Okulların 13 Mart’ta kapanmasından beri eğitim öğretimin nasıl yapılacağıyla ilgili belirsizlik ve tutarsızlık hala devam ediyor.
Bakanlık aylardır hazırlık yaptığını ve eğitim öğretime hazır olduklarını söylüyor. Ancak bizim tarafımızdan durum böyle görünmüyor.
Okulların 13 Mart’ta kapanmasından beri eğitim öğretimin nasıl yapılacağıyla ilgili belirsizlik ve tutarsızlık hala devam ediyor. Bakanlık aylardır hazırlık yaptığını ve eğitim öğretime hazır olduklarını söylüyor. Ancak bizim tarafımızdan durum böyle görünmüyor.
21 Eylül’de hangi sınıflar açılacak, nasıl bir sınıf düzeni oluşturulacak, seyreltme dedikleri şey nasıl uygulanacak, hangi saat diliminde ve kaç ders saati yapılacak, ders süreleri nasıl olacak, teneffüsler nasıl olacak belli değil. Tüm bu konularda öğretmenlerle ve sendikalarla işbirliğine gidilmiyor, onlar da bu karar sürecine dahil edilmiyor.
Demokratik bir alternatif mümkün
Oysa ki dünyada birçok ülke yüzyüze eğitim için Eylül ayında okullarını açma planlarını yayınladı. Geçiş modellerini planladılar. Sınıf mevcutlarını belirleyip, okul dışı eğitim alanlarını kiralamak için fonlarını ayırdılar. Öğretmen sendikaları, belediyeler, veli temsilcileri, öğrenci temsilcileri ve işverenlerin oluşturduğu ekipler, ortak kontrol listesi oluşturup kılavuzlarını yayınladı. Risk değerlendirmelerini yapıp, şartlar değiştiğinde uygulamaya konmak üzere, bilim insanları rehberliğinde alternatif planlamalar hazırladılar.
Bu dönemde eğer sınıf mevcutları azaltılıp eğitim alanları genişletilecekse her şeyden önce öğretmen atamalarının yapılması gerekir. Gerekli eğitim alanlarının belediyelerle işbirliği yapılarak planlanması, kısa vadede kiralanması ve bunun için fon ayrılması gerekir. Uzun vadede de okul inşa edilmesi ve donanımın sağlanması şart.
Risk haritası yok!
Sınıf mevcutlarının azaltılmadığını, tek kişilik sıraların oluşturulmadığını, pleksiglas bölmelerin yapılmadığını ve termal kamera, ateş ölçer, maske, her türlü dezenfektan ve temizlik personeli istihdam etme gibi gerekli tedbirlerin alınmadığını görüyoruz. Pandemi ekiplerinin oluşturulmadığı, risk değerlendirme haritasının belirlenmediği ortada. Tüm bunlar belirsizliğini koruduğu gibi bir de öğretmenlerin seminer programlarının yüzyüze olacağı ilan edildi. Bu süre içerisinde neyi planlayacak öğretmenler? Ayrıca vaka sayısı artmışken, bu seminerler uzaktan yapılabilecekken neden binlerce öğretmeni küçük ve havasız öğretmen odalarına sokarak riske atıyorlar?
Peki vaka sayıları artış gösterip de uzaktan eğitime geçilirse, gerekli altyapı hazır mı?
Kaynaklar özel okul sahiplerine aktarıldı
Geçtiğimiz dönem uzaktan eğitimin başlıca sorunu teknik donanım eksikliği ve yüksek hızda internet erişimine ulaşamama idi. Bu eksikliğin giderilmesine ilişkin ne yapıldı? Dezavantajlı dediğimiz yoksul, göçmen, kırsalda yaşayan öğrenciler, kız çocukları ve mevsimlik işçi çocukları ve bunların aileleri ile irtibata geçilmedi. Bu kesimin ihtiyaçları öncelikli olarak ele alınıp ücretsiz tablet, bilgisayar, internet ve müfredat dışı destek verilmediği sürece uzaktan eğitim eşit ve kapsayıcı olmayacaktır. Anayasada eğitimin sürdürülebilir olması, eşit olması, kapsayıcı ve ücretsiz olması en temel haktır.
Salgından önce zaten ciddi bir kriz vardı. Kamu okulları kendi kaderine bırakılmışlardı ve velilerin topladığı paralarla ayakta durmaya çalışıyorlardı. Şu dönemde de kayıt masalarının açıldığını biliyoruz. Burada toplanan paralarla pandemi bütçesi oluşturulacak. Ancak devletin vermesi gereken bu bütçe, kamu okullarında velinin sırtından gideriliyor. Kamu okulları ile özel okullar arasında var olan uçurum daha da derinleşiyor. Özel okullardaki kar hırsı, salgının önüne geçti. Pandemi döneminde öğretmenlerini uzun saatler ekran başında çalıştıran özel okul sahipleri, sene sonu geldiğinde sözleşmesi sona erince, işten çıkarmada tereddüt etmediler. İşlemedikleri dersin, yakmadıkları elektriğin, kullanmadıkları suyun, vermedikleri yemek ve servis hizmetlerinin vb. ücretlerini iade etmedikleri gibi, yeni dönem okul ücretlerine zam yaptılar. Personel sayısını ve okul giderlerini azalttıkları halde, bunu fırsata çevirip karlarını artırdılar. Devletin özel okullara verdiği teşviki pandemi dönemi planlamasına yansıtmadılar. Aynı teşvikten devlet okulları yararlanamadı. Bütçeden devlet okulları için ayrılan miktar açıklanmadı. Bu süreç şeffaf ve adil yönetilemiyor. Halbuki pandemi dönemi olağanüstü bir dönem. Bütün özel okulların hizmetlerinin devlet kontrolünde olması, kamulaştırılması eğitimdeki eşitsizliği ve uçurumu giderecek olan en etkili önlemdir.
Bu dönem eğitim kolektif organize edilmeli, kamusal sağlık ön planda tutulup, bilim insanları, sendikalar, veli örgütlenmeleri, uzmanlar vb. eşliğinde, karar mekanizmaları birlikte örgütlemelidir.
İstanbul Eğitim-Sen’den Berna ve Ebru
(Sosyalist İşçi)