Sosyalist İşçi gazetesinin yeni sayısında, YSK'nın İstanbul seçimlerinin yenilenmesine ilişkin verdiği karar ele alındı:
31 Mart seçimlerinin ardından AKP ve MHP’nin İstanbul büyükşehir belediye başkanlığı seçimlerini iptal ettirme girişimi 35 günlük bir bekleyişin ardından hedefine ulaştı.
Gerçekten de AKP ve MHP istedi, YSK, zaman zaman direniyormuş görüntüsü vererek seçimleri iptal etti.
Erdoğan ve Bahçeli yüklendi
Her şeyden önce, AKP-MHP’nin yaptığının için hukuki bir mücadele olduğu iddialarına karnımız tok olmalı. Ortada hukuki bir mücadele yoktu. Sorun hukuki mücadele olsa, İstanbul gibi bir şehirde az bir oy farkıyla seçim kazanma ya da kaybetme gibi önemli bir konunun üzerine yasal çerçevede gidiliyor olsa kimsenin böyle bir hamleye itirazı olamaz.
AKP sözcüsü Ömer Çelik, hukuken ortaya koydukları ve sundukları delillerin YSK tarafından dikkate alındığını söyleyip, "Suç duyurusunda bulunacak kadar ciddiye alınmıştır, doğru görülmüştür ve yerinde görülmüştür." ifadesini kullandı.
AKP ve MHP’liler bu türden sayısız açıklama yaptılar. Hukuksal bir mücadele veriyormuş görüntüsü çizmeye çalıştılar. Ama verilen mücadelenin hukuksal hiçbir yanı yoktu. Söz konusu olan bazı prosedürlerin arkasına gizlenmiş olarak harekete geçen sandığa yönelik otoriter bir müdahaleydi.
Bunu, hem Erdoğan hem de Bahçeli’nin YSK hakkındaki sözlerinde görebiliyoruz.
YSK’nın kararını açıklamasından üç gün önce MÜSİAD toplantısında konuşan Erdoğan şunları söylemişti: “Buradan bir kez daha ilan ediyorum. Biz hiçbir zaman milletin iradesinin üzerinde bir irade tanımadık, tanımayacağız. Milletin iradesine sahip çıkmak için seçim sonuçlarını yakından takip ediyoruz. Usulsüzlüklerle, yolsuzluklarla hukuksuzluklarla 31 Mart'ı kurban etmek istemiyoruz. İstanbul'da oyun var, yolsuzluklar var. (…) Bakın biz Ankara'da itiraz yapmadık. İstanbul'da hileler ve yolsuzluklar var. Bugüne kadar hiç konuşmadım ama artık yetti. Burada bir yolsuzluk var. Ortada bir şaibe var, bunu kaldırmak hem YSK'yı aklayacaktır hem milletimizin gönlünü ferahlatacaktır.”
Erdoğan, YSK aklanmak istiyorsa, bizim dediğimizi yapalı demiş oluyor üstü örtülü bir şekilde. Her konuşmanın “tabii ki YSK’nın kararına saygılıyız” cümlesiyle bitmesinin ise hiçbir önemi yok.
Bahçeli ise daha da sert bir imada bulundu YSK üyelerine:
“Bu nedenle YSK İstanbul’daki sandık yolsuzluklarına bigane kalamaz, vebale ortak olamaz, Türkiye’nin kaderiyle oynayamaz. Olağanüstü itiraza konu olan üç valiz dolusu belgeyle tevsik edilmiş iddiaların tam ve eksiksiz incelenip adalet ve hakkaniyete uygun şekilde sonuçlandırılması YSK’nın tarihi görevidir. Bizim merakımız YSK’nın bu kadar ağır bir yükün altından nasıl kalkacağıdır. YSK herhangi bir şekilde meşru ve hukuki bir destek alacak mıdır? İçişleri ve Adalet Bakanlıklarıyla birlikte MİT ve emniyet birimleri lazım gelen bilgileri paylaşıp olağanüstü itiraz sürecinin sağlıklı ve vicdanen isabetli bir netice vermesine katkı sunacaklar mıdır? Varsayalım ki, FETÖ’cüler tespit edildi. Buna rağmen YSK seçim yenileme kararı almazsa 15 Temmuz’da şehit düşen 251 vatan evladının yüzüne mahkemeyi kübrada nasıl bakılacaktır? 2 bin 193 gazinin hakkını hukukunu kim koruyacaktır? Hatta 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nün isim değişikliği gündeme getirilecek midir? YSK’nın 7 asil, 4 yedek üyesi zillete göz yumamaz. İstanbul’da seçim tekrarı beka meselesidir. Ne İstanbul ne de Türkiye sokakta bulunmuştur. Nice bedeller ödeyerek devletimizi kurduk. Nice badirelerden geçerek vatanımızı kurtardık. Nitekim Türkiye düşmanlarına çalınmış oylarla hiçbir vatan köşesini veremeyiz, vermemeliyiz."
Bu tehditlerden sonra, YSK’nın kararına saygılıyız demek, kamuoyuyla da YSK’yla da dalga geçmektir. Bahçeli, 15 Temmuz’da öldürülenlerin ahını, FETÖ’yü, beka meselesini öne sürüp “İstanbul’u sokakta bulmadık” diyerek YSK’nın AKP’nin İstanbul seçimlerine dönük itirazını kabul etmemesi durumunda beka sorunun temel nedeni olacağını ve İstanbul’u sokağa atacağını söylemiş oldu.
Bu türden açıklamaların ardından hem Erdoğan hem de Bahçeli CHP’yi hukuk tanımamazlıkla suçladılar!
Siyasal tarihin en saçma kararlarından birisi
YSK 7’ye karşı 4 oyla Erdoğan ve Bahçeli’nin istediğini yaptı. Ama talep o kadar zorlamaydı ki YSK bu zorlamayla beraber, minareyi çalan kılıfını hazırlar diye bile düşünmeden, hiçbir temeli, hiçbir ikna ediciliği olmayan bir gerekçe buldu.
YSK iptali, sandık kurulu başkan ve üyelerinin kanunun açık hükmüne rağmen kamu görevlisi olmamasıyla gerekçelendirdi. Bu durumda neden sadece büyükşehir belediye başkanlığının iptal edilip ilçe belediye başkanlıklarının iptal edilmediği ve daha önceki seçimlerde bu uygulamaya gidilmediği sorusu yanıtsız kaldı. Oy zarfından çıkan ilçe muhtarlık oyları geçerli ama büyükşehir oyları geçersiz!
1 Nisan’dan itibaren AKP-MHP YSK’ya sırasıyla şu taleplerle iptal başvurusunda bulundu: Önce AA seçimi İmamoğlu’nun kazandığı kesinleşince veri girişini durdurdu ve ertesi gün YSK başkanı açıklayana kadar İstanbul seçiminin kazananı Binali Yıldırım olarak gözüktü.
Ardından savcılar ve polis Büyükçekmece’de taşıma seçmen avına çıktılar. Buradan bir sonuç çıkmayınca KHK ile ihraç edilenlerin oy kullanamayacağı gibi utanma sınırını allak bullak eden bir talepte bulundular. YSK bu talebi de reddetti. Sandık kurulu üyeleri ve sandıklarda görev alanların FETÖ’yle bağlantısı olduğu iddiası gibi iddialar en son günlerde piyasaya sürüldü. Görüldüğü gibi burada hukuki bir mücadele yok, “ya tutarsa” mantığıyla sürümden kazanmaya çalışma yöntemi var.
Sandık iradesi yok sayıldı
AKP liderliği tüm otoriter hareketlerin liderliği gibi anti demokratik uygulamalarına kitlelerden oy alarak bir meşruluk kazanmayı çok önemli görüyor. OHAL döneminden beri bu konuda geri adım ata ata duvara yaslanan AKP, YSK üzerinde yarattığı basıncın sonucunda seçimi iptal ettirerek meşruluğunu sandıktan kazanıyormuş gibi yapmaya bir son verdi. Kuşkusuz bu ilk icraat değil bu konuda. OHAL döneminde kayyum atanan belediyeler sandığa, oya ve demokrasiye karşı merkezden memur atamanın rahatlığını yaşatmıştı AKP’ye.
İstanbul seçimleri, bölgede yaşandığında net bir şekilde görülmeyen bu otoriter eğilimin bir başka göstergesi oldu. Bölgede “teröre karşı mücadele” bağlamında yapılan, burada “ne pahasına olursa olsun iptal edilmeli” diyerek yapıldı. Bölgede yapıldığında daha az dikkat çeken, İstanbul’da yapılınca herkes dehşete kapıldı, sinirlendi, gördü, anladı ve harekete geçmek istedi.
AKP-MHP’nin YSK’yı kullanarak attıkları bu takla, istikrarsızlığı derinleştirecek, ekonomik göstergeleri daha da kötüleştirecek toplumsal kutuplaştırmayı tırmandıracak, seçimlere, oy vermeye, demokrasiye inançsızlığı derinleştirecek ve böylelikle umutsuzluğu derinleştirecek bir adım olabilir. Ama tersi de olabilir. Bu kızgınlık, işaretleri kararın iptalinden beri çok yerde gözlenen “yeter artık!” duygusunu da güçlendirebilir.
Bizler, bu duyguyla bütünleşmeye, bu duyguyu harekete geçirmeye çalışacağız ve AKP-MHP’nin toplumsal kutuplaşmayı derinleştiren müdahalelerine karşılık işçi sınıfının, 23 Haziran seçimlerinde birleşik bir tutum alması için mücadele edeceğiz.
Tüm itirazlarımıza, eleştirilerimize rağmen şunu çok iyi biliyoruz: İmamoğlu mazbatayı bileğinin hakkıyla kazandı. Ne İmamoğlu’nun belediye başkanı olması, ne de her hangi bir seçim kökleşmiş sorunların çözümü olmasa da milyonlarca insanın değişim umudunu korumanın tek yolu bileğinin hakkıyla kazandığı mazbatanın, demokratik hakkının İmamoğlu’na iade edilmesidir!
Mücadele edenlere sorduk:
Funda Ata (Avukat): "YSK’nın seçimin iptalini bazı sandıklarda sandık kurulu başkanlarının kamu görevlisi olmamasına ve bazı sandıklarda da bir kamu görevlisi üyenin bulundurulmamasına dayandırıldığını görüyoruz.
YSK’nın daha önceki kararlarında; “seçimden sonra sandık kurulu başkan ve görevlilerinin görevlerini kötüye kullanmalarının söz konusu olması ve suçun oluştuğunun anlaşılması, ilgililerin cezalandırılmalarını gerektirir. Ancak seçimin iptaline neden olmaz” deniliyor.
Bu derece farklı bir karar almanın hukuki bir açıklaması olamaz
Üstelik sandık kurullarında görev yapacakları belirleyende ilçe seçim kurulları, bir hata var ise bu gene seçim kurullarının sisteminden kaynaklıdır.
Aslında hukuk tartışması yapmak afaki bir çaba olur. Meselenin politik olduğu herkes için aşikar.
Öyleyse bu iptale karşı da yapılacak tartışma politik olmak zorunda.
Seçimleri kadük hale getiren bu karara karşı geniş bir cephe oluştuğu ortada. Ekrem İmamoğlu’nun yanında yer almak elzem elbette ki.
Ancak bu cephede temel olarak ırkçılık tartışması yaparak beraber ilerlemek gerekiyor."
Hasan Fehmi Özer (DSİP): "31 Mart 2019 Mahalli Seçimler sonrasında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi hakkında yapılan olağanüstü itirazı inceleyen YSK, 06/05/2019 tarihinde “Bir kısım sandık kurullarının, ilçe seçim kurullarınca kanuna aykırı oluşturulması ve bu hususun da seçim sonucuna müessir olması nedeniyle, 31 Mart 2019 tarihinde yapılan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin iptali ile yenilenmesine”, mazbatanın iptaline, tekrar seçimin 23 Haziran 2019 tarihinde yeninde gerçekleştirilmesine dair kesin karar vermiştir.
Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun
MADDE 22 - (DEĞİŞİK MADDE RGT: 16.03.2018 RG NO: 30362 KANUN NO: 7102/3)
İlçede görev yapan tüm kamu görevlilerinin listesi, mülki idare amiri tarafından yerleşim yeri adresleri esas alınmak suretiyle ilgili ilçe seçim kurulu başkanlıklarına gönderilir. İlçe seçim kurulu başkanı, bu kamu görevlileri arasından ihtiyaç duyulan sandık kurulu başkanı sayısının iki katı kamu görevlisini ad çekme suretiyle tespit eder ve bu kişiler arasından mani hali bulunmayanları sandık kurulu başkanı olarak belirler.
MADDE 23 / son fıkra
Üyeliklerin bu şekilde doldurulması mümkün olmazsa, eksikler, ilçe seçim kurulu başkanı tarafından, o çevrede bulunan ve sandık kurulunda görev verilmesinde sakınca olmayan kimselerden doldurulur. Hükümleri amirdir.
YSK’nın kesinleşmiş seçmen listeleri ve kurulları ile girilen seçimde daha sonradan seçimi yukarıdaki gerekçelerle iptali önceki kararları ile çelişki oluşturmuştur. Nitekim YSK’nın 20/04/2019 tarihinde Bursa ili Mustafakemalpaşa ilçesinin sandık kurullarının teşkiline ilişkin itirazların YSK’nın 13/12/2018 tarih ve 2018/1105 sayılı kararı ile kabul edilen seçim takvimine göre 02/03/2019 tarihinde karara bağlanması nedeni ile tam kanunsuzluk iddiasına ilişkin talebin reddine karar verilmiştir” içtihadına aykırı bir karar olmuştur.
Nitekim aynı seçimde muhtarlık belediye meclisi ve belediye başkanlığı için kullanılan oyların iptaline gidilmemiş yalnızca Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminde kullanılan oyların iptaline gidilmesi kendi içinde çelişki yaratmıştır. Bu karar seçmen iradesinin sandığa yansımasında aykırılık yaratmıştır.
Nitekim 16/04/2017 tarihinde yapılan referandumda henüz oylama devam ederken mühürsüz oyların geçerli sayılmasına ilişkin kararda “ Seçmene yüklenebilecek bir kusur olmayan hallerde Anayasal bir hak ve yükümlülük olan ‘seçmen oyu’nun geçerli sayılması gerektiğine karar veren, aksinin kabulünün ‘vatandaşın yönetime katılma hakkını korumak için getirilen ve araç niteliğindeki usul kurallarından sadece birinin ihlalinin hakkın özünü ortadan kaldıracak şekilde uygulanması” gerekçesi ile seçim iradesini yansıtmak amacıyla mühürsüz oyları geçerli saymıştır. Aynı kurul farklı gerekçe ile seçmen iradesinin sandığa yansımasına engel olmuştur.
Kısa kararın (d) maddesinde “kanuna aykırı sandık kurulu görevlendirmelerini yapan ilçe seçim kurulu başkan ve üyeleri ile seçim müdürleri ve diğer sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunulmasına” da karar vermiştir. Bu karara da katılmak mümkün değildir. YSK’nın seçmen kütüklerinin oluşturulmasında en üst sorumlu makam olduğu düşünüldüğünde sorumluluğu ilçe seçim kurulları ve müdürlere yüklenemeyeceği kanaatindeyiz.
Ayrıca YSK’nın yerleşik kararlarında “seçimden sonra sandık kurulu başkan ve görevlilerinin görevlerini kötüye kullanmalarının söz konusu olması ve suçun oluştuğunun anlaşılması, ilgililerin cezalandırılmalarını gerektirir. Ancak seçimin iptaline neden olmaz” denilmekte iken, son kararda bu husus dikkate alınmadan doğrudan iptal kararı verilmiştir."
Ufuk Uras (Eski milletvekili): "YSK'nın, KHK'lı belediye başkanlarının mazbatasını vermemesi kararıyla beraber bugünkü sonucu kestirmek mümkündü. İktidarın arzu ettiği Türkiye ittifakını YSK kararı sağlamış oldu. Bundan sonra farkı büyütmek için mütereddit AKP seçmenine seslenmek önemli. Boykot gibi iktidara yarayacak tutumlardan uzak durmak gerekiyor. Bu karar AKP’nin yokuş aşağıya gidişini hızlandıracaktır."
(Sosyalist İşçi)