbetinden vazgeçmemek için direnenler ne yaptık? İlk yıllarda Beşiktaş İstanbul Adliyesi’nde, ardından Çağlayan Adliyesi’nde, 14 yıl boyunca her 19 Ocak’ta ise Sebat Apartmanı’nın önünde toplanıp “Hepimiz Hrant’ız hepimiz Ermeniyiz” diyerek sesimizi duyurmaya çalıştık. Elbette çok eksildik. Dostumuz Bircan gibi, arkadaşlarımızı sürekli bizden almaya, özgürlüklerinden mahrum bırakmaya çalıştılar, halen de çalışıyorlar.

Hrant Dink cinayetinin ardından yüzleşilmeyen gerçekler, birkaç ay sonra Malatya’daki Zirve Kitabevi’nde, 2011’de Sevag Balıkçı cinayetinde, Roboski’de veya 2015’te Tahir Elçi’nin katledilişinde karşımıza dikildiler. Faillerin yüzleri değişti belki ama zihniyet hiç değişmedi.

Değişen siyasi hesaplaşmaların ortasında, Hrant Dink cinayet davasında adalet artık tecelli etsin diye uğraştığımız 14 yıl boyunca yıldığımız zamanlar oldu elbet, fakat paylaşılan dertlerde, yürütülen mücadelelerde büyüdük de aynı zamanda. Dava sürecini takip eden herkes, bu davanın bitmediğini çünkü hakiki adaletin sağlanmadığını çok iyi biliyor. Daha gidecek çok yolumuz, yürütmemiz gereken pek çok mücadelemiz var. Neyse ki tüm bunlar için mütemadiyen sınanan sabrımız ve dayanışmamız baki.

Tamar Nalcı

---

“Hrant için adalet mücadelesi devam ediyor…”

Kamu görevlilerinin yargılandığı Hrant Dink Cinayeti davasından çıkan karar, adaleti sağlamadı. 14 yıldır devam eden yargılamalarda bu cinayet, öncesi ve sonrasıyla Hrant Dink’i hedef haline getirip ortamı hazırlayanları, cinayete göz yumanları, işleyenleri ve sonra da üstünü örtmeye çalışanları yani tüm ortaklarını kapsayacak şekilde ele alınmadı. Soruşturmayı derinleştirme talepleri karşılanmadı. Davanın 2016’da başlayan son aşamasının 131. Duruşmasında verilen karar bu nedenle önemli eksiklikler içeriyor.

Cinayet devlet içinde yapılanmış bir cemaatin organizasyonu olarak sunuldu. Oysa Hrant Dink cinayetinde sorumluluğu olanlar arasında Gülen cemaatinden kişiler olduğu gibi onlarla ilgisi olmayanlar da var. Dava dosyasında onlarca kanıtı var bunun. Duruşmalar boyunca da farklı Emniyet ve İstihbarat birimlerinin yöneticileri suçu birbirinin üstüne atmak için adeta yarıştılar. Verilen kararla bunlardan bir kısmı beraat etti ve zaman aşımından düşürüldü haklarındaki suçlamalar.

Hrant Dink’i susturmak için öldürmeye kimler nerede ve nasıl karar verdi? 2004 yılında başlayan süreç nasıl yürütüldü? Hrant Dink neden korunmadı? Neredeyse bir yıl önceden devletin ilgili bütün kurumlarınca bilinen cinayet hazırlığına rağmen neden hiçbir yetkili onu korumak için, tetikçileri ve azmettirenleri engellemek için parmağını bile kıpırdatmadı? Bu soruların yanıtı verilemedi.Hrant Dink cinayetin ardında yatan ırkçılık ve nefretle yüzleşme açısından bu dava bir olanak sunabilirdi. Hrant Dink’in ardından yüz binlerle “Hepimiz Hrant’ız Hepimiz Ermeniyiz” diye yürüdüğümüz o acılı gün belki bir yırtık açılmıştı bu karanlık zihniyette. Fakat duruşmalar boyunca olduğu gibi verilen kararda da bu görmezden gelindi.

Hrant’ın Arkadaşları olarak bu mücadeleyi sürdürmeye ve adalet talebimizi dile getirmeye devam edeceğiz. Sadece mahkemelerde değil, vicdanlarda da süren bir davadır bu. Bu ülkenin vicdan sahibi insanlarıyla birlikte karara itiraz süreçlerinde ve her 19 Ocak’ta Agos’un önünde adalet talebini yükseltmeye devam edeceğiz. Ta ki bu cinayetin tüm failleri hak ettikleri cezayı alana, bu alçak cinayetin hesabı tüm ortaklardan sorulana kadar.

Bülent Aydın

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol