Dila Ak, homofobik ve transfobik baskıların hedefi olan LGBTİ+'ların güncel talep ve mücadelelerini ele alıyor.
17 Mayıs uluslararası homofobi, bifobi, transfobi ve interfobi karşıtı gününü yakın zamanda geçmişken, ayrımcılığa ve nefrete karşı farkındalık çağrılarımızı, mücadelelerimizi bu yıl COVID-19 koşulları altında yapıyoruz. Herkesin hayatlarını eve sığdırmaya çalıştığı bu günlerde durum LGBTI+’lar açısından nasıl peki?
Türkiye’de 11 Mart’tan beri resmi olarak karantina koşullarının sürdüğü bu günlerde evlerine kapanabilecek ve evden çıkmadan hayatını idame ettirebilecek olan bir kesim var, bir de işi sebebiyle dışarıya çıkmak zorunda olanlar. Hayatlarımıza gelen kısıtlamalar sebebiyle aslında hangi durum içinde olursak olalım, hayat hepimiz için oldukça zor. Herkes için ortak olan bir şey varsa, o da muhtemelen eve sıkışıp kalmış olmanın zorlukları ve “eski” hayatlarımıza duyduğumuz özlem. 4 duvar arasına sıkışıp kalmış “şanslı” kesimden olmanın yansıması; kişilerin kendi gelişimlerine odaklanmaları, aşçılık yeteneklerini geliştirmeleri, spora daha fazla önem vermeleri ve içinde bulundukları durum sebebiyle empati yapabilme olanağı bularak bir alana sıkışıp kalmanın sonucu, hayvanat bahçelerinin aslında doğal yaşamlarından koparılmış hayvanlar için bir hapishane olduğunun farkına varılması gibi.
Buradaki sınıfsal farklılık hemen kendini belli ediyor. Evsizler, mülteci ve göçmenler, günlük 3 TL ile geçinmek zorunda kalanlar, işini bu süreçte kaybetmiş olan ya da zaten bu sürece işsiz olarak girenler gibi örneklerde bu tarz yansımaları görmek imkansız. Ya da evdeki çocuk, hasta, özel ihtiyacı olanlara bakımdan ve aynı zamanda ev işlerinden sorumlu olan kadınlar için böyle bir vaktin olmadığı aşikar. Peki durum LGBTI+’lar açısından ne durumda?
Korona günleri öncesinde de LGBTI+’lar cinsiyet, cinsel yönelim, cinsiyet kimliği gibi sebeplerden toplumun ötekileştirdiği, en temel hakları olan yaşama, barınma gibi haklarına bile ulaşmakta güçlük çeken, toplumun dışlanmış kesiminden biriydi. En kendileri gibi olabildikleri alanlar, birkaç LGBTI+ dostu mekan ve tüm nefret dolu gözlerden uzak olabildikleri evleri idi. Fakat korona sonrası gelen evlere kapanma durumundan en çok etkilenen dezavantajlı gruplardan birisi yine LGBTİ+’lar oldu.
COVID-19 hayatlarımızı değiştirmeden önce LGBTI+’lar iş bulmakta zaten zorlanıyordu. İkili cinsiyet sistemi (binary) içerisinde “doğumda atanan cinsiyeti ile cinsiyet kimliği farklı olan” şeklinde tanımlanabilecek olan transların CV’sindeki fotoğraftan ya da fotoğraf - cinsiyet beyanı farklılığından - özellikle dış görünüşte trans bir erkeğe göre anlaşılma oranı daha yüksek olan trans kadınlar - zaten iş görüşmelerine çağırılmıyorlardı bile. İş görüşmesi esnasında LGBTI+ olduğu anlaşılan kişiler çok az durumda kibarca geri çeviriliyor, onun dışında aşağılamaya, psikolojik ya da fiziksel şiddete maruz kalıyorlardı. Pek çoğu toplumda istedikleri işlere ulaşma imkanından mahrum bırakılıyor. İş bulamadığı ve hayatını geçindirmesi gerektiği için (sigortasız bir şekilde) seks işçisi olmak zorunda kalan LGBTI+’lar var.
Pandemi sonrası dünya çapında pek çok ülkedeki devlet ve hükümetlerin gerekli önlemleri almaması ve işçi sınıfı yerine patronlar ve egemen sınıf tarafında yer alması işçi sınıfını oldukça olumsuz etkileyen bir durum. Maaş kesintileri ya da işten çıkarmalar sonucunda pek çok insan barınma ve yiyecek sorunu ile karşı karşıya kaldı. İlk gözden çıkarılanlar arasında LGBTI+’lar da bulunuyor. Devlet eliyle ayrımcılığa maruz bırakılıyor, nefret söylemlerinin öznesi oluyorlar. Aralarında karantina dönemine girdikten sonra işsiz olduğu veya işsiz kaldığı için evini kapatıp ailesinin yanına dönmek zorunda kalan var. Cinsel yönelimi, cinsiyeti, cinsiyet kimliği yüzünden biyolojik ailelerinin psikolojik, fiziksel veya ekonomik şiddetine maruz kalıyorlar. “Fiziksel mesafelenme, sosyal yakınlık” dediğimiz bu dönemde, sosyal yakınlık kuramayan, bu imkanı ellerinden alınmış olanlar var. Kendi seçilmiş ailelerini kuranlar, birlikte dayanışarak bu dönemin üstesinden hep beraber ve birbirlerine tutunarak gelmeye çabalarken, bir yandan maddi olanaksızlıklarla savaşmaya çalışıyorlar. Eğlence sektöründe çalışan bir kısmı, eğlence sektörünün tüm etkinlikleri iptal edilip, devlet tarafından görmezden gelinerek bu dönemde herhangi bir maddi destek sağlanmamış olmasının zorluğu içerisindeler. Uyum süreci içerisinde olan translar sağlık sisteminin yetersizliğinden dolayı kullanmaları gereken hormon ilaçlarına erişim sıkıntı yaşıyor ve belirsiz bir tarihe ertelenen genital geçiş/dönüşüm ameliyatları yüzünden psikolojik olarak yıpratıcı ve zor zamanlar geçirebiliyorlar. LGBTI+’ların herhangi bir nedenden dolayı ihtiyaç duyup ulaşabilecekleri profesyonel bir psikolojik ya da psikiyatrik destek imkanı bulunmuyor. Akraba ya da komşuları tarafından kendi evlerine sokulmayan translar diğer birçok sorun ile birlikte barınma sorunu da yaşıyorlar.
İçerisinde bulunduğumuz zorlu pandemi günleri elbet bir gün bitecek. Pandemi öncesinde de cis-heteronormativite (heteroseksüelliğin toplumsal ve doğal norm kabul edildiği, yasal evliliğin sadece karşı cinsler arasında olduğu zaman “normal” olduğunu varsayan ve ikili cinsiyet sistemi üzerine kurulmuş olan sistem) ile savaşıyorduk, pandemi sırasında ve sonrasında da bununla mücadele edip, savaşmaya devam edeceğiz.
Son derece hayati olan barınma, yiyecek, sağlık ve yaşama hakkı gibi temel ihtiyaçlar konusunda onlarla her daim dayanıştığımızı toplumda kuşku bırakmaksızın vurgulamalıyız. LGBTI+’ların maruz kaldığı her türlü şiddete karşı çıkıp, ihtiyaçları olan her türlü desteğe ücretsiz olarak erişmeleri gerektiğini savunmalı; mahkum / tutuklu, mülteci, sigortasız seks işçiliği yapan, azınlık, 18 yaş altında olan, HIV ile yaşayan, tüm LGBTI+’ların kendi taleplerini dinleyerek, bu talepler ekseninde bir mücadele ağı kurmalı, birlikte dayanışmalı ve mücadele etmeliyiz.
Lezbiyenler, geyler, biseksüeller, translar, interseksler, aseksüeller, panseksüeller, poliseksüeller… vardır. Kendilerini ikili cinsiyet sisteminde ifade etmeyenler (nonbinary’ler) vardır. Cinsiyet ve cinsellik etrafında kabul gören kavramları ve sınırları baltalamak ve çeşitliliği kabul ederek daha kapsayıcı bir LGBTI+ hareketi inşa etmeliyiz. LGBTI+ hakları derhal gündeme alınmalı.
Yalnız değilsin. Nefrete inat, yaşasın hayat!
Dila Ak