İstanbul’da 26 Eylül’de yaşanan 5,8’lik depremin ardından, bugün de 4,8’lik bir deprem yaşadık.
7 şiddetinde ya da üzerindeki bir depremin önümüzdeki on yıl içinde olacağı ise sürekli bilim çevreleri tarafından söyleniyor.
İstanbul böylesine büyük ve şiddetli bir depreme ne kadar hazır? Bizler bu günlerde Kanal İstanbul projesi ile ilgili tartışmaların içine boğulmuşken, deprem gerçeğini ne kadar göz önüne alıyoruz.
1999 depreminden sonra siyasi iktidarlar bir deprem vergisi koydular, çürük binaları onarmak veya yeniden yapmak için kaynak topladılar. Bu vergiler önceleri geçici idi, 2003 yılından sonra kalıcı hale getirildi.
Peki toplanan vergilere ne oldu? Deprem sonrasında kullanılmak üzere önce bazı toplanma alanları oluşturuldu. Daha sonra artması beklenen deprem toplanma alanları rant uğruna iş merkezlerine, AVM’lere, rezidans alanlarına dönüştü.
99 depreminden sonra yapılan kamu binaları dahi 26 Eylül depreminde zarar gördü. Hiçbir yapı 5,8’de hasar almaz, demek ki bu binalar zaten hasarlıydılar.
Deprem için yapılan çalışmalarda ‘Bir arpa boyu yol alındı’ desek yanlış olmaz. İstanbul’da toplam 6 bin 127 okul binası bulunuyor. Bunların ancak 1000 kadarı güçlendirildi. Fark hâlâ kapanmayacak kadar açık. Olası bir İstanbul depreminde çocuklarımızın can güvenliği tehlike altında.
Vehametin diğer bir yüzü ise hiç şüphe yok ki konutlar. İstanbul’da bir milyon konut güvenli değil, bir başka ifade ile kaçak, ruhsatsız, mühendislik hizmeti almadan üretilmiş, herhangi bir denetim mekanizmasına tabi olmadan yapılmış durumda.
Hükümetin 2017’nin temmuz ayında yaptığı bir açıklamasında, yapı stokunun iyileştirilmesi için en az 15 yıla ihtiyaç olduğu belirtiliyor. Bunun için gerekli kaynak, Kanal İstanbul için harcanacak paradan karşılanabilir.
Olası büyük depremde İstanbul’daki binaların 3’te 1’i hasar alacak. 30 bin can kaybı öngörülüyor. İyimser bir rakam. Böyle bir afet için hazırlanılacağına, devasa kaynaklar Kanal İstanbul’u yapmak için harcanak. Bu kabul edilemez.