Toplumsal patlamalar, milyonlarca insanın katıldığı protesto eylemleri, siyasi iktidarlar tarafından çoğu zaman "kökü dışarıda" olmakla suçlanır. Kendi yarattıkları sorunların üzerini böylece örterken, kendiliğinden harekete geçmiş kitlelerin eylemini bölmek, bastırmak, bozguna uğratmak, karalayarak hafızalardan silmek isterler.
Gezi Parkı eylemlerinden altı yıl sonra açılan yeni dava, yönetenlerin siyasi ve ideolojik "hesaplaşması" olduğu kadar, temel siyaset yapma tarzları hâline gelen kutuplaştırma için de bir malzeme.
Osman Kavala, Yiğit Aksakoğlu ve 14 kişi hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis istenen davanın 657 sayfalık iddianamesine göre, her görüşten milyonlarca kişinin katıldığı Gezi protestoları dış güçler tarafından planlanmış bir "kalkışma", bir "terör organizasyonu."
Hiç kimsenin beklemediği bir şekilde gelişen Gezi protestolarının, George Soros ve Sırbistan'daki Otpor örgütüne bağlı olarak önceden planlandığı, kışkırtıldığı ve büyütüldüğü ileri sürülüyor.
Türkiye tarihinin en büyük toplumsal patlaması olan Gezi Parkı protestosunun, Türkiye hükümetini devirmek isteyen dış güçlerin işi olduğu iddia ediliyor.
Ulusalcılar üretti, AKP sahiplendi
Gezi'nin ilk günlerinde önce bazı ulusalcılar, protestocu gençleri "Sorosçu" olarak damgalamıştı. İktidar medyası kısa sürede ulusalcılar tarafından kurgulanan bu senaryoları keşfetti ve protestoculara karşı karalama kampanyasında kullandı.
Siyasi iktidar ise "faiz lobisi", "üst akıl" gibi sıfatlarla "dış güçler" ve "işbirlikçiler" suçlamalarına başlamıştı. Barışçıl kitleleri darbecilikle suçlayarak devam ettiler. Bugün ise Gezi'nin yanına ordu tarafından yapılmış 27 Mayıs 1960 darbesinin adı sıkıştırılıyor ve eylemlerin George Soros ve çeşitli dış güçler tarafından AKP hükümetini devirmek için planlanmış bir komplo olduğu ilan ediliyor.
İktidar, hakim medya ve Gezi'yi karalamaya çalışanların elbirliğiyle oluşurduğu resmi anlatı ağır suçlamalara dönüştü.
Toplumsal patlamalar önceden planlanamaz. Gezi, siyasi iktidarın otoriter ve neoliberal bir dizi uygulamasına biriken tepkinin kendiliğinden bir şekilde açığa çıkmasıydı.
Yeni kuşakların isyanı
28 Mayıs 2013 günü Gezi Parkı'na AVM inşaatı için makinalar girdiğinde, az sayıda aktivist buna engel olmak için harekete geçti. Ağaç kesimi ve yıkımı durdurmak isteyen aktivistlere polis gaz bombalarıyla saldırdı. Ertesi gün çok sayıda insan parkta nöbete katıldı. 30 Mayıs günü bir şenliğe dönüşen eyleme gaz bombası atıldı ve buldozerler çalıştırıldı. Sabaha karşı polis baskın yaparak protestocuları darp etti. 31 Mayıs günü ağaçların kesimini durdurmak isteyenler gaz bombaları ve tazyikli suyla karşılandı. 100'den fazla kişi yaralandı. 1 Haziran'da ağaçları korumak isteyenlere uygulanan polis şiddetine karşı çok sayıda kişi İstanbul ve başka şehirlerde sokağa çıktı.
Gezi Parkı eylemlerinin büyümesinin sebebi barışçıl ve Gezi Parkı'nın park olarak kalması gibi haklı bir gerekçeye dayalı eyleme yapılan sert polis müdahalesiydi.
Çoğu 15-25 yaş arasındaki, hayatında ilk defa eyleme katılan gençleri, Gezi Parkı protestolarına sahip çıkmaya iten sebepler üniversite sınav sorularının çalınması, kürtaj hakkının kısıtlanması, alkol yasakları, doğanın yıkımı, şehirlerin betonlaştırılması, tarihi ve kültürel varlıkların dev şirketler lehine ortadan kaldırılması, otoriter tutumlar ve toplumsal gösterilere karşı artan polis şiddettiydi.
Hayatları boyunca AKP'den başka bir yönetim görmeyen yeni kuşaklar için Gezi Parkı'ndaki barışçıl protestoculara uygulanan polis şiddeti ve iktidarın tavrı, öfke birikiminin açığa çıkmasına yol açtı.
Toplumsal patlamayı hazırlayan bir dizi sebebe rağmen hiç kimse Gezi'de olacakları önceden öngörmedi. Öngöremezdi çünkü Gezi, özgürlük isteyen bir kuşağın kendiliğinden isyanıdır. Yönetenlerin uygulamaları ve göstericilere karşı tutumu, büyük bir toplumsal patlamaya sebep olmuştur.
Göstericilerin talebi
Bir kitle hareketi olan Gezi'de de her türden muhalif yer aldı. Fakat protestoların ortak talebi, Gezi Parkı'nın Park olarak kalmasıdır. Sonradan FETÖ sanığı olacak İstanbul Valisi ve emniyet müdürlerinin istifası, göstericilere karşı yoğun olarak kullanılan gaz bombalarının durdurulması diğer ortak taleplerdi.
28 Mayıs'ta başlayan ve 15 Haziran 2013'te polis baskınıyla bitirilen Gezi protestoları sonucu park, park olarak kaldı. Arkasından gelişen bir dizi protestoya rağmen, Gezi ana talebini kazandıktan sonra devletin baskısıyla birlikte sona erdi.
Gezi bir ayaklanma ya da kalkışma değil, kendiliğinden bir harekettir. Demokratik, barışçıl protesto hakkının kullanılmasıdır. Gezi sonrası park forumlarında yoğun tartışmalar ve öneriler dile getirilse de iddianamede ileri sürüldüğü gibi mücadele "yayılmamış", "derinleşmemiştir."
Hakikate rağmen, Osman Kavala ve Yiğit Aksakoğlu, biten Gezi direnişini yaymak, büyütmek ve derinleştirmekle suçlanıyor.
Gezi darbelere karşıydı
Gezi'ye katılanlar gerek parkta yapılan konuşma ve açıklamalarda, gerekse Gezi sonrası park forumlarda darbeleri ve darbecileri kınamıştı.
Darbe, 15 Temmuz 2016'da çok başka bir yerden, AKP'nin devletteki ortağı Gülenci askerler ve bürokratlardan geldi. Bunların arasında Gezi'de çadırları yaktıran, gençleri tekmeletenler de vardı.
Gezi protestolarına katılanlar ise 15 Temmuz'da darbe yapmaya kalkanlara 2013'te de karşıydı.
Protestoların dünyayla bağı
Sivil toplum projelerini fonlayan iş adamı George Soros doğduğu Macaristan'da, ABD ve Türkiye'de baş düşman ilan ediliyor. Büyük toplumsal hareketler birer komplo olarak gösteriliyor.
Davayı şekillendiren ideolojinin özünde, milyonlarca insanın ekmek, sosyal adalet, haysiyet ve özgürlük için yürüttüğü mücadelelerin, başında bir Yahudi'nin olduğu gizli bir organizasyon tarafından yönetildiği iddiası var. Bu pek eski bir antikomünist propaganda. Yönetenler, antisemitizmle, hakkındaki iddiaların aksini kanıtlayamayacak sahte "düşmanlar" yaratarak, gerçekteki kapitalist egemenlik ilişkilerinin üstünü örtmek ister.
Gezi davasının mahkemece kabul edilen iddianamesine göre Gezi, 2012 yılında Mısır'da planlanmış. 2001'de Sırbistan'da Miloseviç yönetimine karşı mücadele eden gençlik örgütü Otpor'un liderleri ayaklanma eğitimi vermiş. Bu, başta "İslami demokrasiye yöneldiği" için olumlu olan Arap Baharı'nın bir takım dış güçler tarafından Türkiye'de AKP hükümetinin devrilmesine çevrilmiş. Buna gösterilen kanıtlar ise bir kaç kişi tarafından çekilen Youtube videoları, bazı sosyal medya hesapları, bolca iktidar medyası haberi.
2010 yılı sonunda Tunus'ta başlayan, 2011'de Mısır'da baskıcı yönetime son vererek tüm Arap coğrafyasına yayılan, aynı anda ABD'de ve İspanya'da destek protestolarına sebep olan, 2012 yılı boyunca birçok başka ülkeye yayılan eylemler, baskıcı yönetimlere ve giderek kapitalizme karşı toplumsal protestolardır.
Birçok yerde yönetenler, protestocuların taleplerini yerine getirmek yerine onları rakip ve düşman devletlerin "ajanı" olmakla suçlamıştır. Trump'ın kendisini protesto edenlere, bunun için para dağıtıldığı yalanı gibi.
Gezi'nin dünyayla bir bağı varsa bu şimdiki kuşakların daha fazla özgürlük, daha iyi bir yaşam isteğinin burada da açığa çıkmış olmasıdır. Yönetenler ise bu taleplere karşılık vermek yerine, talep edenleri düşman ilan edip olduğu gibi yönetmeye devam etmek, kutuplaştırmayı her seferinde yeniden üreterek buradan oy alma yöntemini tercih ediyor.
Bu tercihin sebeplerinden biri Gezi Parkı protestolarının ilk günlerinde AKP'li gençlerin de parkta yer almış olması, birçok AKP'linin Gezi Parkı'na devlet yaklaşımını eleştirmesidir. İçinde işçilerin ve yoksulların da bulunduğu kendi seçmenleriyle karşı karşıya gelebileceği korkusu ile kutuplaştırmaya başvurdular. Gezi'den sonra türlü türlü konularda bu devam etti. Çünkü laik-dindar olarak bölünmüş bir toplumda, kutuplaştırma politikaları oy konsolidasyonlarına yarıyor.
Bir diğer sebep ise Gezi ile birlikte AKP iktidarının aşağıdan sarsılmış olması.
Bu dava böyle gitmez
Yeni Gezi davasında 16 kişi, iddianamede uzun bir listeyle yer alan Türkiye'nin birçok ilindeki yüzlerce olaydan sorumlu tutuluyor. Fakat buna dair somut hiçbir kanıt yok. Bolca komplo teorisi ve haksız suçlama var.
Osman Kavala serbest bırakılmalıdır.
Yiğit Aksakoğlu serbest bırakılmalıdır.
Haksız suçlamalar geri çekilmelidir. Birçok dedikodu ve lafı temel alan bu suçlamalar, masa başında resmi tarih yazanları zor duruma düşürecek.
Davanın kronolojisi
16 kişi hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis istenen "Gezi iddianamesi", 2013'te sonradan FETÖ/PDY soruşturmalarında adı geçecek savcı ve polisler tarafından başlatıldı.
■ 15 Haziran 2013 günü, Gezi Parkı'nda direniş sürerken, Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı'nın, İstanbul Kaçakçılık ve Organize Şube'ye gönderdiği yazıda "uluslararası aktörlerden destek alan şahıslar" tarafından olayın büyütüldüğü iddiası, sosyal medyadan yapılan alıntılarla birlikte yer aldı. Aynı günün ilerleyen saatlerinde park, polis zoruyla boşaltıldı.
■ Gezi soruşturması 20 Haziran 2013'te, savcı Muammer Akkaş tarafından açıldı. Telefon dinleme emirlerini veren Akkaş, daha sonra 17/25 Aralık soruşturmalarından açığa alındı. FETÖ soruşturmasından kaçan savcı firari durumda.
■ Gezi'yi Osman Kavala'nın organize ettiği, Mehmet Ali Alabora'nın tiyatro aracılığıyla halkı galeyana getirdiği suçlamalarını içeren fezleke, FETÖ soruşturmasından tutuklanan Kaçakçılık ve Organize Şube (KOM) Müdürü Nazmi Ardıç tarafından hazırlandı. Nazmi Ardıç da 17/25 Aralık yolsuzluk soruşturmasında yer aldığı için açığa alınmıştı ve FETÖ/PDY üyeliğinden tutuklu yargılanıyor.
■ Sırbistan’daki Otpor ile Gezi arasındaki bağı kuran “analiz raporu” ise yine FETÖ soruşturmasından tutuklanan ve ceza alan eski KOM müdürü Mehmet Yeşilkaya tarafından yazılmış. Rapor temel unsur olarak iddianamede yer alırken, imzası bulunan hapisteki emniyet müdürünün adı konulmadı.
■ Ardıç’ın fezlekesine dayanarak, Akkaş’ın 2014 yılında açtığı ilk Gezi Parkı davası, Gülenci savcı ve polislerin tasfiyesinden sonra 2015 yılında beraatla sonuçlandı.
■ 2016 yılında soruşturma tekrar canlandırılmış. Bugün karşımıza 657 sayfayla çıkan iddianame Fettullahçı savcı ve polislerin dosyasından alınan iddia, delil ve suçlamaları içeriyor. İddianamede yeni olansa 3 tanık ifadesi. Bunlardan ilki Gezi'nin arkasında Osman Kavala ve George Soros olduğunu iddia eden eski TKP üyesi emekli asker Murat Papuç'un ifadesi. Diğer iki ifadenin sahibi eski polisler ise FETÖ'den yargılanıyor.
■ 'İyi ama bu soruşturmayı FETÖ'cüler yapmış' olası itirazlarına karşı iddianamenin sonuna şöyle bir paragraf konulmuş: “İddianamemizin tanzim edildiği dönemde şüpheliler, şüpheliler vekilleri ve bazı basın organlarında bu soruşturma evrakı ile ilgili olarak olayların yaşandığı dönemde devlet birimleri içerisine kanser hücresi gibi sızmış olan FETÖ/PDY silahlı terör örgütü militanı oldukları daha sonrasında tespit olunan şahıslar tarafından bu soruşturmanın başlatıldığı ve yönlendirildiği yönünde bir kısım iddialar ileri sürülmüşse de Cumhuriyet Başsavcılığımızın soruşturma safahatı sonunda ve özellikle 2016 yılı sonrasında soruşturmaya konu tüm delillerin ve özellikle de tapelerin tamamının yeniden kıymetlendirilmesinin yaptırıldığı, bu nedenle de iddia edildiğinin aksine dosyanın dış etkilerden ve bahsi geçen örgüt militanlarının dosya üzerindeki tüm etkilerinin ortadan kaldırıldığı hususunun da izahı zaruret arz etmiştir” deniyor. "Ortadan kaldırıldı" deniyor fakat Gezi'nin önceden organize edildiği iddiası delilsiz bir şekilde ortada duruyor. Delil olarak sunulan telefon dinlemelerinin en erkeni 30 Mayıs 2013 tarihli, yani Gezi protestolarının başında. Dinlemeler Kasım 2013'e kadar sürmüş. "Gezi'yi Anadolu'ya yaymak, derinleştirme" suçlaması böyle bir olay gerçekleşmediği için temelsizliğini koruyor.
'Gezi'yi paralel yapı kışkırttı' iddiası
■ Hükümetin sert müdahalesine dair tartışmalar sırasında gündeme getirilmiş ve AKP'ye yakın basın kuruluşlarında olayların “FETÖcü emniyet mensupları” tarafından yapılan orantısız şiddet-çadır yakma gibi provokatif kararlarla büyütüldüğü fikri işlenmişti. Gezi'den altı yıl sonra başlatılan son soruşturmanın iddianamesi, medyadan yaptığı alıntılarla Gülenci polislerin yaptıklarını aktarırken, bunlar hakkında hiçbir suçlama ve soruşturmayı içermiyor.
Yiğit'in suçu şiddet karşıtı olmak!
Gezi iddianamesinde hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis istenenlerden biri de üç aydan fazladır hapiste, tek başına bir hücrede tutulan Yiğit Aksakoğlu.
İddianameye göre sivil toplum çalışanı Yiğit Aksakoğlu'nun suçu şiddetsizliği savunmak. Şiddetsizliği savunuyor, fakat anayasal düzeni zorla değiştirmekle itham ediliyor.
Forumlarda moderatörlük yapmak, sivil itaatsizlik üzerine eğitim vermek, yurtdışından eğitimci davet etmek gibi sivil toplum faaliyetleri ağır birer suç gibi sunuluyor.
Gezi Parkı eylemlerini "organize etmek, Anadolu'ya yaymakla, derinleştirmekle" suçlananan Yiğit'in telefon dinleme delilleri direniş bittikten sonra başlıyor. Gezi Anadolu'ya yayılmadığı gibi derinleşmedi. Aksakoğlu hakkında ağır ithamlar var fakat delil yok suç yok.
Şiddetsiz eylem, toplantı düzenlemek, düşünce ve ifade özgürlüğünün parçası olarak birer haktır.
Haksız suçlamalarla hapiste tutulan Yiğit Aksakoğlu'na özgürlük!
Dayanışma ve davanın takibi için:
Volkan Akyıldırım
(Sosyalist İşçi)