Bir insanlık suçu olarak Ermeni soykırımı ve faillerin yargılanması (Serdar Kordu)

24.04.2015 - 08:16
Haberi paylaş

Birinci Dünya Savaşı’ndan yenilgiyle çıkan Osmanlı İmparatorluğu’nun önünde hesaplaşması gereken büyük bir yıkım ve katliamlar zinciri vardı. İmparatorluğu savaşa ve yıkıma götüren sürecin sorumlularıyla hesaplaşma çabasının ana öğelerinden birisi olarak Ermeni ‘’sürgün ve katliamı’’ da yargılama konusu oldu.

Savaşın baş sorumlusu İttihat Terakki liderleri yurtdışına kaçmış, bu liderlerin ve birçok ittihatçının savaş çıkarma ve savaş sırasında yaşananlardan ötürü yargılanmaları gerektiği tüm kesimler tarafından istenilen bir olgu olarak gündeme gelmiştir. Bu bağlamda Kasım 1918’de İstanbul’da Divan-ı Harb-i Örfi kurularak İttihatçılar, ülkeyi savaşa sokma, başta Ermeniler, Süryaniler olmak üzere Hıristiyan vatandaşları katliama tabi tutma ve yolsuzluk suçlamalarıyla yargılanmaya başladılar.

Bu yargılamaların Osmanlı tarihinde önemli bir ilk olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. İlk kez yüksek kademedeki hükümet görevlileri ve iktidar partisi ileri gelenlerinin yargılanmalarına tanık olunmaktadır. İlk kez merkezi şekilde organize edilmiş katliamların Ermeni kurbanları, soruşturma ve yargılanma sürecinde Türk-Müslüman yetkililer tarafından savunulmuş, uğradıkları haksızlıklar ve katliamlar ortaya koyulmuştur. Yine ilk kez çeşitli yüksek rütbe ve görevlerden askeri ve sivil Türk yetkililer, hayati riskleri göze alarak Ermeni kurbanlar lehine tanıklık yapmayı kabul etmişlerdir.

Her ne kadar daha sonraları birçok açıdan bu davalar akamete uğrasa ve son yüzyıllık resmi Türk tarihinde unutturulmaya çalışılsa da bu yargılamalarda ortaya serilen “tehcir (sürgün) ve soykırım” süreci hayati önemde belge, bulgu ve tanıklıklarla doludur.

İnsanlık suçu kavramı bu sürecin ürünü

Savaş sonrası kurulan Osmanlı hükümetinin yetkilileri savaş sırasında Ermenilere yapılan katliamları açıkça eleştiren bir tutum almışlar hatta “insanlığa karşı suç” tanımını kullanmışlardır. Osmanlı padişahı Vahdettin işlenen cinayetleri “Kanun-ı insaniyete…karşı ika edilen ceraim” olarak ifade ediyor, yani insanlığa karşı suç olarak tanımlıyor, savaş sonrası kabinesinde Şura-yı Devlet Reisi olan Reşit Akif Paşa ise 21 Kasım 1918 tarihinde yaptığı konuşmada cinayetleri “cihan-ı insaniyet” adına lanetliyordu. Milletvekili Fuat Bey, Meclis’te soruşturma açılması için soru önergesi verirken İnsanlık Kuralları ilkesine başvurmuştur.

“İnsanlık suçu” kavramı Uluslararası Hukuk alanına İtilaf güçlerinin 24 Mayıs 1915 yılında Osmanlı hükümetini, Ermenilere dönük işlediği cinayetler nedeniyle hukuki olarak sorumlu tutacağını ilan etmesiyle girmiştir. Ermenilere yönelik katliamların daha başlangıç döneminde, katliamların “Osmanlı otoritelerinin açık yardımları ve göz yummaları” sayesinde yapılmakta olduğu belirtiliyor, “Müttefik devletler, Türkiye’nin insanlık ve medeniyet aleyhine işlediği bu suçların, Osmanlı hükümet üyelerini ve onların katliama karışan elemanlarını bu suçtan dolayı kişisel olarak sorumlu tutacaklar” deniliyordu.

Paris Barış Görüşmeleri komisyonlarından, savaş kural ve suçlarının ihlalini soruşturmakla görevli olan komisyonun 29 Mart 1919’da hazırladığı raporda “savaş gelenekleri, insanlık hukuku ve açık insanlık prensipleri” noktalarına gönderme yapılıyordu. Bu göndermeler aslında IV. Lahey Konvansiyonu’nun (1907) başlangıç bölümünde yer alan Martens Clause İlkesinin benimsenmesi anlamına geliyordu. Bu ilke ile birlikte ilk defa “insanlık hukuku” normları, savaş girdabında sıkışmış sivil halka karşı gündeme getirilen suçlara karşı uygulanabilir oluyordu.

İnsanlık Suçu kavramı ile Uluslararası Ceza Hukuku’na yeni bir hukuk ilkesi getirilmiş oluyordu. Bu kavram daha sonra Nürnberg’de Nazi liderliğini yargılamak için geliştirilecek olan uluslararası hukuk kurallarının oluşturulmasında önemli bir mihenk taşı olacaktır.  Ve bu kavram Birleşmiş Milletlerin 9 Aralık 1948 tarihli Soykırımı Önleme ve Cezalandırma Sözleşmesi’nin önsözünde yerini alacaktır.

Soruşturmalar, yargılamalar

Osmanlı devletinin savaştan yenilgiyle çıkmış olması ve İttihatçıların ülke dışına kaçmış olmasının yarattığı atmosfer, Osmanlı meclisinde sürdürülen tartışmalara direk yansımıştır. Savaş sırasında işlenen suçları araştırmak amacıyla Osmanlı Meclisi’nde oluşturulan Beşinci Şube Tahkikat Komisyonu ve meclisin padişah tarafından kapatılması sonrası hükümet kabinesi tarafından soruşturmalar yapılmıştır.  

İttihat ve Terakki Partisi, ülkeyi savaşa sokmak, ekonomik çıkar sağlamak, yolsuzluk ve savaş yıllarında Ermeni halkını sebepsiz yere tehcir etmek, kitlesel katliam ve bu katliamları gerçekleştirmek amacıyla cezaevlerinden çıkarılan mahkumlardan ve gönüllülerden oluşturulan Teşkilat-ı Mahsusa olarak anılan yasadışı bir örgütlenmeye gitmekle suçlanır.

Osmanlı İmparatorluğunda, Ermeni Soykırımı sorumlularının soruşturulması, değişik komisyonlar tarafından hemen-hemen aynı zamanda gerçekleştirilmiştir. Komisyonlar, aralarında şifreli telgraflar, resmi yazışmalar, talimatlar ve emirler ile tanıklıkların bulunduğu çok sayıda kanıt elde ederek, bunları da 1919 Ocağında İstanbul askeri mahkemesine teslim etmiştir. Mazhar Komisyonu bazı ek girişimlerde daha bulunmuş, hükümete resmen başvurarak gazetelerde savaş dönemi cinayetleri ile ilgili yayınlanan haberlerin, basın bürosu kanalıyla toplanarak kendisine iletilmesini istemiştir.

Müslümanlar katliam yapan müslümanları yargılıyor

Ana dava iddianamesi olarak adlandırılabilecek, İttihat ve Terakki yöneticileri ve savaş dönemi hükümet üyelerine açılan davanın iddianamesi, askeri mahkeme yargılamaları sırasında, ek veya tali olarak adlandırılabilecek ve hepsi savaş dönemi Ermeni sürgün ve katliamları ile ilgili hazırlanmış diğer iddianameleri gölgede bırakmıştır.

Aralarında iki tane savaş döneminde sadrazamlık yapmış kişinin, birçok nazırın olduğu yüksek rütbeli görevlilerin, İmparatorluğun Ermeni vatandaşlarına karşı cinayet işlemek suçundan yargı karşısına çıkarılması tarihi önemdedir.  Müslüman Türkler, katliamların kurbanı gayrı Müslimlerin haklarını savunuyor, katliam yapmış Müslüman Türkleri yargılıyorlardı.

Söz konusu iddianame 42 orijinal resmi-yarı resmi ve diğer çeşit belgeyi içermesiyle çok önemli bir kanıt işlevi görmektedir. Zanlıların soruşturma hâkimliğindeki suçlarını kabul ettikleri veya itiraflarını içeren ifadeleri ve sivil görevlilerin, sanıkların suç ortaklıklarını gösterir yazılı ve yeminli ifadeleri yine bu davanın önemli verilerindendir. Savaş sırasında ve sonrasında Ermeni tehcir ve katliamlarına dair neredeyse tüm belgelerin İttihat Terakki ve Teşkilat-ı Mahsusa tarafından yok edildiği düşünülürse mahkemeler sayesinde toplanan deliller bugün bu katliamın boyutlarını anlamamız açısından çok önemlidir. Hele hele günümüzde de devam eden inkârcı resmi ideolojiye karşı bu deliller çok değerlidir.

Ana dava mahkemeler dizisi 28 Nisan 1919’da başlar ve 5 Temmuz 1919’da yapılan karar duruşmalarında cezaların açıklanmasıyla sona erer. 14 celsenin ilk yedisinde üst düzey İttihat Terakki yöneticileri ve Teşkilat-ı Mahsusa Reisi yargılanır. Tutuklu olanlar: Mithat Şükrü, Ziya Gökalp, Küçük Talat Bey, Rıza Bey, Atıf Bey, Cevat Bey. Gıyaben yargılanan sanıklar: Dr Nazım, Dr. Bahaeddin Şakir, Dr. Rüsuhi Efendi, Aziz Efendi’dir. (28 Nisan 1919-17 Mayıs 1919)

Yedi celselik ikinci dizide savaş zamanı hükümetlerinde görevli olan bakanlar yargılanmıştır. Tutuklu olanlar: Said Halim Paşa, Hayri Efendi, Musa Kazım Efendi, Halil Bey, Ahmed Nesimi Bey, İsmail Canbolat Bey, Abbas Halim Paşa, İbrahim Bey, Ali Münif Bey, Şükrü Bey, Mustafa Şeref Bey, Kemal Bey, Haşim Bey, Rifat Bey. Gıyaben yargılananlar: Talat Paşa, Enver Paşa, Cemal Paşa, Dr. Nazım. (3-12 Haziran 1919, 24-26 Haziran 1919)

Karar, hepsi de Bakan olan ama aynı zamanda İttihat terakki liderleri arasında bulunan Talat Paşa, Enver Paşa, Cemal Paşa ve Dr. Nazım için idam olmuştur. Cavid, Mustafa Şeref ve Musa Kazım’a 15 yıl kürek cezası verilmiştir. Eski bakanlar Rifat ve Haşim beraat ettirilmiştir. Eski Telgraf ve Posta Nazırı Oksan ve Eski Ticaret Bakanı Süleyman El Büstani Avrupa’da olduklarından dosyaları ayrılmıştır.

Ermeni tehciri ve katliamını yargılama amacıyla İttihat Terakki Parti sekreterlerinin yargılandığı davada; Mafenya(Manisa), Beyoğlu, Halep, Eskişehir, Bursa parti sekreterleri,  Edirne müfettişi, Konya, Mirgün, Kastamonu parti sekreteri vekilleri, Karahisar Tasfiye Komisyonu Başkanı ve KarahisarTasfiye Memuru olmak üzere 12 kişi yargılanmıştır. Kastamonu Parti Sekreteri Hasan Fehmi ve Bolu Parti Sekreteri Midhat Bey 10ar yıl olmak üzere sanıklar çeşitli cezalar alırlar.

İdamlar, hapis cezaları

Esasen Ermeni tehciri ve katliamları suçlamasıyla açılan yaklaşık 63 dava sonucunda toplam 20 idam hükmü verilmiştir. Bu idamlardan 3’ü yerine getirilmiş, kalan 17’si ise, sanıkların firarda olmalarından dolayı gıyabında verilmiştir. İdam cezasına çarptırılan mahkûmlardan Boğazlıyan kaymakamı Mehmet Kemal (10 Nisan 1919-Yozgat Davası), Erzincan jandarma komutanı Hafız Abdullah Avni (29 Temmuz 1920-Erzincan Davası) ve Bayburt yöneticisi olup daha sonra Urfa kaymakamı olan Behramzade Nusret’in (5 ağustos 1920-Bayburt Davası) cezaları infaz edilmiştir.

Ana dava sonucunda ölüm cezasına çarptırılanlardan Talat, 15 Mart 1921 tarihinde Berlin’de Soğomon Tehliryan tarafından; Enver, 4 Ağustos 1922 tarihinde Orta Asya’da Kızıl Ordu birlikleri ile girmiş olduğu çatışmada öldürülmüştür. Cemal, 25 Temmuz 1922 tarihinde Petros Ter-Poğosyan ve Artaşes Gevorgyan tarafından Tiflis’te; Sait Halim  ise 1921 yılında Arşavir Şirakyan tarafından Roma’da öldürülmüştür. Aynı Şirakyan, 17 Nisan 1922 tarihinde Berlin’de Cemal Azmi’yi ve Behaeddin Şakir’i de öldürmüştür. Doktor Nazım ise, Mustafa Kemal’e karşı suikast düzenleme suçlamasıyla 1926 yılında Ankara’da idam edilmiştir.

Bazı önemli notlar

*** 1918’in Ekim ayında yazar Halide Edip, Vakit gazetesine yazdığı bir makalede, “masum Ermeni nüfusunu katlettik… Gerçekten ortaçağa ait metotlarla Ermenileri imha etmeye çalıştık… Biz bugün ulusal hayatımızın en üzgün ve karanlık dönemini yaşamaktayız,” der.

*** 13/26 Mayıs 1915 tarihli tehcir yasası 4 Kasım 1918’de iptal edildi.

*** Yargılamalarda, tehciri ve katliamları gerçekleştirmeyi reddeden tüm vali, kaymakam ve kumandanların görevden alındığı belirtilmekte, Ermeni katliamlarının, İttihat Terakki liderliği tarafından önceden planlanmış ve gerçekleştirilmiş olduğu vurgulanmaktadır. Bu liderliğin İttihat Terakki Merkez Komitesi üyelerinin Doktor Bahaettin Şakir, Doktor Nazım ile Rıza ve Atıf beylerden oluştuğu, komitenin ana planlarının ise Sadrazam Talat ile Harbiye Nazırı Enver ile Bahriye Nazırı Cemal tarafından gerçekleştirilmiş olduğu belirtilmektedir.

*** Tehcir ve katliamlara itirazların olacağı hesaplanmış ve buna dair bazı tedbirlerin alındığı iddianamelerde yer almıştır. Katliamlara karşı çıktıkları, emirlere direndikleri için görevden el çektirilen, ibret olsun diye öldürülen bazı memurların ismi ana dava iddianamesinde geçmektedir. Heyeti Teftişiye eski genel müdürü Hamid Bey, “Araplara icra kılınan mezalim ve idamlarla Diyarbekir valisi tarafından tehcire muvafakatkar (razı) vaziyette bulunmadıklarından dolayı” iki kaymakamın imha ettirildiğini anlatır.  Halep Valisi Celal ve Ankara Valisi Mazhar Paşa başta olmak üzere katliamlara itiraz ettikleri için görevden uzaklaştırılan valiler vardır. Yargılamalar, soruşturmalar sonucu elde edilen delillere dayanarak, imha operasyonlarına “şiddetle itiraz eden ve katılmayı reddeden” kişiler “vatan haini” ilan edilmiştir. Bu tür suçlama ve cezalandırmaların da sonucu idari görevliler emirlere itaat etmek zorunda kalmışlardır.

*** Tehlikeye düşen Ermenilere sığınacak yer sağlayarak yardım etmeye kalkan sıradan Müslümanlar da aynı acımazsızlığın kurbanı olmuştur. 3. Ordu Kumandanı Mahmud Kamil Paşa’nın “Bir Ermeni’yi koruyacak bir Müslüman’ın hanesi önünde idam edilmesi ve hanesinin yakılmasına ilişkin çıkardığı karar bu konuda örnek olarak verilmektedir. Eğer söz konusu kişi devlet memuru ise görevine son verilecek, asker ise ordu ile ilişkisi kesilecek ve Divan-ı Harp’te yargılanacaktır.

*** Ermeni tehciri ve katliamı suçlamasıyla yapılan yargılamalar arasından özellikle, Ermenilerin sürgün ve yok edilmesinin hükümetten talimat almış yerel yöneticiler tarafından düzenlenip, koordine edilmesiyle ilgili yargılama süresince en çok ifadenin ve kanıtların sunulmuş olduğu, Yozgat ve Trabzon davaları önemlidir. Trabzon davası esnasında sanıklara karşı ifade vermiş olan kişiler arasında, Van eski valisi Nazım, Erzurum eski valisi Tahsin, Bahriye Nazırı Avni, Adliye Müfettişi Kenan, Trabzon ve Lazistan orduları kurmay başkanı Albay Muhtar, Teğmen Ahmet gibi önemli kişiler bulunmaktadır.

*** 10 Nisan 1919 tarihinde Boğazlıyan Kaymakamı Mehmet Kemal’in idam edilmesi ve 15 Mayıs 1919’da İzmir’in İngiliz, Fransız ve Amerikan deniz kuvvetleri korumasında Yunanlılar tarafından işgal edilmesinden sonra milliyetçi dalga yükselir. İstanbul’da kitlesel gösteriler düzenlenir. Üst düzey görevlilerin tutuklu olduğu “Bekirağa Bölüğü” denilen hapishanenin, zamanında Bastille’de olduğu gibi saldırıya uğrayacağı konusunda söylentiler çıkar. 1919 Mayısında, bu hapishanede yaklaşık 300 tutuklu bulunmaktaydı. Sadrazam Damat Ferit Paşa hükümeti, gerginliği azaltmak için Bekirağa Bölüğü’nden, aralarında Ermeni katliamlarıyla ilgili olmaktan zan altında bulunanların çoğunlukta olduğu 41 üst düzey tutukluyu 21 Mayıs 1919’da serbest bırakır. Damat Ferit, parti üyelerinin yargılanmasının da geçici olarak durdurulması kararını alır. Tüm bu gelişmelerden sonra Büyük Britanya Yüksek Komiser Yardımcısı Amiral Web, “Bekirağa Bölüğü” hapishanesinde tutuklu diğer mahkûmları daha güvenilir bir yere nakletmeye karar verir. 28 Mayıs 1919 tarihinde İngilizler, 67 tutukluyu “Bekirağa Bölüğü” hapishanesinden gemiyle Malta Adası’na nakleder. Daha sonra İngilizlerin İstanbul’u resmen işgali sonrası 80 kişi daha tutuklanarak Malta’ya götürülür. İngilizler, aralarında Ermeni Soykırımı sorumlularının da bulunduğu, Malta’ya sürgün edilen savaş suçlularını başlangıçta gerçekten mahkûm etmeye niyetli olmasına rağmen, zaman içinde kararlılıkları giderek zayıflar ve İngiltere, Ermeni Soykırımı’nı gerçekleştirmiş olan bu kişileri nihayetinde İngiliz savaş esirleriyle takas eder. Bu tutuklular, takas edilirken söz verildiğinin aksine, hiçbir yargılamaya tabi tutulmazlar. Malta sürgünleri Türkiye’ye döner, Kurtuluş Savaşı’na katılır ve cumhuriyetin ilanından sonra önemli siyasi mevkiler elde ederler. Böylece, Ermeni Soykırımı sorumluları, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu kadroları arasına katılır.

Mustafa Kemal: Önce “alçaklar” sonra “maaş”

Mustafa Kemal, Ankara’da, 24 Nisan 1920’de, Büyük Millet Meclisi’nin ilk oturumunda başkan seçildikten sonra yaptığı ilk konuşmada, Ermeni tehcir ve katliamlarını kınarken Ermeni katliamından “ utanılacak bir eylem” (fazahat) olarak söz eder. On iki gün sonra, Ordu Komutanı Kazım Karabekir’e gönderdiği mesajda yeni bir Ermeni katliamı karşısında duyduğu endişeyi dile getirirken, açıkça “katliam” kelimesini kullanır. Fransız gazeteci Maurice Prax ile yaptığı konuşmada “alçaklar” diye nitelendirdiği bu katliamı yapanların derhal asılması gerektiğini söyleyecek kadar açık sözlüdür.  Amerikalı General James Harbord’la konuşmasında katliamları kabul etmesi ve katliam kurbanı Ermeni sayısının 800 bin olduğunu söylemesi dikkate değerdir.

Ankara Hükümeti Mart-Eylül 1921 döneminde, Ermenilere karşı suç işleyenleri soruşturacaklarına dair taahhütlerde bulunsalar da giderek bu yönlü söylemlerden uzaklaşmışlardır. 1 Mart 1921’de M. Kemal Büyük Millet Meclisi’ne yıllık rapor sunarken, 350 milletvekilinden 68’inin İstanbul Meclisinden gelen eski mebus, 12’sinin eski Malta sürgünü olduğunu açıklayacaktır. Bu durum Kemalist Ankara Hükümeti’nin Ermeni katliamını yapanları yargılamaktan tamamen uzaklaştığının bir işareti olacaktır.

Daha sonra Ermeni katliamlarının sorumlularından oldukları için idam edilenlerden Mehmet Kemal ve Behramzade Nusret, Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilen bir kararla milli şehit ilan edilir ve 9 Aralık 1920 tarihinde Kemal’in ailesine, 25 Aralık’ta ise, Behramzade Nusret’in ailesine emekli maaşı bağlanması kararlaştırılır. 13 Nisan 1924’te ise Ermeni soykırımının baş tertipçilerinden olan Talat Paşa ve Dr.Bahaeddin Şakir’in yakınlarına emekli maaşı bağlayan 478 sayılı yasa çıkarılır.

*** 26 Eylül 1915 tarihinde İttihat ve Terakki tarafından yürürlüğe sokulan 'Başka mahallere nakledilen kişilerin terk edilmiş malları, borçları ve alacaklarına dair kanun hükmünde kararname' yürürlükten kaldırılmış; 8 Ocak1920’de 'Başka mahallere nakledilmiş olan kişilerin 26 Eylül 1915 tarihli kararname gereğince tasfiyeye tâbi tutulan mallarına dair kararname' yürürlüğe girmiştir. İstanbul hükümeti tarafından hazırlanan bu kararnameyle, emval-i metruke kanunu kapsamında el konan mülklerin iadesi öngörülmüştür. Fakat 14 Eylül 1922’de bu kararname Ankara Hükümeti tarafından kabul edilmemiştir. 15 Nisan 1923 tarihinde ise 26 Eylül 1915 tarihli kanunun bazı maddeleri değiştirilmiş, böylece Ermeni mallarına el konulması ile ilgili kanun yeniden Ankara Hükümeti tarafından yürürlüğe konmuştur.

*** 30 Mayıs 1926’da TBMM’den geçen bir yasayla Talat Paşa, Cemal Paşa, Cemal Azmi Bey, Bahaeddin Şakir, Cemal Paşa’nın Yaveri Süreyya, Cemal Paşa’nın Yaveri Nusret, Said Halim Paşa, Muş Mutasarrıfı Servet, Urfa Mutasarrıfı Behramzade Nusret, Boğazlıyan kaymakamı Mehmet Kemal, Diyarbakır Valisi Dr. Reşit ve Erzincanlı Hafız Abdullah Avni’nin ailelerine Ermenilerden kalan gayrı menkullerden bina ve arazi verilmesine karar verilir.  

Sonuç olarak

1915 Ermeni Tehciri ve soykırımları gerçekleştirilirken, başta hükümet, İttihat Terakki, Teşkilat-ı Mahsusa ve ordunun çeşitli kademeleri bu suçu organize etmiştir. Gerek cezaevinden çıkarılanlar, gerek yağmacı çeteler, gerek gönüllü yerel eşraf da bu suça katılmıştır. Hem halk kesimlerinin hem de Osmanlı Devleti’nin siyasi, idari ve askerî kadrolarının büyük bir kısmının suça karışmış olması, ortada kolektif olarak işlenmiş bir suçun olması, bunun işgal koşullarıyla birleşmesi yargılamaların ve cezalandırmaların yetersiz kalmasına neden olmuştur.  

Soykırım suçuna karışanların bir bölümünün yeni cumhuriyetin kurucu kadroları arasında yer alması bu zihniyetin cumhuriyete sirayet etmesi ve aynı uygulamaların değişik veçhelerde devam etmesini beraberinde getirmiştir.

Serdar Kordu

(Küresel BAK'ın Ermeni Soykırımı broşüründen alınmıştır)

Fotoğraf: Divan-ı Harp yargılamalarından bir duruşma, 8 Nisan 1919 tarihli Memleket gazetesinden

Marksist.org'un 24 Nisan dosyası: Soykırım tanınsın, özür dilensin!​

Bültene kayıt ol