Marksizm konferansının ardından…

16.04.2015 - 17:09
Haberi paylaş

Devrimci Sosyalist İşçi Partisi (DSİP) tarafından 1992 yılından bu yana her yıl yaklaşık bir hafta süren "Marksizm" temalı konferansı bu yıl Taksim Hill Otel'de 5 gün boyunca yoğun bir programın sonunda 12 Nisan Pazar günü DSİP'in eşbaşkanlarının teşekkür konuşmasıyla sonlandı.

Toplantılar şeklinde düzenlenen konferans süresince, alternatif, antikapitalist bir solu kitselleştirmenin, toplumun tüm ezilenlerine ulaştırmanın yolu yordamı arandı. Türkiye'den birçok akademisyen, yazar, gazeteci ve sinema eleştirmenin yanısıra, İngiltere, Yunanistan, Lübnan'dan gelen katılımcılarla, konferans özü ve biçimi bakımından Türkiye sınırlarını aşarak enternasyonelleşti. Paneller, gerek güncel konularla bağlantılandırılarak etrafımızda olup biteni anlaşılır kılması bakımından gerekse de, bilimsel ve akademik konuların çok bilmiş, kibirli yüzüyle arasına koyduğu mesafesiyle, ağır, uzun süren oturumlara rağmen yormadı, sıkmadı. Dört başı mahmur geniş konu skalasıyla konferans, Sosyalizmin; gündelik yaşamımıza yön veren faktörleri ile toplumsal durumlarını açıklama, güncel siyasetin içinden gizlenmiş gerçeği su yüzüne çıkarma becerisi ile yaşamın birçok alanına sirayet eden, çok katmanlı ezilmişliklere, geçmişten aldığı ilhamla ışık olabileceğini gösterdi. Ortaya çıktığı tarihten bugüne, muhalif tarafta bulunan, varlığını egemenlerle mücadele ederek sürdüren Sosyalizme hakkaniyetli yaklaşan, cesur, gözünü daldan budaktan sakınmayan sosyalit gıdayla beslenen panelistler, bir yandan kapitalizme diğer yandan da Türkiye'deki milli, kemalist, şoven sola eleştirel bakışları meşaketli ama umut dolu bir yolculuğun arafesinde olduğumuzu, geleceğin nasıl tahayyül edeceğimizin de habercisi oldu. Ermeni Soykırımı'ndan başlayarak Fantastik Sinema'dan Kentlerdeki direnişe kadar birçok konu ve konularıyla zengin bir içerik sunan konferans, Marksizmin iktisadi alandan sınırlı olmadığı, hayatın içindeki gerçek olduğunu, gündelik yaşamla içiçeliğini kanıtladı.

Konferansta, 1915'le Yüzleşmek, Soykırımın Ekonomik Politiği, Avrupa'da Solun Yükselişi, Kürtlerin Özgürlüğü ve Barış Mücadelesi, İklim İçin Ben de Varım, Cinsiyetçiliği Nasıl Yenebiliriz?, Ortadoğuda Devrim ve Karşı Devrim, Emperyalizmin Çoklu Krizi  Panel başlıkları altında yapılan bütünleyici, kucaklayıcı, tartışmalarda, (öz) eleştirici, sorgulayıcı bir söylem hakimdi.

Marksizm'in açılış toplantısı "1915'le Yüzleşmek" Eren Keskin, Ohannes Kılıçdağı, Ufuk Uras, Yıldız Önen'in oturumuyla başlaması, ayrı bir anlam kattı. "Yakın ama uzak komşu", bu toprakların kadim halkı Ermeniler'in, kıyımla yok edilen, talan edilen geçmişine, tarihine dönük; kıyımın boyutlarını örten sis perdesini aralamaya yönelik doyurucu bilgilerle, soykırımın 100. yılında, Cumhuriyetin soykırım üzerinde temellendiği, Ermeniler'in mallarının gaspedilmesiyle Burjuva sınıfının yaratmaya çalışıldığı, devletin soykırımı kabul etmesinden sonra neler yapılması gerektiği üzerine hararetli, ufuk açıcı tartışmalar yaşandı. 1915'te İdam Edilen Ermeni Sosyalistleri'ni değinen Ragıp Zarakolu, soykırımcı, terminatör, imhacı devleti anlamanın köklerinin 1915'te aramanın, bu tarih üzerindeki sis perdesinin aydınlatılması gerektiğini vurguladı. Zarakolu, 15-16 Haziran'da Beyazıt'ta Ermeni Sosyalistleri idam edilmesiyle Ermeni katliamının işaret fişeği olduğunu, ancak bu dönemin sis perdesine gömüldüğünü de ekledi. Barış sürecinde dikkat edilmesi gerektiğine atıfla, Ermeni katliamına başlanmadan Ermenilere söz verildiğini, ancak çok sonra değil, bir yıl sonra kıyıma başladığını unutmamız gerektiğini söyleyerek konuşmasını bitirdi.

Volkan Akyıldırım ise, Türk milliyetçiliğinin en temel tabusu ve üzerinde yükseldiği tabanın Ermeni düşmanlığı olduğunu, Ermenilerin Ermeniliğini gizlediği, Kürtlerin Kürtçe konuşmadığı dönemlere özlem duyan Milli sosyalistler olsa da, bunun basit bir kimlik meselesi olmadığı bilinmesi gerektiği, ulusal baskının olduğu yerde sosyalizmin olmayacağını altını çizdiği konuşmasında heyecanlı, çarpıcıydı. Dink cinayetine, yükselen milliyetçiliğe rağmen umut doluydu.

Ermeni tarihine değinen diğer bir oturum ise "Halkların Hapishanesi: Türkiye" idi. Oturumun konuşmacılarından biri olan Ferhat Bakırcıoğlu, halkların hapishanesinden çok, halkların mezarlığı demenin daha doğru olacağını belirterek söze başladı. Tiyatro, opera kurucularında, ilk olimpiyatlara katılan iki sporcudan, İstiklal Marşı'nı orkestraya uyarlayan kişiden, Türk Dil Kurumunun kurucusu, Atatürk imzasını tasarlayan kişiye kadar Ermeni olduğunu ancak bunlar resmi tarih anlatısı çerçevesinde gizlendiğini belirtti. Ermeni düşmanlığı ve inkar üzerine inşa edilen yeni devletin, Ermeni entellektüellerin de izini silme "başarısı", Ermenilerin bu topraklarda yaşanmamış sayan politikaları parallelik gösteriyor. Şaşırdık mı? Hayır!

Ağır politik konuların konuşulduğu, yoğun gündemli beş günlük konferansta, "ciddi", "ağır abi" durumundan bizi çıkararak sanatla buluşturan, nefes aldıran "Fantastik Sinema: Gerçeğe Çağrı mı, Maskeleme mi?" oturumunda Bilgi Üniversite'sinden Bülent somay ile sinema eleştirmeni Kutlukhan Kutlu bizi bilim-kurgunun fantezisi dünyasına götürdü. Bilim kurgu sinemasında en temel filmlerinden biri olan Gerçeğe Çağrı filmiyle başlayan oturumda, iyi metinlerin sırrının iyi kurgulanmış fantezilerinde yattığını, Komünist Manifesto'nun da başlangıç cümlesinin "bir hayalet dolaşıyor" başlayıp, "işçilerin şakırdayan zincirleri"yle biten sona kadar, fantezi bir dil hakim olduğunu söylerken, şaşkınlıkla karışık hayranlık duydum, Game of Thrones rüzgarının bu kadar güçlü esmesinin başka bir açıklmasının olamayacağına inandım. Televizyon, reklamlara gerçeğin elimizden alındığına, gerçeğin bu kadar güçlü maskelendiği bir dünyada, gerçeğin aldatmacısının yoğun saldırılarına maruz kalmışken, çıplak gözle gerçeği görmeyeceğimize, gözlüklerle dünyaya bakmam gerektiğine iman ettim, ikna oldum. "Fantaziyi hafife almamalı, ölümsüzdür, varolmaya devam edecek."

Eş zamanlı oturumlarla devam eden konferansta Ermeniler, Kürtler, Türkler, Çerkesler, Araplar, Aleviler, sosyalistler, kadınlar, dindarlar, LGBT aktivistleri vardı. Renk renk, çeşit çeşitti. Soru cevap bölümünde gerek sorularıyla gerekse katkılarıyla ilgili, dikkatli dinleyiciler de vardı.

Sandıkta HDP, sokakta mücadele şiarıyla 1915 tarihinin karanlığıyla başlayan konferansın Sonuç bölümünde konuşan DSİP eş başkanları Meltem Oral, Şenol Karakaş, kitlesel antikapitalist, özgürlükçü enternasyonalist solun inşası için, toplumun bütün ezilen kesimlerinin, kadınlarının, LGBT bireylerinin, dindarlarının dayanışmasına, desteğinin önemine vurgu yaptı. Türkiye’de yükselen devlet baskısına karşı neler yapılması gerektiği, yeni bir yol, ittifak ve alternatifleri yaratmanın yolunu bulmamız gerektiği, ezilen, sömürülen alt sınıflarla kurulacak ilişki için gerekirse solun başka bir ad tanımlamasıyla ortaya çıkacağı yeni arayışlarla alternatif solun güçlenmesinin gerektiğini, kapitalist büyünün bozulduğunu belirtti. Zaman, kapitalizm sonrasını tahayyül etme zamanı...

Zengin içeriğiyle, yaşamın birçok alanına dokunan Marksizm konferansını gelecek yıl kaçırmayın derim. Zira, bende bıraktığı en yoğun duygu,  alternatif bir yaşamı birlikte yaratmanın imkan dahilinde olduğuydu, hayata dair güçlü umuttu.

Melike Gül Demir

Bültene kayıt ol