Son dönemde Twitter'da yaşanan tartışmalardaki transfobiye karşı birçok LGBTİ+ örgütü ve cinsiyetçiliğe karşı mücadele eden kurum, görüşlerini bildiren açıklamalar yayımladılar.
Marksist.org bu açıklamaları okurları için derledi.
Kaos GL: Trans kadınların “kadın olmadığı” yönündeki açıklamalar; kadın düşmanlığı ve transfobidir!
"Transfobi tanımı yaparken öncelikle alanın öznelerinin seslerine kulak vermek gerekir. Zira kuşatıcı bir iktidar ideolojisi olarak transfobi, öncelikle transları hedef alır. Alanın özneleri adına onlardan önce söz üretme ve tanımlama gayretkeşliği o alandaki öznelerin sesini duymamak, kendisiyle eşit kabul etmemek olduğu kadar o alanı sömürgeleştirmektir.
Kaos GL olarak kendi transfobimizle yüzleşme süreçlerimizde transların eleştirileri bizim için her daim öğretici oldu ve öğretici olmaya devam ediyor.
İnsan hakları ve ayrımcılık tartışması konusunda uzlaşılan en temel noktalardan biri “ayrımcılığa maruz bırakılanın değil; fail olduğu iddia edilenin ayrımcılık yapmadığını ispat yükümlülüğüdür”. Diyalog zemininin buradan doğru kurulması gerektiğinin altını çizmek isteriz.
Kaos GL olarak, trans öznelerin maruz bırakıldıkları ayrımcılığa karşı trans öznelerle dayanışmayı bir görev olarak görüyoruz. Transların eşitlik ve özgürlük taleplerini sahiplenmek, deneyimlerinden getirdikleri bilgiden öğrenmek ve kendimizden başlayarak toplumu değiştirmek politik sorumluluğumuz.
LGBTİ+ çocuklar, bebeklik döneminden başlayarak zorbalığa ve zulme maruz bırakılıyorlar ve bu zulme ve zorbalığa karşı tek başlarına mücadele etmek zorunda kalıyorlar. Kaos GL olarak yıllardır LGBTİ+ çocukların maruz bırakıldığı her türlü ayrımcılığın bertaraf edilmesi için bütün meslek kollarıyla bu mevzuyu gündemleştirmeye ve ortadan kaldırmaya çalışıyoruz. Eğitimciler, sosyal hizmet uzmanları ve başta ruh sağlığı uzmanları olmak üzere sağlıkçılara yönelik insan hakları eğitimleri yapıyoruz.
Kaos GL Derneği olarak 2009 yılında yayınladığımız trans politika belgesi doğrultusunda bu açıklamayı yapıyoruz. 2009 yılı Homofobi Karşıtı Buluşma ana oturumlarından birini “Transfobi” olarak belirlemiş ve Kaos GL’ye getirilen transfobi eleştirilerini trans aktivistlerle birlikte tartışmıştık. Transfobiye karşı mücadelede trans aktivistlerden öğrenmeye devam ediyoruz.
2009 yılında kaleme aldığımız trans politika metnimizin, bugün trans gündeminin gerisinde kaldığını görüyoruz. Hareket değişiyor, gelişiyor. Transların gündemi de değişiyor. Translardan öğrenme ve translarla birlikte öğrenme süreci her daim devam eden bir süreç olacak.
Politika belgesinin “Transseksüellerin öznel sorunları için kendi başlarına örgütlenebilecekleri alanları yaratır ve trans bireyleri dernek bünyesinde örgütlemek için gerekli çabayı gösterir” ilkesi doğrultusunda trans aktivistlerle bir araya gelerek transfeminizm ve trans mücadelesini; son dönemde sosyal medyada artış gösteren ayrımcılık ve dışlama pratiklerini ve bu pratiklere karşı mücadele yollarımızı birlikte tartışmak istiyoruz.
Trans kadınlar, trans erkekler, translar, non-binary'ler ve dahi cümle ötekileştirilen, yok sayılan, ayrımcılığa maruz bırakılan cinsiyet kimlik ve ifadeleri kendi bilgisini üretiyor. Üretmeye de devam edecek. Kaos GL olarak bu bilginin üretilmesi, yaygınlaştırılması konusunda hem LGBTİ+ aktivistlerle hem de örgütlerle dayanışmamızı sürdüreceğiz.
Kaos GL Dergi’nin 2020 yılı dosya konularından biri olarak “Toplumsal Cinsiyet” kavramının serüvenini belirledik. Toplumsal cinsiyet, toplumsal cinsiyet kimliği kavramlarının tarihsel olarak yaratmış olduğu özgürleştirici manevraları, çuvallamaları ve günümüz için “yaşamı olumlayan” stratejik bağlamını yeniden kuralım-konuşalım hep birlikte yazalım istiyoruz.
Cinsiyetler, bedensel varoluşlar; iç/dış genital organlara indirgenemez. Bedenlerimiz, kimliklerimiz üzerindeki söz ve karar hakkı bize aittir. Bu hak, kendimizi belirleme hakkının ayrılmaz parçasıdır.
Bedenlerimiz, kimliklerimiz üzerindeki yegane otorite yine bizleriz. Trans kadınların cinsiyetlerini sorgulamak, trans kadınların “kadın olmadığı” yönündeki açıklama ve imalarda bulunmak; kadın düşmanlığı, transfobi, nefret ve ayrımcılıktır. Bu ayrımcılığa karşı mücadele etmek ise hepimizin politik sorumluluğudur.
Son olarak: Tartışmalara ilişkin LGBTİ+ örgütlerin sözü bizim de sözümüzdür. Trans feministlerin sözü bizim de sözümüzdür! Tüm mücadelemiz, cinsiyetin ve cinsel oluşların ayrımcılığa esas olmadığı bir dünyanın birlikte inşası içindir…"
Lambda İstanbul: Fobileri ile yüzleşmelerini umuyoruz
"Feminist akademisyenlerin nefret söylemi içeren paylaşımlarını kınıyoruz, trans kadınlara yönelik fobileri ile yüzleşmelerini umuyoruz. Trans kadınların kadınlıkları tartışma konusu değildir. Kadın dayanışmasında transfobinin yeri olmayacağını bir kez daha belirtiyoruz!
Feminizm mücadelemiz her zaman trans, lezbiyen, biseksüel, panseksüel, aseksüel kadınları ve ikili cinsiyet dışında konumlanan artı kimlikleri kapsayacak. Feminizmin hepimiz için kapsayıcı olmasına dikkat edeceğiz, mücadelemizde hiçbir fobiye izin vermeyeceğiz!
SPoD: Transların zorunlu deneyimleri translara ayrıcalık ya da avantaj sağlamaz
“Akademik/felsefi tartışma adı altında yapılan transfobik yorumlar, nefret söylemlerinin ve nefret suçlarının faillerine meşruluk zemini yaratmaktadır. Doğrudan belirtmek gerekir ki trans kadınlar kadındır! Bunun aksini iddia eden ya da bu tezi tartışmaya açan her yorum, nefreti tetiklemektedir. Açıkça belirtmek gerekir ki, transların zorunlu deneyimleri translara ayrıcalık ya da avantaj sağlamaz. Transların zorunlu olarak yaşadıkları atanmış cinsiyet deneyimleri, öznelerce de açıkça belirtildiği üzere, şiddet ve taciz içermektedir.”
“SPoD olarak çabamız ilgili yorumların trans öznelerin hayat mücadeleleri üzerinde bıraktıkları olumsuz politik etkilere dikkat çekmektir. Patriyarka, heteroseksizm ve cisseksizme karşı mücadelede söylem üretirken translara karşı üretilen nefret ve ayrımcılığa yeni kanallar açabilecek dilden imtina etmek hepimizin politik sorumluluğu olmalıdır. LGBTİ+lara ve harekete dair kapsayıcı, ikili cinsiyetçilikten uzak ve özeleştiri kültürünü özümsemiş; öznelere kulak veren ve alan açan bir tartışma zeminin ve şeklinin elzem olduğunu önemle vurgulamak istiyoruz.”
“Bu tartışmalar sırasında kullanılan dilin dışlayıcı, yıldırıcı, tetikleyici üslubundan etkilenen topluluğumuza dernek olarak desteğe her daim hazır olduğumuzu ısrarla tekrar ediyoruz. Bir kişi daha eksilmemek için; alışın, buradayız, gitmiyoruz! Vardık, varız ve var olacağız. Sevgi ve dayanışmayla.”
Pembe Hayat: Trans dışlayıcı feminizm ve heteropatriyarka öldürür, transfeminizm yaşatır!
“Son günlerde sosyal medya üzerinden yaşanan, bazı radikal feminist akademisyenlerin trans hareketine ve trans varoluşlarımıza dair ürettiği nefret argümanlarını derin bir üzüntüyle takip ediyoruz. Feminist tarihe ve trans feminist mücadeleye emekleri geçen başta Aligül Arıkan olmak üzere tüm transfeministleri ve tarihselliğini silen bu saldırgan tartışmanın tarafı olan ve kendini feminist hareket içerisinde konumlandıran kişilerin ürettiği transfobik ve kadın düşmanı söylemleri esefle kınıyoruz.”
Öncelikle, sosyal medyada derinleşen, derinleştikçe transfobi ve kadın düşmanı söylem üreten; hedef gösteren, iftira noktasına gelen bu tartışmanın odağına konulan tüm aktivist dostlarımızın ve LGBTİ+ sivil toplum kuruluşlarının ve transfobiye karşı sesini çıkaran tüm feminist aktivist dostlarımızın yanında olduğumuzu; hangi biçime bürünürse bürünsün maruz kaldığımız transfobik saldırılara karşı, Türkiye’nin trans öz örgütlenmesi olarak bulunduğumuz her alanda çeşitli yöntemlerle mücadele etmeye devam edeceğimizi kamuoyuna onurla duyuruyoruz.
Entelektüel bilgiyi araçsallaştırarak transfobi ve nefret söylemi üretenlerle karşı karşıya kalan yalnızca translar değildir, LGBTİ+ hareketinin kendisidir ve aynı zamanda bu tesire maruz kalan trans dostu feministlerdir. Transfobi ile mücadele, kendisini nefret karşısında konumlandıran herkesin ses çıkarması gereken ana gündemlerden birisidir. Bu sebeple, birçok krizi aşarak bugünlere gelen LGBTİ+ aktivizminin yıllar süren deneyimine de saldıran bu odakların yönteminin; kurumsallaşan LGBTİ+ fobiyi üreten heteronormatif eril söylemle aynı yerden beslendiğini tekrardan hatırlatmakta fayda görüyoruz.
Dönüştürücü aktivizmin gücüne olan inancımızla buradan bütün LGBTİ+ hareketine ve trans dostu feminist harekete çağrıda bulunuyoruz: Transfeminizmin daha da derin tartışılacağı ve trans hareketimizin dönüştürerek kazanacağı alanları daha önce de olduğu gibi yeniden inşa etmeye başlıyoruz. Çok yakında TERF ile mücadele ve transfeminizm tartışmalarının yapılacağı forum ve paneller ile elimizden alınmaya çalışılan alanları dönüştürerek geri kazanacağız. Bunun için; aktivizm, sanat, akademi ve her alandaki trans aktivizmine dostluk ve dayanışma gösterecek öznelerin ittifakına açığız. Bu süreçten başta trans hareket olmak üzere hem LGBTİ+ hareketinin hem de trans dostu feminist hareketin güçlenerek çıkacağından en ufak bir şüphemiz olmadığını herkesin bilmesini isteriz. Trans dışlayıcı feminizm ve heteropatriyarka öldürür, transfeminizm yaşatır!”
Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği: İyi ki varsın transfeminist mücadele ve dayanışma!
“Son günlerde süregelen TERF (Trans dışlayıcı radikal feminizm) ve biyolojik/toplumsal kadınlık tartışmalarına istinaden queer feminist bir oluşum olarak cinsel şiddetle mücadele ederken trans kadınların bedenleri üzerinden yürütülen dışlayıcı yaklaşımı kabul etmiyoruz.”
Trans kadınların ve transfeministlerin sözlerinin beden indirgemeci bir yaklaşımla dişil-eril ikiliğiyle kesilmesini, tartışma dışı bırakılma çabalarını, sahip oldukları var sayılan avantajların dile getirilmesini transfobi ve transmizojeni olarak görüyoruz.
Atanmış cinsiyet üzerinden yapılan ‘ayrıcalık’ varsayımı; trans çocukların yaşadığı taciz, zorbalık ve baskıyı görünmez kılar. İkili cinsiyet sistemine dayanan toplumsallaşma süreçlerini her fırsatta sorgularken, çocukların bedensel söz hakkı için mücadele ederken bu süreçlerin ayrıcalık olarak dile getirilmesinin cis normatif sistemin ürettiği güç ve hiyerarşiden beslendiğini tekrarlıyoruz. Cinsiyet beyanını esas alıyor; cis kadınlar kadındır, trans kadınlar kadındır diyoruz.
“Tıpkı toplumsal cinsiyet gibi biyolojik cinsiyet de toplumsal bir kurgudur. Cinsiyetler, bedensel varoluşlar iç/dış genital organlara indirgenemez. Bedensel cinsiyet atamalarına, toplumsal cinsiyet atamalarına, ikili cinsiyet rejiminin ürettiği güç hiyerarşilerine inat iyi ki varsın transfeminist mücadele ve dayanışma!”
Erktolia: LGBTİQ+ fobik tüm açıklamaların karşısındayız
Son dönemde sosyal medya üzerinde akademik tartışma kılıfıyla yapılan transfobik/trans dışlayıcı yorumları üzüntü ve öfkeyle okuyoruz. Eril ve heteronormatif yapının eleştirisini yapan ve buna karşı mücadele sürdürdüğünü iddia eden kişilerin aynı yapılardan beslenen ve transfobiye hizmet eden açıklamalarını kabul edilebilir bulmuyoruz.
Unutulmamalıdır ki, eril söylemlerden de çok iyi tanıdığımız bu tarz heteronormatif, cis-seksist söylemler, transfobinin zeminin oluşturmakta, nefret söylemini/suçlarını, şiddeti ve tacizi beslemektedir. Akademik ve felsefi bilgiyi kendine nefretlerini yaymak ve nefretlerine sözde rasyonel bir zemin sunmakta bir araç hâline getirerek; trans bireyleri dışlayan, ötekileştiren, kimliklerini yok sayarak nefretin hedefi hâline getiren; transfobisini "dişilik" gibi uydurma kavramlar üzerinden meşrulaştırmaya çalışan özcü hiçbir açıklamayı ve bahaneyi kabul etmiyoruz.
Trans kadınları kadın alanlarından dışlayıcı söylemler üreten, transmizojiniyi besleyen, akademik bilgiyi fobik bir seçicilikle tahakküm aracına dönüştüren başta Öznur Karakaş ve Zeynep Direk olmak üzere kendini "feminist" olarak tanımlayan bütün akademisyenlere politik sorumluluklarını hatırlatıyor, bu ve bunun gibi her transfobik eylem ve söylemin öldürülen, intihara itilen trans arkadaşlarımızın faili olduğunun altını çiziyoruz!
Bu kişileri geçen yüzyılda kalan cinsiyet kimliği tanımlamalarını güncelleyerek özeleştiri vermeye ve özneleri olmadıkları deneyimlere yönelik üsttenci, etiketleyici, deneyim dayatan, nefret dolu ve fobik söylemlerinden ötürü özür dilemeye çağırıyoruz.
Trans dışlayıcı bir feminizmi kabul etmiyor, patriyarkayla mücadelede trans ve cis kadınların dayanışmasını çok elzem ve kıymetli görüyoruz.
LGBTİQ+ fobik tüm açıklamaların her zaman karşısında olduğumuzun bir kez daha altını çizerek söylüyoruz:
Trans kadınlar kadındır, terfler terf!
ODTÜ LGBTİ+ Dayanışması: Feminizmde transfobiye yer yoktur
"Bir süredir bazı feminist akademisyenlerin ve çevrelerin transfobik/trans dışlayıcı yorumlarını büyük bir üzüntü ve öfkeyle takip etmekteyiz. Başta Öznur Karakaş olmak üzere bu akademisyenlerin cis ayrıcalıklarını kabul etmemesiyle başlayan tartışma akademisyen Zeynep Direk’in trans kadınların erkek olarak davranılmanın ayrıcalığını yaşadığını ve ‘erkeklikleriyle’ barışık olduğunu iddia eden açıklamalarıyla başka bir hal aldı. Bu söylem bizlere ne yazık ki trans cinayetleri işleyenlenlerin, trans kadınları şiddete ve zorbalığa maruz bırakanların kurduğu dilden tanıdık geliyor. Trans kadınların kadınlıkları/dişilikleri teorik ya da pratik hiçbir tartışmaya açık değildir. Trans kadınları kadın alanlarından dışlayan, kadınlığı sözde bir 'dişilik’ üzerinden kurmaya çalışan özcü yaklaşımları reddediyoruz. Trans kadınlar hayatlarının her aşamasında kadındır. Trans çocukların hayatlarını sarsıcı bir şekilde etkileyecek bu söylemleri dolaşıma sokanları kınıyoruz. Transmizojiniyi yaygınlaştıran ve bu tartışmayı lgbti+ hareketi üzerinde bir tahakküm aracına dönüştüren akademisyenlere politik sorumluluklarını hatırlatıyor ve başta trans özneler olmak üzere lgbti+ hareketine ve kesişimsel feminizme kulak vermelerini tavsiye ediyoruz. Biz de bir üniversite topluluğu olarak herhangi bir özeleştiri verilmediği takdirde ismi geçen akademisyenlere yönelik akademik boykot talep ediyoruz. Ortak mücadele alanlarında transfobiye, ikili cinsiyetçiliğe ve kadın düşmanlığına taviz vermiyoruz. Trans kadınlar kadındır, trans erkekler erkektir, feminizmde transfobiye yer yoktur."
LGBTİ+ Aileleri: Trans çocuklar mı? Bir de bizi dinleyin!
"LGBTİ+’ların aileleri olarak, son günlerde bazı akademik çevrelerde yaşanan tartışmaları üzüntüyle takip ediyoruz. Tartışma bilimin itici gücü ve olmazsa olmazıdır; ancak trans kadınların kadınlığının sorgulanması noktasına kadar gelen söylemler, trans kadınların açılmalarından önceki dönemde, içinde yaşadığımız ataerkil toplumun aynı kaynaktan beslenen aileleri tarafından birer “erkek” olarak pohpohlanmalarından ötürü, içlerinde daima bir parça “erkeklik” taşıyacakları anlamına gelebilecek ifadeler, bizi bu açıklamayı yapmaya zorladı.
LGBTİ+’ların aileleri olarak şüphesiz biz bu toplumun bir parçasıyız, istisnalarımız dışında cinsiyeti erkek olarak tayin edilmiş çocuklarımızı pohpohlayarak büyüttük, ev işleri yaptırmadık, “göster evladım pipini amcalarına” dedik, belki yemeğin daha iyi kısmını onlara verdik, hareketlerine daha anlayışlı yaklaştık, ona kız kardeşlerine göre daha farklı olduğunu hissettirdik.
Fakat bütün bunlar erkek sandığımız, ancak gerçekte bir kadın olan çocuğumuzu mutlu mu etti? Onu gerçekten pohpohladık mı? Onu gerçekten ayrıcalıklı hissettirdik mi? Onu yetiştirme şeklimiz, içinde bir parça dahi olsa “erkeklik ayrıcalığı” bıraktı mı?
Bunun böyle olmadığını, hatta tam aksi durumun söz konusu olduğunu, en iyi biz biliyoruz.
Trans çocuklarımız, durumlarının farkına tahmin edilenden çok daha küçük yaşlarda varıyorlar. 1,5 – 2 yaşındayken bile kendisine biçilen toplumsal cinsiyet rolünden farklı davranışlar sergilemeye çalışan trans çocuklarımız var. Ya da daha büyük yaşlarda, için için kadın olduğunu bilen, bir kadın muamelesi görmeyi isteyen, kendisi de bir kadın gibi davranmayı isteyen çocuğumuza gösterdiğimiz “erkek ayrıcalığı”, onu mutlu mu ediyordu sanıyorsunuz?
Bilakis, kendisini bir “erkek” olarak her pohpohlayışımız, her ayrıcalıklı davranışımız, çocuğumuzu üzmekten, derin, tarifsiz acılar çekmesine neden olmaktan başka bir etki yaratmıyor. Diğer “kızlar” gibi muamele görmek, onlar gibi giyinmek, onların oyuncaklarıyla oynamak isterken, ellerine tutuşturulan silahları bir kenara atıp bebekleri aldıklarında “bırak onu, sen erkeksin” diye azarlanmak, hayır, bunlar çocuklarımızı mutlu etmiyor, aksine, acılarını daha da derinleştiriyor.
Çocuklarımız bu yüzden içine kapanıyor, misafir gelince odasına çekiliyor, fotoğraf çektirmek istemiyor, farklı ve öteki olmanın çelişkilerini iliklerine kadar hissediyor.
Bugüne kadar LGBTİ+ ailelerin pek görünür olmaması, ulaşılmakta zorluk çekilmesi, ulaşılanların da bu konuda açık olmakta güçlük çekmeleri, belki de bu konuda yapılan akademik çalışmalarda eksikliklerin, hatalı sonuçlara ulaşmanın bir nedeni oldu. Ancak artık durum değişiyor. LGBTİ+’ların aileleri giderek daha fazla örgütleniyor, görünür oluyor, çocuklarının yanında olduklarını yüksek sesle dile getiriyor. İstanbul, Ankara, İzmir, Denizli, Antalya’da örgütlü aile grupları var ve bu sayı giderek artıyor.
LGBTİ+’ların aileleri olarak, başka bir aile mümkün, biz buradayız, bizi ve çocuklarımızı dinlemenin vakti geldi diyoruz.
Bu çağrımıza kulak verilmesini diliyor, homofobi ve transfobiyle mücadeleyi yükseltme çağrımızı bir kez de buradan yineliyor, LGBTİ+’ların ailelerini örgütlenmeye ve daha güzel bir dünya için mücadele etmeye davet ediyoruz."