2020’ye, tarihin en sıcak Ocak ayı ile girmiştik. O sırada Avustralya’daki orman yangınları da endişe verici şekilde devam ediyordu. Türkiye’de ise iklim ve çevre adına muazzam bir yıkım getirecek olan Kanal İstanbul projesi gündeme oturmuştu.
Aynı günlerde Davos’da gerçekleştirilen Dünya Ekonomik Forumu’nda söz alan iklim aktivisti Greta Thunberg’in dile getirdiği talep meselenin özünü ortaya serdi: Fosil yakıt sübvansiyonlarını kesin, fosil yakıtları çıkarmaya son verin!
Geride bıraktığımız yıla işte böyle giriş yapmıştık.
Ardından, Avustralya’da Mart’a kadar süren yangınlarda 24 milyon hektarlık arazi külle kaplandı, üç milyar canlı öldü. Şubat ayında, bir yandan Antarktika’da, Britanya büyüklüğünde dev bir buzulun inanılmaz bir hızla eridiğine şahit olduk, diğer taraftan iklim değişiminin bir sonucu olarak yaşanan ve bir günde 84 milyon kişinin tüketimine eşdeğer gıdaya zarar veren çöl çekirgelerinin istilasını izledik. Takip eden günlerde, hızla ormansızlaştırılan yağmur ormanlarının, atmosferdeki karbon fazlasını tutma kapasitelerinin bir hayli azaldığı anlaşıldı. 2020, gelmiş geçmiş en sıcak yıllardan biri oldu. Ve iklim uzmanlarının dile getirdiği üzere, bunun sebebi bizzat iklim krizinin kendisiydi.
Dünya gün geçtikçe daha da ısındı. Mayıs’ta Sibirya’da kaydedilen sıcaklık değeri 30 dereceydi, Haziran’da ise 38C ile yeni bir rekor kırıldı. Bölgedeki orman yangınlarının sayısı 10 kat arttı. Bu esnada çekirgeler de yayılmaya devam ediyordu. Pakistan’da benzeri görülmemiş bir çekirge istilası yaşanınca ulusal acil durum ilan edildi. Hindistan da istiladan etkilenen ülkeler arasındaydı. Küresel ısınmaya bağlı olarak şiddetini artıran Muson yağmurları da vurdu, Hindistan, Bangladeş ve Nepal’de yaşanan seller yüzünden 550 kişi öldü, 3 milyon insan yer değiştirmek zorunda kaldı. Bu, yakın gelecekte çığ gibi büyümesi beklenen ‘iklim mültecilerinin’ nasıl ve neden göç etmek zorunda kalacaklarını gösteren üzücü örneklerden biri olarak geçti tarihe.
Çok geçmeden ABD’nin Kaliforniya eyaletinde gökyüzünü turuncuya çeviren yangınlara şahit olduk. Ağustos’ta başlayan yangınlarda Death Valley bölge¬sinde 54,4C ile tarihte ölçülen en yüksek sıcaklık rekoru kırıldı, 1,5 milyon hektarlık arazi kül oldu. Yazın sonunda Türkiye’de de ardı ardına sıcaklık rekorları kırıldı, yüzlerce yangın çıktı, bazıları haftalarca söndürülemedi ve Giresun’da yıkıma yol açan bir de sel felaketi yaşandı. Fosil yakıt endüstrisine verilen desteğin sonlandırılması şöyle dursun, Fortune 500 Türkiye listesinin birinci sırasında petro-kimya devi Tüpraş bulunuyordu.
Derinleşen krizler, yeni krizler yaratıyor
Tüm dünyanın gündemi pandemiydi elbette ama Birleşmiş Milletler Çevre Programı ve Uluslararası Hayvancılık Araştırma Enstitüsü’nün ortaklaşa hazırladığı rapor, pandemiden iklim ve çevre krizini sorumlu tutuyordu. Diğer bir deyişle; sermayeden bağımsız bir patojenin olmadığı iyiden iyiye anlaşıldı.
Sermayenin sebep olduğu çevre felaketleri yüzünden yaşanıyor bu virüs alışverişleri. Beşeri faaliyetler ve yaban hayatı arasındaki sınırların ortadan kalktığı bölgelerin hepsi potansiyel birer pandemi merkezi. Kendi dünyasında yaşayan yabani türler, alışkın oldukları koşulların ellerinden alınmasıyla yer değiştirmeye zorlanıyorlar ya da biz onların yaşam alanlarına doğru yayılıyoruz. Dolayısıyla insanlar ve bu türler arasında kaçınılmaz bir mikroorganizma alışverişi başlıyor. Şüphesiz virüsler sürekli mutasyona uğruyor ancak bir mutasyonun, hayatı tehdit eder hale gelmesinin koşullarını bizzat insanlar yaratıyor. Böyle bir virüs küresel dolaşıma çıkarsa, her ulaştığı yerde, kapitalist ekonomik coğrafyanın sunduğu elverişli koşulları kullanıp çok kısa zamanda kendisini yenilmez kılabilir -ki bunu bizzat tecrübe ettik.
Küresel sıcaklık artışını 2030’da 1,5C ile sınırlama hedefine yönelik sözlerini tutmayan devletler bu yılı da ataletle geçirdi, hatta bazıları çevre politikalarını iyice gevşetti. Örneğin Çin otomotivde emisyon düzenlemesini güncelledi, Trump fosil yakıt endüstrisini açıktan destekledi, ek fonlar hazırladı. Kazdağları’nda altın madeni projesine karşı 288 gün boyunca nöbet tutanlara Kabahatler Kanunu’na muhalefetten, kişi başı günlük 3 bin 180 liradan 4 günde toplam 57 bin lira para cezası kesilirken, pandemi döneminde 766 maden için ruhsat ihalesi gerçekleştirildi.
2021’de milyonların iklim hareketine
Dünya aşırı yoksulluk ve salgını bir arada yaşarken, fosil yakıt şirketleri için kurtarma paketleri devreye sokuldu, bir kolu pandemiye diğer kolu iklim krizine çıkan çevresel yıkım görmezden gelinmeye devam edildi.
Artık hepimiz, kapitalizmin doğası itibariyle anti-ekolojik bir sistem olduğunu, gezegendeki yaşamın sürdürülebilirliğini sağlamak için bu sistemi devirmek gerektiğini görebiliyoruz. “İklimi değil sistemi değiştir” diyen bizler, salgın döneminde daha çok çalışıp, mücadelenin sloganını başlığına taşıyan ve çevre hareketine büyük fayda sağlayacağını düşündüğümüz kitabı Z Yayınları’ndan Türkçe basımına hazırladık. İklim ve çevre aktivistlerinin ya da onlara katılmayı dileyen herkesin okumasını diliyoruz.
İklim hareketi hepimizin desteğini bekliyor.
(Sosyalist İşçi)