Küresel kapitalizmin 2007-2008 yıllarında başlayan ekonomik krizi sona ermedi. Ara ara toparlanma haberleri medyaya yansısa da, genel eğilim ekonomilerdeki darboğazın devam ettiği yönünde seyrediyor.
İngiltere Merkez Bankası, 1706’dan beri en keskin küçülmenin yaşandığını tespit ediyor. Farklı araştırmalar, kapitalist ekonomilerdeki kârlılık oranlarının 1950’lerin yarısı seviyesinde olduğunu ortaya koyuyor. Son olarak 2018 yılında Financial Times gibi yayınların çizmeye çalıştığı “toparlanma” senaryoları gerçekleşmedi.
Bunun üstüne pandemi geldi. 2.7 milyar işçi Covid-19 nedeniyle gerçekleştirilen kapanmalardan bir şekilde etkilendi. IMF, bu yıl 170 ülkenin hane başı gelirindeki değişimin negatif olacağını söylüyor. Küresel üretimdeki düşüş, son 150 yıldaki hiçbir krizle karşılaştırılamayacak ölçüde büyük. Küresel borç 2019’un üçüncü çeyreğinde 253 trilyon dolara ulaşarak, küresel GSYİH’nın %322’si seviyesine çıkarak rekor kırmıştı. 2008-2009 krizine egemen sınıfların yanıtı, sermayeye teşvik paketleri, faiz oranlarının düşürülmesi ve finansal genişleme politikaları yardımıyla kâr oranlarının sübvansiyonlarla desteklenmesi olmuştu. Fakat bu yatırımı teşvik etse de kalıcı bir çözüm olamadı, yine bir balon yarattı. Kovid salgınının yarattığı etkiyle birlikte bugün artık 1929 Büyük Buhranı’ndan beri yaşadığımız en büyük resesyonun içerisinde olduğumuzdan kimsenin şüphesi yok.
Çoklu kriz
Pandeminin yarattığı ekonomik tahribattan bir an önce çıkmak için birçok ülkede yaz aylarına girilirken başlatılan “yeni normalleşme” uygulamaları felaketle sonuçlandı. Birçok ülkede vaka ve ölüm sayıları Mart-Nisan’ın kat kat üstüne çıktı ve yeniden karantina uygulamaları gündeme geldi. Belki de hiçbir dönemde, kapitalizmin kâr elde etme güdüsünün insanların yaşam hakkıyla bu kadar çarpıcı bir şekilde karşı karşıya geldiği bir durum oluşmamıştı.
Türkiye bu tabloda en kötü pozisyonlardan birinde duruyor. Sıcak para desteğine ve dolayısıyla dış yatırımlara sürekli ihtiyaç duyan yapısal sorunlara sahip olan ekonomi, siyasi krizlerin yarattığı istikrarsızlığın bu akışı engellediği durumda, 2018 yılından beri son derece kırılgan ve zayıf. Türk Lirası dolar karşısında 2020 boyunca %37 değer kaybetti. Doların uzunca bir süre stabil tutulması için Merkez Bankası’nın rezervleri harcandı; döviz yükümlülükleri ve swap ile alınan ödünçler düşüldüğünde eksi 48 milyar dolarlık bir bilanço söz konusu. Türkiye kapitalizminin toplamda 400 milyar dolar borcu var ve dolar arttıkça bu katlanıyor. Bu soruna ekonomi yönetiminin değiştirilmesiyle çare aranırken, maceracı dış politikanın sonuçları AB ve ABD’nin yeni yaptırımlarını gündeme getirdikçe olumlu senaryolar çizilemiyor.
Fakirden alıp zenginlere verdiler
Hükümet kriz manzarası karşısında patronları nasıl güçlendireceğinin taahhütlerini vermeye çalışıyor. Emekçi sınıflar için ise hayat çekilmez hâle geldi. Birbiri ardına yoksulluk kaynaklı intihar haberleri geliyor. TÜİK sahte veriler açıklasa da milyonlarca işçi 2020’de işsiz kaldı. Açlık sınırı asgari ücretin üzerinde. Buna rağmen 2021 bütçesi için askeri ve güvenlik harcamalarının toplam harcamalar içerisindeki payı yükseltiliyor, işçi sınıfının lehine olacak kalemlerde beklenen artışlar sağlanamıyor.
Buna karşı işçi sınıfı içerisinde ise ufak tefek hareketlenmeler görülüyor. Sendikalar kıdem tazminatı, asgari ücret gibi konularda tabandan gelen basınçla ortak davranma eğilimine zorlanıyor. 25 yaş altı ve 50 yaş üzerindeki işçilerin kıdem tazminatının gaspının da yer aldığı istihdam paketine karşı eylemler, bu maddenin torba yasadan çıkarılmasını sağladı. Maden işçileri hakları için Ankara’ya yürümeye çalışıyor, metal işçileri eylemde, TÜPRAŞ işçileri mücadele ederek kazandı. Sosyalist İşçi, pandemiden etkilenen tüm yoksulların birleşik mücadelesini örecek, sendikalı ve sendikasız işçileri bir araya getirebilecek eylemlerin önünü açacak, krizin etkilerinden işçi sınıfının lehine çıkışı gösterecek bir Emek Platformu’nun kurulması çağrısını yapıyor. Emek örgütleri tabandan basınçla böylesi bir yan yana gelişe zorlanabilirse, taleplerini kazanmak isteyen herkes kendisini ifade edebileceği bir kanal bulmuş olur. Her zaman dediğimiz gibi, birleşen işçiler yenilmezler!
(Sosyalist İşçi)