Yetvart Danzikyan ile Ermeni Soykırımı üzerine röportaj

24.04.2015 - 09:55
Haberi paylaş

1915 Ermeniler için ne ifade ediyor?

Ermeni ulus bilinci 19. yüzyıldan itibaren var ve 1915’e gelindiğinde epeyce yüksek, soykırımın nedeni de uluslaşmadaki bu gelişme. Ermeniler 3. yüzyıldan beri etnik ve dini kimlik etrafında bütünleşmişlerdir. Alfabenin bulunması, Hıristiyanlığın, özellikle de Gregoryen mezhebinin kabulü Ermeni uluslaşmasının çok eskilerden başlamasını sağlıyor. Ama 1915 ile birlikte Ermenilerin yaşadıkları topraklarla bağı koparılıyor. Öldürülüyorlar veya tehcir ediliyorlar. Bu anlamda 1915 büyük bir travmadır.

1915 tarihi Ermeni kuşaklar arasında farklı duygular yaratır. O zaman yaşayan ve soykırımdan kurtulabilen Ermeniler için katliamdır, yurdundan koparılma, öldürülme, kadınların kaçırılması, Müslümanlaştırma, üçüncü dördüncü eş olma gibi bir tür cehennem halidir. 1915 soykırımını yaşayıp, oradan bir biçimde sağ olarak kurulanların, o dönemi yaşayanların ne hissettiğini hayal bile edemeyiz.

Sonraki kuşak için yani soykırımı yaşayanların çocukları için 1915 tam bir travmadır. Yurtdışına çıkmışsınız, orada yaşamaya çalışıyorsunuz, hiçbir şeyi anlatamıyorsunuz. Türkiye’de yaşıyorsanız zaten bir düşmanlık dünyasında yaşıyorsunuz. Kolay bir şey değil.

1915’i yaşayanların torunları için ise muhtemelen hiçbir şey ifade etmiyor, çünkü Cumhuriyet rejiminin öyle bir baskısı oldu ki, Ermeniler çocuklarına hiçbir şeyi anlatmamayı tercih ettiler. Hiç bir şeyi bilmeyen bir kuşak yetiştirildi. Çünkü Cumhuriyet rejiminin baskısı ile kimse hiç kimse konuşamadı. Konunun üzerinden atlandı, 40’lı 50’li yıllarda yetişkin olan Ermeniler ya hiçbir şey duymamış oldu ya da duyduysa da öğrendiklerini bir tür bastırdı. Tabii daha sonra bu kuşaklar da soykırımı öğrendiler.

1915’te yaşananlarla ilgilenme düzeyi her Ermeni’de aynı olmamaktadır. Bugün soykırım konusunun üzerinde durmayan, ilgilenmeyen önemli bir Ermeni kesimi var. Türkiye’de yaşayan Ermeniler tek bir toplumsal özellik göstermez, genç, yaşlı, ilgili, ilgisiz Ermeniler var. Hrant’tan sonra konuşmaya başlayanlar var, soykırım konusunu yaşamlarının hiçbir yerine koymayanlar var. Tek bir Ermeni tepkisi yok. Ermeniler asıl olarak Rant’ın öldürülmesinden sonra soykırım konusu ile daha fazla ilgilenmeye başladılar.

Türkiye’de yaşayan Ermeniler soykırımı ne zaman konuşmaya başladı. Soykırımdan yazılı basında ne zaman bahsedildi? 100. yılında Ermeniler arasında soykırım tam olarak biliniyor mu?

Ermeniler soykırım konusunu bilirler, yaşamlarının bir döneminde mutlaka öğrenirler. Ben küçük yaşta kırımın olduğunu öğrenmiştim ki bizde soykırıma kırım denirdi. Genellikle soranın yaşına göre anne babalar bir cevap verir. Ya boş ver sonra öğrenirsin denir ya da bir biçimde kırımda neler olduğu anlatılır. Sıradan gündelik hayatta bir kısmını öğrenirsiniz, yaşınız ilerledikçe giderek daha fazlasını öğrenirsiniz. Bu bilgiyle ne yapacağınız gençlikte kestirilemeyeceği için parça parça söylenir. Entelektüel alandaki Ermeniler tabii ki her şeyi fazlasıyla bilir, gündelik hayattaki Ermeniler parça parça öğrenir.

60’lı ve 70’lı yıllarda kamuoyunda bu konu hiç konuşulmuyordu. 90’lı yıllarda genellikle büyük medyada sözde Ermeni soykırımı iddialarından bahsedilince bir olaylar olduğu anlaşıldı. Agos gazetesi de Hrant öldürülünceye kadar soykırım diyemedi, yasaktı. Hrant aleyhine açılan davalardan birisi soykırım dedi diye açılmıştı. Tabii yine de Hrant zamanında Agos konunun açılmasını sağladı, Ermeni meselesi konuşulmaya başlandı.

Soykırımla ilgili Ermeniler arasında siyasal tavır konusunda farklı yaklaşımlar var. 100. yılda başımıza bir şey gelmesin, bu yıl bir an önce bitsin diyenler var ki haklılar çünkü Ermenilerin hafızasında bu gibi dönemlerde baskıların, milliyetçi reaksiyonların arttığı bilgisi var. Ama elbette soykırımla ilgili hak talepleri konusunda da sokağa çıkan Ermeniler vardır. Yani tek bir Ermeni toplumu yok, farklı tepkileri davranışları olan Ermeniler var.

Türkiye’deki Ermeniler 100. yılda Türkiye devletinden ne talep eder? Tazminat, ev, toprak talepleri, isim değişiklikleri konusunda ne düşünüyorsunuz?

Diaspora ve Ermenistan devleti talepler konusunda ortak bir deklarasyon yayınladı. Soykırımın tanınması, özür, tazminat vb. talepleri var. Türkiye Ermenileri ise sürekli birlikte davranma eğiliminde olan bir topluluk değildir. Türkiye Ermenilerinin bir bölümü siyasallaşmış Ermenilerdir ki bunların sayısı çok sınırlıdır. Diğer bir bölümü kilise, vakıf, dernek yöneticileridir, sivil insanlardır, daha çok vakıf ve kilise malları ile ilgili talepleri var. Patrikhane etrafında toplanan dini bir kesim var, onların da kendilerine göre talepleri olabilir. Bir de kendi hayatında, işinde gücünde olan Ermeniler var. Siyasal Ermenilerin en fazla istediği inkâra son verilmesi, bu topraklarda Ermenilere kötülük yapıldığının kabul edilmesi ve özürdür. Ayrıca Ermenilere yönelik dilin yumuşatılması, ırkçı nefret söyleminin kaldırılması da istenmektedir. Her şeyin başı inkâr politikalarından vazgeçilmesi ve özür dilenmesidir. İnkâr politikaları devlet politikasıdır, bundan vazgeçmesi gereken de öncelikle devlet olmalıdır. Tabii devletin takıntıları var, bunu yaparsam toprak mı isterler, tazminat mı isterler diye düşünebilir, ama devlet yüzleşmek zorundadır. Bunlar yapılırsa çok şey değişir.

Ben toprak talebini çok gerçekçi bulmuyorum, zaten toprak talebi yaygın bir talep değildir, Ermenistan’da sınırlı bir kesim toprak talebinden bahsetmektedir. Ama tazminat konusu daha yaygın ve kişiseldir. Yurtdışında yürüyen davalar var ve bu davalar özür veya soykırımın tanınması ile de ilgisizdir, mahkemeler sadece tazminat talebinin gerçekçi olup olmadığına bakıyor. Bugüne kadar davalarda bir karara varılmadı ama her an bir sonuç çıkabilir. Mesela Diyarbakır havaalanı ve Batman havaalanı arazileri mahkemeliktir. Yine 1915 yılında Emvali metruke olarak el konulmuş bazı mallarla ilgili davalar sürüyor. Mahkemeler devam ediyor, sonuçlanacak.

Devletin bugün geri verdiği Ermeni vakıf malları hangi süreçte el konulan mallar, 1915’te el konulan mallar da geri veriliyor mu? Sınır kapısının açılması, yer isimleri, vatandaşlık verilmesi gibi başka talepler var mı?

1915 yılında el konulan şahıs malları ile ilgili devletin herhangi bir geri verme kararı yok. Bugün geri verilmekte olan Ermeni vakıf malları, 1971 yılında devletin el koyduğu mallar. Ermeni vakıfları 1800 lü yıllardan itibaren bağışları kaydediyorlar. Ama bu kayıtların bir kısmı bir melek ya da Meryem Ana üzerine yapılabiliyor. 1936 yılında devlet Ermeni vakıflarından beyanname istiyor, hangi mallarınız var, kaynağı nedir, kimler bağışladı diye soruyor, bu kayıtlar veriliyor. 1971 yılında Ermeni vakıf mallarının bir kısmına hayali isimlerle kayıt edildiği iddiası ile el konuyor. Bugün geri verilen mallar, 1971 yılında haksız yere el konulanlar.

Bu malların bazıları iade edildi, bazıları mahkemelik, mesela Zeytinburnu’nda Surp Pırgıç kilisesine ait arazi kiliseye geri verildi ama belediye arazide kendi hakkı da olduğu gerekçesi ile dava açtı, dava devam ediyor.

Bazı yerlerde vakıf malını devlet daha sonra 3.şahıslara satmış, bina veya arazi geri alınamadığı için devlet tarafından Ermeni vakfına parasal ödeme yapılması gerekiyor, değer tespit davaları sürüyor. Bu davalarda devlet haksız el konulduğunu kabul ediyor.

En başta Ermenilere haksızlık yapıldığı, topraklarından haksız yere sürüldükleri kabul edilmeli, özür dilenmelidir. Diğer konular daha sonra konuşulabilir. Bazıları için tazminat önemlidir, bazıları için çifte vatandaşlık. Pek çok kişi belki özür ve benzeri devletin yaptıkları ile hiç ilgilenmeyebilir. Bütün bunların hepsi de meşrudur. Her mağdurun farklı tepkisi olabilir.

Ermenilerin Türkiye’deki insanlardan talepleri nelerdir? Yetvart olarak hala Türkiye’de yaşamanı sağlayan nedir? Koşullarda bir iyileşme var mı?

İşin en başına dönüp, toplum Ermenilere karşı niye böyle davranıyor sorusunu sormalıyız. Toplum, resmi ideoloji böyle öğrettiği için Ermenilere karşı ayrımcı davranıyor. Türkiye toplumu tek kişi değil, milliyetçiler, milliyetçi olmayanlar, sosyal demokratlar, devletçiler, Kürt siyasal hareketi, Müslüman muhafazakâr kesimler var. Bütün bunların tavırları farklı olabiliyor. Bizim Ermeniler olarak tüm topluma seslenme imkânımız yok, Agos’ta veya başka bazı gazetelerde bir şeyler söylüyoruz. Genel olarak tüm toplumdan Ermenilere karşı ayrımcılık yapmamasını istiyoruz.

Ben belki de üşendiğimden gitmiyorumdur, altında çok da ulvi sebepler aramamak gerekir. Elbette bu topraklar bizim doğduğumuz topraklar, akrabalarımızın, dedelerimizin, ninelerimizin can verdiği topraklar. Bizim çektiğimiz sıkıntılar, bizden önceki kuşakların çektiği sıkıntıların yanında hiç kalır, hatta Hrant’ın çektiği sıkıntıların bile biz yüzde birini çekmiyoruz. Elbette hala ayrımcılıklara uğruyoruz, ismimizi söylerken kırk kere düşünüyoruz. Bütün bu ayrımcı uygulamaları protesto için “artık bu ülkede yaşamak istemiyorum” diyebilirim, ama mücadele de önemli, en azından ölen insanların hatırası için mücadeleye devam etmek gerekiyor.

Koşullar 20 yıl öncesi gibi değil, daha iyi. Kiliselerin duvarlarına her gün yazılar yazılırdı, ölüm tehditleri çok daha fazlaydı. Agos önünde gösteriler yapılırdı. Ama koşulların her an kötüleşebileceğini biliriz, o yüzden ihtiyatlı olmak zorundayız.

Cumhuriyet döneminde siyasal Ermenilerin daha rahat olduğu bir dönem var mıdır?

Hatırlamıyorum, belki 1973 yılı hoşgörülü bir dönem olabilir. Asala eylemleri başlamamıştı, sol gelişiyordu, Orhan Bakır ile birlikte bazı Ermeniler sol örgütlere katılıyordu, o dönem olumlu bir dönem olabilir. Ama 1971-72 yılında vakıf mallarına el konulması bazı Ermeniler için cehennem olmuştur. Zaten soykırım, Varlık Vergisi, 20 kura askerlik uygulaması, 6-7 Eylül 1955 olayları hep hafızalarda vardır, 100 yıllık bilinç vardır. Yani bu toplumda Ermenilere karşı iki gün iyi davranılsa üçüncü gün bir cehennem yaşatılmıştır. Bugünlerde yaşadığımız olumlu gelişmeler, vakıf mallarının iadesi, başbakanın danışmanının Ermeni olması işlerin her zaman niteliksel olarak olumlu gideceğini göstermez.

Davutoğlu diaspora bizim diasporamızdır diyor, diaspora açılımı sürecek diyor, Erdoğan ey diaspora ey Ermenistan belgelerinizi gösterin diye sözler ediyor. Geçen sene taziye dilendi bu sene 24 Nisan gününe Çanakkale anmalarını koydular, bu çok yanlış. Herhalde çok açıldıklarını düşünüyorlar, devlet refleksi gösteriyorlar. Bu sürecin nereye varacağı konusunda bir garanti yok. Dışarıda olabilecek her hangi bir gelişme, kongrelere sunulan bir soykırım tasarısı daha sonra bizim üzerimize baskı olarak geliyor. ABD ile Fransa ile kavga edilse, sonra konu biz oluyoruz.

AGOS etkili bir sivil toplum örgütü gibi çalışıyor, değerlendirebilir misiniz?

Agos, Nor Zartonk gibi yapılar, HDP içinde çalışan Ermeniler var ama çok organize bir Ermeni hareketi varmış gibi düşünmemek gerekir. Bizim bir liderliğimiz yok, bunu tabii iyi bir şey diye söylemiyorum. Mesela 1915 soykırımının 1913’te bir liderlik olmamasından kaynaklandığı söylenebilir. O dönemdeki çok başlılık Hınçaklar, Taşnaklar ortak bir strateji geliştirmeye engel olmuştur. Bu da 1915 soykırımı ile Ermeni toplumunun darmadağın .olmasına yol açmıştır.

Hınçakların 1896 Osmanlı Bankası baskını Ermeni toplumu içinde çok tartışma yaratmıştır. Çünkü yapanlar Paris’e kaçmış, ama burada Ermenilere karşı pogrom, katliam olmuştur. Taşnaklar ise İttihatçılarla Abdülhamit’e karşı işbirliği yapmış, bir suikast eylemi için bomba alışverişinde bulunma durumu bile olmuş, son anda vazgeçmişlerdir. Bütün bunlar Ermenilerde o dönemde de bir liderlik sorunu, örgüt sorunu, program ve strateji sorunu olduğunu gösteriyor.

(Küresel BAK'ın Ermeni Soykırımı broşüründen alınmıştır)

Marksist.org'un 24 Nisan dosyası: Soykırım tanınsın, özür dilensin!​

Bültene kayıt ol