Cezayir toplantı salonunda Irkçılığa ve Milliyetçiliğe DurDe platformu tarafından düzenlenen panelde, Dink’in ölümüne giden süreç ve 12 yıldır yürütülen adalet mücadelesi ele alındı.
Toplantıda ilk olarak konuşan Cumhuriyet gazetesi muhabiri Canan Coşkun, son üç yıldır dava sürecini takip ettiğini ve duruşmaları takip eden muhabirleri temsilen konuşacağını dile getirdi. Sayılarının bir elin parmaklarını geçmediğini ifade eden Coşkun, “Son dönemde sadece sol medya organları davayı takip ediyor. 12 yıldır süren bir dava, 85 sanık yargılanıyor ve şu ana kadar 100’ün üzerinde duruşma yapıldı. Nisan 2007’de başlamıştı. İlk hüküm 2012’de verildi, azmettiriciler Yasin Hayal ve Erhan Tuncel’in aralarında bulunduğu 22 sanık hapis cezasına çarptırıldı. Emri kimin verdiği davayı takip edenler ve avukatlar tarafından sürekli soruldu” dedi.
17-25 Aralık sürecinde emniyetteki tasfiyeler başlayana kadar ciddi adım atılmadığını hatırlatan Canan Coşkun, şöyle devam etti:
“Bu süreçte avukatların suç duyurusu ve AİHM kararıyla dava emniyet şeflerine de uzandı. Cinayeti Ergenekon hücrelerinin işlediğine dair suçlama yerine, bu süreçte Gülen cemaatinin aracı olduğu iddiası ortaya atıldı savcılar tarafından. Örgüt bulunamadığına dair bozma kararı vardı daha önceden. Hâlâ örgüt aranıyor ve siyasi duruma göre örgütün kimliği değişiyor. Trabzon istihbarat, jandarma ve emniyet üyeleri yargılanıyor. FETÖ üyesi olmak ve kasten adam öldürmek ve cinayeti kolaylaştırmakla suçlanıyorlar.”
“Tüm kamu görevlileri birbirini suçluyor”
Dava heyetinin üç kez değiştiğini, 500’ün üzerinde dava dosyası olduğunu ve her gelen heyetin bu dosyaları okuyup okumadığının belirsiz olduğunu dile getiren Coşkun, dosyaların hepsine hakim olmanın çok zor olduğunu söyledi:
“Sanıkların hepsi suçu inkâr edip topu başkasına atıyor. İstanbul emniyette çalışanlar bu cinayetin Trabzon’da tasarlandığını, orada kamu görevlilerinin tedbir almış olması gerektiğini söylüyor. Trabzon’dakiler ‘Biz İstanbul’a bildirdik, onlar koruma görevi almalıydılar’ diyor. Herkes biliyor ve görevini yaptığını iddia ediyor.
Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer, Gülen cemaatinin yargıda etkin olduğu dönemlerde etkin görevler almış kişiler. Bunlar, yolsuzluk soruşturmalarının ardından ilk tasfiye edilenlerden. Bu kişiler haricinde gazeteci Ercan Gün var tutuklu olan. Tutuklanma sebebi Samsun’daki görüntüler, Türk bayrağı önünde Samast’ın fotoğrafının çekildiği sırada polislerin utanç verici görüntülerini yayınlayan kişiydi. Görüntülerin kendisine postayla geldiğini söylemişti. Sonrasında Samsun’a gidiyor, emniyet ve jandarma önünde görüntüler alıyor. İletişim kurmak üzere jandarmayı aradığını söylüyor ama kimseyle görünmüyor orada. Neden böyle bir prodüksiyona girdiğini anlayamıyoruz doğrusu.
Tanıkların arasında o dönem önlem alması gereken kamu görevlileri de var. Davanın başından itibaren yargının hiç dokunamadığı devlet kurumu MİT. MİT, Hrant’ın öldürülmesine varan sürecin en başındaydı. Hrant, yazdığı Sabiha Gökçen haberi nedeniyle MİT tarafından çağrılarak uyarılmıştı. Birçok sanığın ifadesi, MİT’in bu cinayete kıyısından köşesinden dokunduğunu söylüyordu. Ama bir tane MİT görevlisi yargılanmıyor. Trabzon’da inceleme yapmaya gidip MİT’ten bazı kişilerle görüştüklerini söyleyen müfettişler dinlendi davada. Bir kırıntı istemişler, MİT görevlisi de ‘Kırıntı sizi fırına götürür’ demiş. Ama fırına gidilemiyor, yargı bunun önüne geçiyor.”
“Milli mutabakat var, adalet ve yüzleşme yok”
Hrant Dink’in öldürülmeden önce 301. maddeden yargılandığını ve Şişli Adliyesi’ndeki davaları emniyetin de takip ettiğini belirten Canan Coşkun, “Bu emniyet görevlileri sanık yerine tanık olarak dinleniyorlar. Cinayetin işlendiği gün Agos’un altındaki Akbank’ın güvenlik kamerası görüntüleri ortadan kayboldu. Görevlilere bu soru soruldu. Dediler ki, ‘Akbank’a bizden olduğunu söyleyen iki kişi gitmiş, görüntüleri almış ve ortadan kaybolmuşlar. Bununla ilgili bir soruşturma yok, Samast’ı kim gözlemiş bilemiyoruz. Yöneltilen sorulara çok rahatlıkla ‘hatırlamıyoruz’ diyorlar. 12 yıldır hiç somut adım olmadığı için bu gerekçeye çok kolay yaslanıyorlar” dedi.
Coşkun, davadan kısa sürede bir karar çıkacağına inanmadığını dile getirerek, “Bu davada inkâr ve milli mutabakat var, herkes inkâr ederken birbirini koruyor. Adalet yok, yüzleşme yok” diyerek sözlerini sonlandırdı.
“Türklük sözleşmesinin tılsımını bozan bir cinayet”
Panelde ikinci olarak konuşan Agos gazetesi yazarı Pakrat Estukyan ise cinayetin ilk dakikada duyulduğu andan itibaren, Türkiye toplumu tarafından tanımının konulduğunu, ilk andan itibaren cinayeti kimin işlediğinin toplum tarafından bilindiğini dile getirerek sözlerine başladı.
Milli mutabakat yerine “Türklük sözleşmesi” kavramını kullanan Estukyan, “Bu, Türklük sözleşmesinin tılsımını bozan bir cinayet oldu. Toplumda infial hâli oluştu. Birkaç saat içinde binlerce kişi ‘Hepimiz Hrant’ız hepimiz Ermeniyiz” sloganıyla ortaya çıktı ve cenaze gününe kadar bundan vazgeçmedi. Cenaze, Türkiye tarihinin en kalabalık cenazesi oldu” diye konuştu.
Krikor Zohrabyan’dan beri işlenen siyasi cinayetlerin faillerinin karanlıkta kaldığını hatırlatan Estukyan, “Katilleri yem etmiyorlar. Burada iki tane serseri var sadece ortada. Samast kimi öldürdüğünü bile bilmiyordu. Ama Türkiye toplumu yapılanın ne olduğunun bilincine hemen vardı. O yüzden 12 yıldır ısrarla adalet talep ediyoruz. Ama ben son yıllarda hiçbir Hrant Dink anmasında Tahir Elçi’yi anmadan konuşma yapmıyorum. Birbirini izleyen, aynı zihniyetten kaynaklanan cinayetlerden bahsediyoruz” ifadelerini kullandı.
Mehmet Ağar’ın “Bir tuğla çekersem duvar yıkılır” sözünü anımsatan Pakrat Estukyan, “Yargıçların ve hükümetlerin görevi o duvarı korumak. Duvarın adı da beka sorunu. Sen ‘insan hakları’ diyorsun, onlar ‘beka sorunu var’ diyor. Bu nasıl bir beka ki? Duvar yıkılırsa biz altında kalmayacağız” dedi.
Hrant Dink’in cenazesinde sokağa çıkıp “Hepimiz Ermeniyiz” diye bağıran kitleler arasında, o güne kadar Ermeni olduğunu söylemeye cesaret edememiş Ermeniler de olduğunu hatırlatan Estukyan, “Türklük sözleşmesi bununla birlikte en önemli sarsıntısını yaşadı. Bugün seçimlerde ne olacak, kim kimle ittifak yapacak sorusundan çok daha önemli meselelerimiz var. Yenikapı ruhunu oluşturanlar arasında tercih yapacak hâlimiz yok. Ankara’da kimi aday yaptıklarını, hangi partinin artıklarıyla ittifak kurduklarını görüyoruz” diyerek sözlerini noktaladı.
“Kitleler sokağa çıktığı için soruşturmalar sürüyor”
Panelde son olarak konuşan şair ve yazar Roni Margulies ise azınlıkların Türkiye’de hep ikinci sınıf vatandaş olarak görüldüğünü, anayasanın yurttaş olan herkesi “Türk” ilan ettiğini hatırlatarak sözlerine başladı.
1924 anayasasında “Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle Türk denir” denildiğini belirten Margulies, “Yani diyor ki, Türk değilsiniz, sizin farklı olduğunuzu biliyoruz” dedikten sonra, Mahmut Esat Bozkurt’un sözlerinden örnekler vererek o yıllarda azınlıklara yönelik bakışı detaylıca anlattı.
Margulies sözlerine şöyle devam etti:
“Hrant öldürüldüğü gün, bu suç için hiç kimsenin yakalanmayacağını düşünmüştüm. Üstelik o günlerde koşullar bizler açısından daha olumluydu. Şimdi o günlere kıyasla çok daha olumsuz koşullardayız. Ama kitleler sokağa çıktığı için soruşturmalar hâlâ sürüyor. Normal koşullarda Ogün Samast içeri atılır ve mesele kapatılırdı. Ama Hrant Dink cenazesinin bu memlekette yarattığı hava yüzünden 12 yıl geçmesine rağmen bitiremediler.”
Margulies’in ardından salondan yapılan katkılarda da 19 Ocak’ta Agos’un önünde güçlü bir şekilde buluşma çağrısı yapıldı.