İzmir Mülteci Dayanışma Platformu, Kayseri'de başlayıp birçok şehre yayılan linç ve yağma olaylarına dair bir basın toplantısı yaptı.
İnsan Hakları Derneği (İHD) İzmir Şubesi'nda yapılan toplantıda açıklamayı Avukat Beydağ Tıraş Öneri okudu.
"30 Haziran gecesi, Kayseri Danişment Gazi Mahallesi’nde 6 yaşında bir çocuğun Suriyeli bir erkek tarafından cinsel istismara uğradığı haberi üzerine sokağa çıkan gruplarca, mülteci karşıtı ve ırkçı sloganlar eşliğinde, gece boyunca mültecilere ait evler ateşe verilmiş, araçlar ters çevrilerek tahrip edilmiş, yakılmış ve dükkânlara zarar verilmiştir. Saldırılar Kayseri ile de sınırlı kalmamış, hafta boyunca Hatay, Gaziantep, Şanlıurfa, İzmir, Bursa, İstanbul, Kahramanmaraş, Kilis ve Konya’dan da saldırı haberleri gelmiştir. En son, Antalya Serik’te iki Suriyeli çocuk işçinin ırkçı saldırı sonucu yaralandığı, refakatsiz Suriyeli çocuk işçi Ahmed Hamdan Al Naif’in öldürüldüğü haberlere yansımış, mülteciler linç saldırıları ve toplu şiddetin hedefi olmanın sonucunda evlerine kapanmak zorunda kalmışlardır.
4 Temmuz akşamında, Suriyelilerin kimlik ve pasaport bilgilerinin sosyal medya platformlarında ırkçı saiklerle paylaşılması ile birlikte mültecilerin endişeleri daha da artmıştır. Temel ihtiyaçlarını karşılamak, işe, pazara ve hastaneye gitmek üzere evlerinden çıkamayan mülteciler, Suriye’de savaş döneminde yaşadıklarını hatırladıklarını, uyuyamadıklarını, kaygı ve tedirginlik içinde olduklarını, geri gönderilme korkusu yaşadıklarını ve çocuklarının ruh sağlıklarının olumsuz etkilendiğini ifade etmişlerdir. Bu tedirginlik hali, sosyal medya üzerinden yayılan ırkçı dalga ile daha da büyütülmüştür. Olaylar üzerine, mültecilerin yaşamlarını korumakla mükellef kolluk kuvvetlerinin görevlerini yapmadıkları, saldırıları durdurmak ve yeni saldırıları önlemek için gerekli önlemleri almadıkları ve mültecileri destekleyecek, maddi ev manevi zararlarını telafi edecek çalışmalar planlamadıkları görülmüştür. Saldırıların yaşandığı ilk gece, mahalleye gelen Kayseri Emniyet Müdürü’nün saldırgan topluluğu “mağdur da Türk değil Suriyeli” diyerek, mağdurun kimliğini ön plana çıkartarak yatıştırmaya çalışması sorunun başka bir yüzüdür ve kabul edilemez. Bu vesileyle hem istismar olayını hem de nefret suçlarına sebep olan saldırıları kınıyoruz. Saldırılar sırasında ev, işyeri ve araçlarda meydana gelen maddi zararlar tazmin edilmeli, suça karışan kişi ya da kişiler hukuk önünde cezalandırılmalı, istismar faili de ırkçı saldırganlar da korunmamalıdır.
Biz bu saldırıların sorumlularının iktidar ve ortakları ile ırkçılığı her fırsatta siyasi çıkarları için yükselten bazı muhalefet temsilcileri olduğunun farkındayız. 13 yıldır daha da belirginleşen pragmatist göç siyaseti esas olarak sosyal destek ve hukuki korumadan mahrum bırakılan ve ağır emek sömürüsü çarkına sürülen mültecileri ırkçı çıkar gruplarının önüne savunmasız bir şekilde bırakmaktadır. Kayseri, Konya, Gaziantep gibi sanayi kentlerini ucuz ve güvencesiz göçmen emeği üzerinden vahşi bir emek pazarı yarışına sokan ve “Anadolu Kaplanları” olarak bilinen muhafazakâr patron örgütleri de bu pragmatist göç siyasetinin önemli bir parçasıdır ve olayların bu hale gelmesinde sorumlulukları vardır.
Nitekim saldırıları gerçekleştiği Danişment Gazi, Sahabiye ve Eskişehir Bağları mahalleleri aynı zamanda, mülteci ve yerli organize sanayi işçilerinin yaşadığı emekçi yerleşim birimleridir ve bir arada insanca yaşamın yolu emekçilerin ortak talepler etrafında örgütlenerek mücadele etmelerini zorunlu kılmaktadır. Ancak linç saldırıları ve körüklenen nefret yerli ve mülteci nüfus arasında gelişen bu bağları, buralı ve mülteci emekçiler açısından mücadelenin ve kazanımların ortaklığını parçalamaktadır. Sendikaların ve emek örgütlerinin de bu süreçte işçilerin birliği, halkların kardeşliği için ses çıkarması, bu nedenle ayrıca önem kazanmaktadır.
Öte yandan son dönemde mülteciler topluca, önce Geri Gönderme Merkezlerine, sonrasında da rızası hilaflarına Suriye’nin kuzey kentlerine gönderilmektedirler. Şovenizm ve ırkçılığın yönlendirdiği teyitsiz yanlış bilgiler ve provokatif çağrılarla gelişen, bu ırkçı saldırılara benzer galeyan, kışkırtma ve saldırıların da iktidar sahipleri ve kimi siyasi muhaliflerce daha kitlesel geri göndermeler için dayanak yapılması ve zaten yetersiz olan hukuki korumanın tamamen ortadan kaldırılması ihtimali bu süreçte güç kazanmaktadır.
İzmir Güzelbahçe’de inşaat işçisi üç Suriyeli mültecinin yakılarak katledilmesi, geçtiğimiz günlerde Muğla’da Kürt tarım işçilerine yapılan ırkçı saldırı ve tam da Sivas Katliamının yıldönümünde bir kez daha ırkçı saiklerle ev yakmalara, linç saldırılarına tanık olmak endişe vericidir. 2014, 2016 ve 2019’da mültecilere yönelik gerçekleşen linç dalgalarını düşününce, dördüncü büyük linç dalgasından endişe duymaktayız ve önlem alınması için yetkilileri uyarıyoruz.
Biz İzmir Mülteci Dayanışma Platformu olarak; ırkçılığa ve şovenizme karşı olduğumuzu, herkes için insan haklarını savunmaya devam edeceğimizi bir kere daha duyuruyoruz. Kayseri’de başlayan ve pek çok ile yayılan ve nefret suçlarına sebep olan saldırıları kınıyor, suça karışan kişi ya da kişilerin hukuk önünde cezalandırılmasını istiyoruz. Saldırılar sırasında ev, işyeri ve araçlarda meydana gelen maddi zararlar tazmin edilmeli, tutuklanan istismar faili gibi ırkçı saldırganlar da yakalanarak cezalandırılmalıdır. Nefret suçları cezasız kalmamalı, yeni saldırılara yol verecek cezasızlık politikası son bulmalı ve göç politikalarında insani ve kalıcı çözümler geliştirmelidir.
Irkçılığa karşı mültecilerin yanındayız, birlikte mücadele ediyoruz.
İzmir Mülteci Dayanışma Platformu
10 Temmuz 2024"