Sosyalist İşçi gazetesinin Ermeni Soykırımı'nın 100. yıl dönümüne özel sayısında yer alan soykırım dosyası:
Ermeni Soykırımı'nın 100. yılı anmaları yaklaşırken, dünyanın her yerinden soykırımın tanınmasına ilişkin sesler yükselmeye başladı. Bunlardan en çarpıcı olanı, birkaç gün öncesinde Katoliklerin ruhani lideri Papa Francis’ten geldi. Papa Francis, Osmanlı idaresinde Ermenilerin maruz kaldığı katliamları "20. yüzyılın ilk soykırımı" olarak niteledi. Hemen ardından Avrupa Parlamentosu tarafından soykırım tanındı. Geçen yıl Ermeni halkının maruz kaldığı soykırımı “ortak acılar” olarak tanımlayan bir taziye yayınlayan hükümet, uluslararası baskı arttıkça fabrika ayarlarına geri döndü ve bildik ırkçı, soykırımcı devlet söylemine yapıştı.
İmparatorluğun son yıllarında ülkeyi idare eden İttihat ve Terakki tarafından 1,5 milyon Ermeni vatandaşının yok edilmesinden, doğal yollarla meydana gelen bir hadiseymiş gibi bahseden Erdoğan, Avrupa Parlamentosu’nun soykırımı tanınma kararına karşılık "Ülkelerinden kaçan ve bizde bulunan Ermenileri misafir ediyoruz. İstesek deport ederiz ama etmiyoruz. AP kararı bir kulağımızdan girer bir kulağımızdan çıkar” dedi. Beş yıl önce de Türkiye’ye göçen Ermenileri sınır dışı etmekle tehdit eden Erdoğan’ın bu sözleri, “100 yıl önce yaptık, sonra da yaptık, yine yaparız” anlamına geliyor. Hükümet, dünyanın her yerinden yükselen soykırım karşıtı sesleri, Ermenileri tehdit üzerinden susturmak istiyor. Vatandaş olan veya olmayan Ermenileri bir şantaj unsuru kullanan Erdoğan’ın bu sözleri, Abdülhamit’ten itibaren cumhuriyeti takip eden devletin Ermeni meselesine bakışını açık bir şekilde ortaya koymakta.
Soykırımla yüzleşmekten kaçamazsınız
Geçen yıl taziye mesajı yayınlayan hükümet, bu yıl önce “yokmuş” gibi davranmak, meselenin kenarından dolaşmak istedi. Ermeni Soykırımı'nı anma günü, 24 Nisan’da Çanakkale “zaferine” atfen bir anma düzenledi. Ancak uluslararası kamuoyundaki gelişmeler, hükümetin bu hamlesini boşa çıkardı.
Daha da önemlisi, Türkiye’de soykırımın tanınması için aşağıdan yükselen basınç her geçen gün biraz daha fazla kendini hissettiriyor. Hrant Dink’in katliamının ardından “Hepimiz Ermeniyiz” sloganıyla yürüyen yüz binlerin sayısı her geçen gün artarak büyüyor. Ermeni halkının başına getirilenler hiçbir şekilde saklanılamayacak, “Bırakalım meseleyi tarihçiler çözsün” kurnazlığına sığmayacak boyutta. Bunun en önemli kanıtı, 24 Nisan’da Taksim’de gerçekleşecek olan anma olacak. 24 Nisan’da gerçekleşecek soykırım anması inkârcılara, ırkçılara ve milliyetçilere verilen en güzel yanıt olacak.
Neden soykırım demeliyiz?
Bundan 100 yıl önce Ermeni aydınları katledilmek üzere tutuklandı. Bu tutuklamaları takiben sistemli katliam ve sürgünlerle Anadolu toprakları Ermenisizleştirildi. Bu süreçte binlerce ev, imalathane, okul, kilise ve manastır talan edildi. Ermeniler ve Anadolu’nun Hristiyan halkları planlı ve sistematik bir sürgünle yok edildi veya köklerinin bulunduğu topraklardan çıkarıldı.
Birleşmiş Milletler’in soykırım suçunun önlenmesine ve cezalandırılmasına dair sözleşmesinde yapılan tanımlamada, Ermenilere yönelen zalim uygulamaların bir tanesinin gerçekleştirilmesi bile soykırım suçunu oluşturmakta.
Ermeni Soykırımı, Türkiye burjuvazisinin yaratılmasında ve sermaye birikiminin oluşturulmasında temel rol oynadı. “Yeni Türkiye”, Ermeni soykırımı üzerinden kuruldu. İmha, inkâr ve asimilasyon politikaları cumhuriyet döneminde de sürdürüldü. Her türlü etnik ve dinî farklılık yok sayıldı ve tektipleştirilmeye çalışıldı. Resmî ve gayrıresmî politikalarla anadiller yasaklanırken, bu yasaklar ‘Vatandaş Türkçe konuş’ kampanyası ile desteklendi. Sermayenin Türkleştirilmesi politikası da Cumhuriyet tarihi boyunca 1936 Beyannamesi, Varlık Vergisi, 6-7 Eylül Pogromu ve ‘Vakıflar Kanunu’ gibi uygulamalarla devam etti.
Sadece TSK arşivleri değil tapu kayıtları da açılsın
Sıkıştıkça “Ermeni soykırımını bırakalım tarihçiler tartışsın” söylemine sarılan AKP kurmayları ve Erdoğan, TSK’nın arşivlerini açmaya hazır olduklarını beyan ediyor.
TSK belgelerine göre, soykırım öncesinde Osmanlı arşivlerinde kayıtlı bulunan 1.173.422 Ermeni nufusundan bugüne yaklaşık 60.000 Ermeni kaldı. Yine Osmanlı arişivi 1914 verilerine göre, Osmanlı topraklarında bulunan 2200 kilise, 300 manastır, 2000 okul gibi Ermeni toplumunun kamusal varlıklarından bugün geriye elle sayılacak kadar az mülkiyet kalmış bulunuyor.
Şahsi mülkiyetlere ilişkin ise 2005 yılında Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü, Osmanlı tapu kayıtlarının Türkçeleştirilerek ’devlet arşivlerine’ devredilmesiyle birlikte tapu arşiv bilgilerinin açıklık kazanmasına yol açacak projeye “milli menfaatlere zarar” getireceği gerekçesiyle karşı çıkmıştı. Elbette TSK’nın tüm kayıtları açılmalıdır ama sadece TSK’nın değil, Ermeni halkının varlıklarıyla ilgili tüm bilgilerin gerçekte saklı olduğu Tapu Kadastro Müdürlüğü’nün kayıtları da kamuoyuna açılmalıdır.
Kemalizm ve Ermeni soykırımı
Taner Akçam, yazdığı bir yazıda, soykırımla yüzleşmenin önemine şu sözlerle değiniyordu: “Eğer Türkiye’de soykırımı ve onun inkâr edilmesi meselesini anlamak istiyorsanız, onu Güney Afrika’daki Apartheid (ırkçı- ayrımcı) rejimle kıyaslamanız gerekir. Soykırım sadece bir grubun imha edilmesi değildir. Soykırım, imha edilenin üzerine, yeni bir toplumun da inşa edilmesidir. Bu inşanın harcında imha eyleminin kurumları ve ideolojisi de yer alır.”
Türkiye Cumhuriyeti, Ermeni halkı ve diğer Hristiyan halkların yokluğu üzerinden inşa edildi. "Yeni" rejimin kurucu ideolojisi Kemalizm, devleti ve tüm kurumlarını soykırım suçlarını inkâr etmek ve meşrulaştırmak için ırkçı ve tekçi zihniyet üzerinden şekillendirdi. Bu nedenle Ermeni soykırımının tanınması mücadelesi aynı zamanda Kemalizmle hesaplaşmak anlamına gelmekte.
Milliyetçilik geriledikçe işçi sınıfı birleşecek
Soykırım üzerinde inşa edilen bir toplumun temel harcı milliyetçilik olmak zorundadır. Bu nedenle soykırımın tanınması için mücadele etmek, aynı zamanda başka bir dünyanın, başka bir Türkiye’nin inşaası için de gerekli. Ermeni soykırımı devlete, kurumlarına ve tüm topluma nüfuz eden ırkçılığın temelini oluşturmakta. Bu nedenle soykırımın tanınması ırkçılığa ve milliyetçiliğe karşı mücadelede önemli bir kazanım olacak.
Soykırımın tanınmasıyla, yüz yıllık bir körelemiş vicdan sorunun onarılması için adımlar atılmaya başlanacak.
Resmi tarihin yalanları açığa çıkacak. Yalanlar üzerinden şekillenen toplumsal sırlar daha gür bir sesle konuşulacak.
Tüm toplum kesimleri büyük bir yüzleşme yaşayacak.
Bu yüzleşme olmadan, demokrasinin sınırlarının genişlemesi mümkün değil.
Soykırım tanındığında, Ermeni halkının varlığına el koyarak zenginleşen sermaye de darbe alacak. Bu durum işçi sınıfını ve ezilenleri mücadelesini çok daha güçlendirecek; milliyetçilik, ırkçılık, gerileyecek, işçi sınıfı birleşecek.
Taleplerimiz
- Ermeni soykırımının inkârına son verilsin ve özür dilensin.
- Soykırım mağdurlarının vatandaşlık hakları iade edilsin; gasbedilmiş, el konulmuş bütün maddi zenginlikleri iade ya da tazmin edilsin.
- Soykırım suçu işleyen faillerin isimleri okul, bulvar, cadde, meydan, sokak vb. bütün kamusal alanlardan temizlensin.
- Okullardan, eğitim programlarından, kitle iletişim araçlarından ve çeşitli devlet kurumları aracılığıyla yapılan bütün dezenformasyon çalışmaları iptal edilsin,
- Soykırımın inkârı “nefret suçu” olarak kabul edilsin.
Çağla Oflas