Sağlık politikaları sağlığa zararlı

27.01.2020 - 10:56
Haberi paylaş

İlaç kıtlığı, Şehir Hastaneleri adı altında ticari girişimler, mutsuz çalışanlar ve hastalar...

Sağlıkta neoliberal politikalar uygulanmaya başladığından bu yana bu alanda önemli değişiklikler yaşanmaktaydı. Başta olumlulukmuş gibi görünen bu değişiklikler ekonomik olarak işlerin kötüye gitmesiyle beraber gerçek yüzlerini göstermeye başladılar.

Neydi “olumluluklar”? Hastalar için olması gereken sevk zinciri olmadığı için hastalar istedikleri anda uzman doktorlara gidebilir oldular. Tüm hastalar her hastaneye gidebilir oldular. Aile hekimliği sistemine geçildi. Şehir hastaneleri yapılıyor. Sağlık sigortaları birleştirildi. GSS çatısı altında toplandı.

Sağlıkta özelleştirmenin sonuçları

Oysa bunlar olurken hedeflenen önemli bir amaç vardı. O da sağlıkta özelleştirmenin gerçekleştirilmesi, son derece kârlı olan bu sektörden özel sermayenin muazzam kârlar elde etmesi. Gelinen noktada koruyucu sağlık hizmetleri aksamaya başlayıp aşı ile korunulabilen kızamık, çocuk felci gibi hastalıklar yeniden yükselişe geçti. Aile hekimlikleri tedavi olunan değil, ilaç yazdırılan yerlere dönüştü. Acil servisler çare aranılan önemli bir yer haline geldi. Gribal enfeksiyon, soğuk algınlığı gibi hastalıklar artık acil servislerde, hastane polikliniklerinde tedavi edilir oldu.

Hastanelerdeki yoğunluğun artması personel açığı ile beraber düşünüldüğünde hastaların şifa bulma şansını azaltırken, hastaneye başvuru sayısını daha da arttırdı. Bu da beraberinde sağlık personelinin yoğunluğunun, yorgunluğunun artmasına, veriminin azalmasına, hasta memnuniyetsizliğine ve daha çok şiddet olayının yaşanmasına sebep oluyor.

Tüm bunlar devlet sağlık kuruluşlarından özel sektöre doğru bir kaymanın yaşanmasına ve sağlık harcamalarının yükselmesine sebep oluyor. Zira özel hastanedeki ortalama bir kişinin muayene ücreti, devlet hastanesine göre 2 katından daha fazla tutuyor.

Kişi başına sağlık harcaması 2012’de 987 lira iken, 2018’de 2030 liraya yükseldi. Aynı dönemde devletin sağlık harcamalarına yaptığı katkı bir miktar azalırken halkın cepten yaptığı harcamalar da arttı.

Kriz sağlık hakkımızı vuruyor

Ekonomik kriz ile beraber bir kaç başka sorun daha görünür hale geldi. Bunlardan ilk göze çarpanı GSS primlerini ödeyemeyenlerin sayısındaki artış. Şu anda nüfusun %10’u prim borçlusu. Bu yıl sonuna kadar uzatılmış olmakla beraber bu kişiler yıl sonundan itibaren muayene bile olamayacaklar. Kaldı ki şu anda da muayene olsalar bile tedavi için bütün masrafları karşılamak gibi bir sorunla karşı karşıyalar. 

Bir diğer sorun ise ilaç bulunamaması. Yüksek döviz kurları sebebiyle kârlılığında sorun yaşanan ilaçlarda ithalatçı firmalar ilacı getirme konusunda isteksiz davranıyorlar. Bulmakta zorlanıyoruz gibi bahanelerin uydurulduğu bu ilaçlar çoğunlukla kanser ilaçları, şeker hastalığı gibi kronik hastalıkların ilaçları. Yani kullanıcıları için son derece hayati öneme sahip ilaçlar. Piyasada yokluğu söz konusu olduğunda doktorlar daha düşük tedavi ediciliği olan alternatiflere yönelmek zorunda kalıyorlar. 

Kanser ilaçlarının hemen hepsinin kamu ve özel hastaneler tarafından karşılanması zorunluluğu mevcut. Kimi yerlerde kamu hastanelerinde ilaç olmaması gerekçesi ile hastalar özel hastanelere yönlendiriliyorlar. SGK kapsamındaki hastalar bu konuda çok mağdur olmamakla beraber, kamu hastaneleri dışında başka bir yerde tedavi alma olanağı olmayan yeşil kartlı hastalar daha fazla mağdur olmaktalar.

Üstelik özel hastanelerde muayene olmak için eskisinden daha fazla katkı payı ödemek gerekiyor. Tam da bu amaçla özel sağlık sigortaları tamamlayıcı sigorta adıyla yeni sigortalar pazarlamaya başladılar.

Sağlıkta yeni liberal politikaların uygulanması neticesinde gelinen bu nokta sağlık sektörüne yatırım yapan özel şirketlerin servetinin katlanarak büyümesini sağlarken, hastaların hastalıklarının iyileşememesinden, hasta hasta daha fazla eziyet çekmelerine, iyileşebilecekleri hastalıklara yakalanmış olmalarına rağmen durumlarının daha kötüye gitmesine ve hatta ölümlerine yol açabilmektedir.

***

Şehir hastaneleri sağlık bütçesini yutuyor

Şehir hastaneleri yapıldığında vatandaş yeni bir yatırım yapıldığını zannederek seviniyor, karşı çıkanları deli zannediyor. Oysaki şehir hastanelerinin yapıldığı şehirlerde hasta doluluk garantisini karşılayabilmek için eşit sayıda yatak kapatılıyor. Yani en az eşit yatak kapasiteli hastane kapatılıyor. Şehir hastaneleri şehirlerin epeyce dışına inşa ediliyorlar. Şimdiye kadar bitmiş olan hastanelerden en kolay ulaşılabilen hastaneye 30 dakikada gidilebilinirken, örneğin Ankara’daki şehir hastanesine ortalama ulaşım süresi 1 saat. Taksi ile gitmek ise oldukça maliyetli. Şehir hastanelerinin tek sorunu ulaşım değil elbette. Çok büyük olmaları hizmetin verilmesinde de sıkıntı yaratıyor. Personel de hastalar da hastane içinde bir yerden bir yere gitmekte oldukça zorlanıyorlar. Hastane içinde oluşan bir acil vakaya bile müdahale edebilmek için bazen çok uzun zaman geçmesi gerekiyor. Üstelik şehir hastaneleri esasen özel şirketler tarafından yönetiliyorlar. Devletin personeli çalıştırılmakla beraber kazanç özel şirkete gidiyor. Bu da yetmiyor devlet bir de hastanenin kullanımı karşılığında aynı şirketlere kira ödüyor. Şimdiye kadar bitmiş olan şehir hastaneleri sağlık bakanlığı bütçesinin önemli bir kısmını yutarken, hedeflenen 24 hastanenin hizmete girmesiyle tüm bakanlık bütçesininin %80’ninden fazlası şehir hastanelerine harcanıyor olacak.

***

Ne istiyoruz?

Daha fazla mağduriyetin önlenmesi için derhal koruyucu sağlık hizmetlerinin ön planda olduğu, tedavi edici hizmetler için nüfus kâgıdının yettiği, sağlık hizmetinin erişiminin kolay ve ücretsiz olduğu bir sisteme geçilmelidir.

(Sosyalist İşçi)

Bültene kayıt ol