Sosyalist İşçi gazetesi, HDP eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş'ın tahliyesinin engellenmesini değerlendirdi.
HDP eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş’ın 2 Eylül’de yargılandığı ana davadan tahliye kararı çıkmıştı. Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi oy birliğiyle tahliyesine karar vermişti. O günden beri Demirtaş’ın tahliyesi yönünde umutlar yükselmişti. Savcılık tahliye kararına itiraz etse de 20. Ağır Ceza Mahkemesi bu itirazı reddetmişti. Bunun üzerine Selahattin Demirtaş’ın avukatları da tutukluluk süresini kesinleşen cezadan mahsup etme ve tahliye talebinde bulundu.
Özellikle barış isteyen ve Demirtaş’ın bütünüyle haksız bir şekilde tutuklu bulunduğunu düşünen kamuoyunda, Selahattin Demirtaş’ın bir anda serbest bırakılacağı duygusu hakim olmuştu.
Bir önceki tahliye beklentisi
Hakkında 33 dava açılan ve 142 yıla kadar hapsi istenen Demirtaş’ın avukatlarının uzun tutukluluk süresini gerekçe göstererek yaptıkları başvuru, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından Kasım 2018’de kabul edilmiş ve Demirtaş’ın serbest bırakılması ve tutuksuz yargılanması gerektiği yönünde karar verilmişti. Fakat genellikle bir iddianamenin hazırlanması bile yıllar alan mahkeme süreci birden hızlanmış ve garip bir karara imza atılmıştı. Demirtaş’ın İstanbul’da yargılandığı davadan aldığı 4 yıl 8 ay hapis cezası beklenmedik bir hızla 4 Aralık 2018 tarihinde onandı. Böylece Demirtaş tutuklu statüsünden hükümlü statüsüne geçti ve bu hamleyle AİHM kararı boşa çıktı.
Erdoğan’ın AHİM’e tepkisi
Türkiye’de yargının reforma tabi tutlacağının bizzat Adalet Bakanı tarafından dillendirildiği, yargı sistemine duyulan güvenin yüzde 30’lara düşerek dibe vurduğu koşullar kendiliğinde oluşmadı. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle birlikte, yargı bütünüyle cumhurbaşkanının denetimi altına girdi. 2018 yılında AHİM’in Demirtaş hakkında verdiği “tutuksuz yargılanmalı” kararını Erdoğan şöyle değerlendirmişti: “AİHM’nin verdiği kararlar bizi bağlamaz. Biz karşı hamlemizi yapar, işi bitiririz.” 2018 yılında karşı hamle geldi ve Demirtaş’ın tutukluluğu devam etti.
2019 yılında da benzer bir gelişme yaşandı.
2019 AHİM süreci
Bianet’in aktardığı gibi, Demirtaş’ın avukatları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2. Daire kararında, davada incelenmeyen, kabul edilemez bulunan ve ihlal bulunmayan hakların, AİHM Büyük Daire’ce yeniden incelenmesi talebiyle 19 Şubat 2019’da başvuru yapmıştı. Demirtaş’ın avukatları AHİM’de oldukça güçlü bir şekilde savunma yaptılar.
Fakat AHİM Büyük Daire yeniden inceleme sürecinde avukatların konuya açıklık getiren fikirleri daha duyulmadan, Türkiye’de yargının ne kadar siyasi iktidara bağımlı olduğunu gösteren bir gelişme yaşandı.
Avukatlarının Demirtaş için denetimli serbestlik başvurusu yaptığı gün, 26. Ağır Ceza Mahkemesi mahsup kararı verdi.
Olası tahliyesini engellemek için Ankara Savcılığı Demirtaş’ın yargılandığı davayla aynı konudan ayrı bir soruşturma başlatıp tutuklamaya sevkini istedi.
Demirtaş’ın avukatlarından Ramazan Demir’in sosyal medyadan duyurduğu gibi, Demirtaş yeniden tutuklandı.
Demirtaş’ın tahliyesinin engellenmesi ve yeniden tutuklanmasından sonra Erdoğan’ın yaptığı şu açıklama yargı sisteminin ve mahkemelerin nasıl çalıştığını bir kez daha gözler önüne serdi: “Katil aranıyorsa bunun adresini sormaya gerek yok. Bunlar biliniyor. Bunlar parlamentoya kadar sızmış olanlar. Sokağa insanları çağırıp Diyarbakır’da 53 insanımızı öldürenleri milletimiz unutmuyor, unutmayacaklar da. Sonuna kadar takipçisi olacağız. Bunları bırakamayız. Eğer biz bırakırsak ebedi alemde şehitlerimiz bize bunun hesabını sorar.”
Bir cumhurbaşkanı, hukukun yerine kendi görüşlerini koyarak Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’dan “bunlar” diye söz ederek, mahkemelerin alması gereken kararları ifade ediyor.
Demirtaş, yeniden tutukluluğuna dair soruşturmayı sosyal medyadan şöyle değerlendirmişti:
1) Yargıda adalet ve reform mu? Alın size reform:
2) 6-8 Ekim’den dolayı ben ve Figen Hn zaten 3 yıldır tutuklu yargılanıyorduk. Bu sabah Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, aynı suçlamaya dair, yasaya aykırı olarak ben ve Figen Hn hakkında ayrı bir soruşturma üzerinden tutuklamaya sevk kararı çıkardı.
3) Yani yargı yok, adalet yok, kanun yok, hakim yok. Sadece bize değil, hiçbirinize yok.
Yargı reformunun tartışıldığı şu günlerde, Demirtaş davası gösteriyor ki yargı alanında sorun birkaç göstermelik düzenlemeyle çözülebilecek durumda değil. Sorun, ancak düşünce, ifade, gösteri ve örgütlenme özgürlüklerinin önündeki tüm engelleri ortadan kaldırarak topyekun bir dönüşümle tedavi edilmeye başlanabilir.
Bu yönde atılacak ilk pratik adım ise Demirtaş ve Demirtaş gibi haksızca tutuklanmış olan milletvekillerinin, belediye başkanlarının, parti üyelerinin, gazetecilerin, yazarların hemen serbest bırakılması olmalıdır!
***
BARIŞ İÇİN MÜCADELEYE
Demirtaş’ın tutuklandığı dosyada şüpheli olarak bile yer almadığını hatırlatan avukatlar, açıklamanın ardından, yeniden tutuklama talep eden Ankara Cumhuriyet Başsavcısı ve tutuklama kararı veren hakim ile ilgili suç duyurusunda bulundu.
Kararın hukuki bir yanının olmadığı çok açık, çözüm de hukuki değil siyasi. Ancak AKP-MHP iktidarını sıkıştırıp bu politikalardan vazgeçirecek kitlesel bir barış hareketi ortaya çıkarsa kayyum veya tutuklama gibi uygulamalar son bulabilir. Daha önce KCK operasyonlarıyla binlerce kişi tutuklanmış, çözüm süreciyle birlikte bu davalar boşa düşmüştü. Bir kez daha bunu başarmalı, hem Suriye’nin kuzeyinde barışçıl çözümü hem de Türkiye’de Kürtlerle ilgili demokratik hakların tanınması için çabalamalıyız. Bu koşullarda barış mücadelesine her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.
(Sosyalist İşçi)