AKP hükümeti 2020 yılı başından itibaren, kredi kullanımını (tüketici, konut, araba, kredi kartı vb.) alabildiğine teşvik etti.
2020 başında verilen TL bazlı kredilerin toplamı 1,6 trilyon liraydı. Bu tutar 16 Ekim itibari ile 2,3 trilyon liraya çıktı (artış yüzde 40).
Bu dönemde hükümet kredi faizlerini de yüzde 8 seviyesinde tuttu, hatta daha yüksek faiz uygulamak isteyen bankalara yaptırım uyguladı. “Aktif rasyo” diye bir kavram icat etti, düşük faizle kredi vermek istemeyen bankaları cezalandırdı. Bu kredilerle, patronların, müteahhitlerin, fabrika sahiplerinin ellerinde kalan arabalar, evler, beyaz eşyalar satıldı.
Bu dönemde AKP hükümeti bir şey daha yaptı, kredilerin döviz alımına kaymaması için, dövizin fiyatını merkez bankası ve kamu bankaları aracılığı ile sabit tutmaya çalıştı. Ocak-Ağustos döneminde kamu kaynaklarından piyasaya 100 milyar dolara yakın döviz sürüldü.
Ama Ağustos sonu, Eylül başında hükümetin elindeki dolarlar bitti. Turizmden beklenen dövizler gelmedi, dış ticaret açığı arttı, borç ödemeleri sıkıştırmaya başladı. Dolar bütün tedbirlere rağmen yükselmeye başladı. Hükümet Eylül ayı başında kredi kolaylıklarına son vermek zorunda kaldı, ardından da faizleri artırdı.
Ocak-Ağustos döneminde döviz rezervlerini eritme pahasına kısa süreli, sınırlı bir ekonomik aktivite yaşandı.
Bu rezerv kaybı ile hükümetin ekonomiyi yönetebilmesi imkânsız. İlaç şirketlerine dahi ödenecek dövizde sıkıntı yaşanıyor. Hükümet bu kış enerji ve diğer zaruri maddelerin ithalatı için gereken dövizi bulmakta çok sıkıntı yaşayacak.
Kur artışının ve kredi genişlemesinin beslediği fiyat artışı, şimdi talep kısılsa da devam edecek. Uzmanlar parasal genişlemenin enflasyonist etkisinin, 6 aydan başlayarak 24 aya kadar süreceğini söylüyorlar. Yani önümüzdeki aylarda enflasyon yükselmeye devam edecek, çünkü ilk sekiz ay dağıtılan 620 milyar TL kredi bu sonuca yol açacak.