Pandemiyi tsunamiye dönüştürdüler

27.11.2020 - 08:53
Haberi paylaş

Gerçek vaka sayıları ortaya çıktıkça vahim durum belirginleşiyor. Tuna Emren, pandemide gelinen yeri ve buna yol açan siyasi kararları ele alıyor.

​Salgının başlangıcında, yani Haziran’da yürürlüğe konan ‘yeni normal’ gevşekliğinden hemen önce, tüm yetkili ve liyakat sahibi mecraların/isimlerin dile getirdiği hayati bir gerçek vardı: Normalleşmek, ikinci dalgaya, daha vurucu olması için davetiye çıkarmak anlamına gelir. Çünkü tüm bilimsel veriler, salgının sonbaharda güçleneceğini, vaka sayılarının olağanüstü seviyeye çıkabileceğini gösteriyordu. 

Bilhassa yaz aylarındaki normalleşme sürecinde paylaşılan bilimsel raporlar, Ekim ya da en geç Kasım’da, ikinci dalganın, tsunamiye dönüşmüş olarak gelebileceğini gösterdi. Demek ki göstere göstere geldi. Bizlere bunu yaşatacaklarını bildikleri halde salgının hızını kesme konusunda hiçbir önlem almadılar.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, çok uzun zamandan sonra, dün ilk defa “gerçek” vaka sayısını açıklama lütfunda bulundu. “Gerçek”i tırnak içinde kullanıyorum çünkü aslında bunlar hala gerçek veriler sayılmaz ama o kısmına yazının sonlarında değineceğim. Bakan Koca’nın açıklaması, günlük 28.351 vakaya ulaştığımızı gösterdi. Bu inanılmaz sayı ile Avrupa’nın açık ara birincisi olduk. 

Türk Tabipleri Birliği, günlük vaka sayısının asgari 25 bin civarında olduğunu söyleyip Bakan Koca’ya istifa çağrısı yaparken; “Gerçeklerin er ya da geç ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır” diyordu. Bahçeli başı çekti, aşırı sağ tarafından “vatan hainleri” ilan edildiler:

“Derhal kapatılmalıdır!”

“Yöneticilerinden hesap sorulmalıdır.”

“Bunlar virüs kadar tehlikelidir!”

MHP lideri, ülkenin en saygın kurumlarından birini --hangi hakla, bilinmez-- vatana, millete ihanetle suçladı!

Elbette TTB’nin itirazları haklı, tespitleri doğruydu. Bırakalım şeffaf yönetebilmeyi, sürecin her aşamasında daha fazla yoldan çıktılar, her adımda yanlışı biraz daha büyüttüler ve neticede bizi bu tsunamiye maruz bıraktılar.

Bilanço ağır

İşyerleri açık tutuldu, turizm teşvik edildi, toplu taşıma araçları tıka basa dolduruldu, öğrenciler sınavlar için bir araya toplandı, tüketim teşvik edildi, hayat normalleştirildi ve eşzamanlı olarak da “virüse yakalanmak istemiyorsak evden çıkmamamız” istendi. 

Doğru düzgün bir tedbir almadıkları gibi, göstermelik hamleler ile ne amaca hizmet ettiği anlaşılamayan baskıcı bir tutum izlediler. Örneğin salgın yükselişe geçince hemen yine 65+’ya sokağa çıkma yasağı geldi, insanların bir araya toplandığı yerlerle ilgili önlem alacaklarına bu insanların sigara içmeleri yasaklandı. 

65+ yaş grubu ile ilgili kısıtlamaların hiçbir işe yaramadığı daha ilk dalgada biliniyordu oysa. Kaldı ki içinde bulunduğumuz bu tsunamide virüsün hedefinde daha ziyade genç insanlar var. Bu insanlar işe gidiyor, tıka basa dolu olan toplu taşıma araçlarını kullanmak zorunda bırakılıyorlar. Böylece virüs şiddetini artırmış haliyle rahat rahat yayılıyor, günde 25 bin vaka çıkarıyor ortaya. 

Sürü bağışıklığına devam

Belirti göstermeyenler de var elbette. Bilimsel veriler diyor ki; enfekte olan her insan bu virüsü eşit şekilde yaymıyor. Şu oluyor; bazılarımız virüsü alıp hastalığı çok ağır geçirsek bile kimseye yaymıyoruz. Bazılarımızsa hiçbir belirti göstermeden atlatıyor ama aslında atlatamıyor çünkü virüsü diğer herkesten daha çok yayıyor. Özetle, toplumun neredeyse beşte birlik bir dilimi yayıyor virüsü. Ve bunların ağırlıklı olarak belirti göstermeyenlerden oluştukları sonucuna ulaşıldı. Bu insanlar hayatın ‘yeni normal’ akışında işine gidiyor, belki de hiç yaymayanlar (örneğin 65+) evlerine kapanmaya zorlanıyor.

Buradan da şunu anlıyoruz; bizi hala sürü bağışıklığı gibi hiç işe yaramayan bir stratejinin içine hapsetmeye kararlılar.

Yazının başında, çok gerçekçi gibi görünse de 25 bin vakanın hala gerçeklerden uzak bir sayı olduğunu belirtmiştim. Sebebi şu; açıklananlar sadece ‘test pozitif’ vakalar. Fakat hastaneler ağırlıklı olarak, tomografide teşhis konan vakalarla dolu. Bunların sayısı bilinmiyor. Koca’nın açıkladığı sayıyı belki de iki ile çarpmamız gerek. Gerçeğin açıklanmasını, özel hastanelerin devlet hastaneleriyle aynı koşullarda hizmet vermesini, bunların tek elden koordine edilmesini talep ediyoruz. Sağlık emekçilerini koruyucu tedbirlerin acilen artırılması, çalışma koşullarının iyileştirilmesi, fiziksel mesafe tedbirlerinin hemen artırılması, zorunlu olmayan sektörlerin durdurulması şarttır. Pandeminin yayılmasında birinci derecede sorumlu olan işyerleri kapatılmadığı sürece, eğlence yerlerinin, lokantaların, okulların kapatılması çözüm olamaz. Ve kapatılan işyerlerindeki işçilerin, maaşları devlet tarafından, eksiksiz ödenmelidir.

Otoriter ve baskıcı bir sistem değil, düşüncelerimizi açıkça ifade edebildiğimiz, demokratik bir ortam oluşturulmalı, şeffaf bir yönetim tarzı hayata geçirilmelidir. 

İktidarın bütçesi bu önlemleri almaya yetmiyorsa, kaynağı patronlardan temin edebilir.

Tuna Emren

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol