Mayıs’ta planlanan, 1 Haziran’da başlatılan ‘yeni normal’e geçiş, gerilemeye başladığı iddia edilen salgını tekrar yükselişe geçirdi.
Normalleşme planları doğrultusunda seyahat yasakları kalktı, iç hat uçak seferleri başladı, restoran ve kafeler açıldı, kamu personeli mesaiye başladı, herkes sokaklara döküldü, trafik yoğunluğu yüzde 35-40 seviyelerine çıktı.
Haziran başında paylaşılan, normalleşme öncesi durumu yansıtan veriler, günlük yeni vaka sayısının artmadan devam ettiğini, 900-1000 civarında seyrettiğini gösteriyordu. Verilere göre, günlük iyileşen hasta sayısı da bu düzeydeydi. Tuhaf bir şekilde, 8 Haziran verilerinde iyileşen vaka sayısının 3.411’e yükseldiğini gördük. Bu tablo, bulaşma katsayısının gerilediğini gösterince salgın, bilim kurulunun bazı üyelerince mevsimsel grip düzeyine indirgendi.
Elbette işin aslı öyle değil. “Her şeye rağmen normalleşme”nin sonucunu gördük; vaka sayıları hızla artıyor.
Sağlık Bakanı Koca’nın, “Vaka sayısındaki artış, tedbirlere uymayanları uyarıyor” diyerek paylaştığı 13 Haziran verileri yeni vaka sayısının 1.459’a çıktığını, iyileşen vaka sayısınınsa 1000’in altına düştüğünü gösterdi. Bu veriler, bulaşma katsayısının 1.0 değerinin üzerine çıktığını doğruluyor. Bunun anlamı; salgının yine tehlikeli bulaşma seviyelerine erişmiş olduğu.
“Normalleşin ama çok da normalleşmeyin”
Fahrettin Koca suçu yine bize atıyor; tedbirlere uymadınız, böyle oldu. Peki neydi o tedbirler? Mevsimsel gripten bir farkı kalmadı, rahat olun, kafeler ve restoranlarda bir araya gelebilirsiniz, şehirler arası dolaşıma da çıksanız sorun yok, denilerek pazarlanan bir normalleşme sürecinde tam olarak hangi tedbirlere uymamız bekleniyordu?
Normallik algısı yaratıldı, bunun sonucunda mesafe kuralları önemini yitirdi, maske takanların sayısı bile hızla azaldı. Öyle ya madem mevsimsel gripten bir farkı kalmadı, ne için tedbir alıyoruz ki o zaman?
Oysa Türk Tabipleri Birliği uyarmıştı; “Salgın devam ediyor, Türkiye henüz ilk dalgayı tam olarak atlatamamışken kamuoyunda adına ‘normalleşme’ denilen hızlı bir süreç yaşanıyor. Tüm ülkeye yayılmış, her ilde ve bölgede farklı dinamiklerle ve sayılarla seyreden salgında kısıtlamaların kaldırılması kaygı uyandırmaktadır. AVM’lerde alınması gereken önlemleri içeren rehberin, AVM’ler açıldıktan iki hafta sonra yayımlanmış olması, sürecin işleyişinde problem olduğunu göstermektedir.”
Normalleşmeye gerekçe olarak, salgının kontrol altına alındığı gösteriliyordu. Fakat bunu kanıtlayan bir veri paylaşılmış değildi. Yoğun bakımda yüzlerce kişi varken, her gün 1000 civarında vaka tespit edilirken, test sonuçları negatif olduğu halde Covid-19 teşhisi konup tedaviye alınanların sayısı en başından beri sır gibi saklanırken ve henüz salgının ilk dalgasını atlatamadığımız ortayken neden “normalleştik”?
TTB’nin de belirttiği gibi, “topyekün sağlık mücadelesinden siyasal rant devşirmeye odaklanıldı” ve tedbirler zayıflatıldı.
Gerçekler
Dünya Sağlık Örgütü’nün tahminlerine göre, Mayıs sonu itibariyle tepe noktasını görmeli, pandeminin gerilediği bir sonraki faza ulaşmalıydık. Bu, Türkiye’ye özgü bir öngörüydü ve tahminler, resmi veriler üzerinden yapılıyordu. Tepe noktası 7. faz olarak geçiyor. Güncel veriler ise bizim henüz 6. fazda, yani “geniş çaplı enfeksiyon” evresinde bulunduğumuzu gösteriyor. Diğer bir deyişle; tepe noktasını göremedik. Normalleşmenin bu fazda gerçekleştirilmiş olması, virüsün mutasyona uğrayarak ikinci dalgada daha büyük bir tehlike yaratmasıyla sonuçlanabilir.
Bazı bilimsel çalışmalar, Türkiye için normalleşme çalışmalarının en erken Temmuz, hatta Ağustos’ta başlatılması gerektiğini, ikinci dalganın ancak bu koşullar altında kontrol edilebilir seviyede tutulabileceğini gösteriyor. Simülasyonlara göre, önlem almada yaşanabilecek bir haftalık gecikme, salgının Mart ayındaki başlangıç evresinden bile şiddetli bir seviyede seyretmeye başlamasına yol açabilir.
Bilim, ikinci ve belki de müteakip dalgaların kaçınılmaz olduğunu söylüyor. Pandeminin dalgalar halinde geri dönmesinin başlıca sebebi, normalleşme adı altında yürütülen yanlış stratejiler. Yeni vaka sayılarının da ortaya serdiği üzere, serbest bulaştırıcı sayısı yeni bir dalgayı tetikleyecek kadar fazla. Ve ikinci dalga başladığı anda, hemen önceki duruma geri dönülmesi gerekiyor. Geç kalınırsa, yine binlerce kayıp yaşanabilir.
Şunu da hatırlatmak gerek; bu matematiksel modeller, bildirilen verilerin gerçeği yansıtması ölçüsünde geçerli. Türkiye’de Covid-19 tedavisi gören vakaların önemli bir kısmı, test sonuçları negatif çıksa da tomografide teşhis konanlardan oluşuyor. Yani bildirilen vaka sayılarına dâhil edilmiyor (çünkü sadece test pozitif vakalar bildiriliyor), iyileşen vaka sayıları içinde sayılıyorlar. Sonuçta, yeni vaka sayıları düşük, iyileşen hasta sayıları da yüksek çıkıyor.
Bakanlığın açıklamalarında, vaka sayısının seyri değişmese de şu sıralar asemptomatik vakaların tespitinin arttığı söylendi. Yani hastalanmıyor ama bulaştırıyorlar. Bulaştırmaya devam eden bunca vaka tespit edilirken, yeni vakaların yüzde 90’ından fazlasının belirti göstermeyenlerden ibaret olması da tuhaf değil mi? Peki öyleyse bulaştırdıkları kişiler nerede?
Tuna Emren
(Sosyalist İşçi)