Hamas'ın yeni siyaset belgesinin ardında ne var?

08.05.2017 - 09:04
Haberi paylaş

Hamas liderleri, geçen pazartesi günü Katar'ın başkenti Doha'da düzenledikleri basın toplantısında, direnişin yol gösterici ilkelerini özetleyen bir belge yayınladılar.

Medyada, dökümanın İsrail'in yanında bir Filistin devleti kurulması için 1967 sınırlarını kabul etmesinin üzerinde yoğunlaşıldı. Dökümanda ayrıca, çatışmanın kökeni, direnişin rolü ve Yahudilere yönelik tutumu hakkında Hamas'ın görüşlerine dair açıklamalar da yer alıyor.

Belgede Hamas'ın, Filistin ulusal konsensüsünün bir parçası ve uluslararası aracılar vasıtasıyla bulunacak politik bir çözümün -sonunda- parçası olacak bir muhatap olarak yeniden konumlandırması hedefleniyor.

Belge temel ilkelerden ödün vermeden bunu yapmaya çalışıyor. Bu durum, görünür bazı çelişkilere yol açıyor.

Hamas, yaklaşık yüz yıl önce Mısır'da kurulan ve çeşitli bölgesel rejimler tarafından düşman olarak görülen İslamcı bir hareket olan Müslüman Kardeşler'den bağımsızlığını ilan etmeyi de amaçlıyor.

Bir gözünü uluslararası kamuoyunda tutan Hamas, “Resmi İlkeler ve Politikalar Belgesi”ni resmi olarak Arapça ve İngilizce versiyonlarıyla yayınladı.

Hamas lideri Halid Meşal, yeni belgenin iki yıldır hazırlanmakta olduğunu, ancak aslında on yıldan uzun süren iç tartışmaların birikimi olduğunu söyledi.

Yahudiler düşman değil

Hamas liderleri, 1988'de tek bir kişi tarafından yazılan kurucu sözleşmesinin, Filistin içinde ve dışında siyasi olarak daha uzaklara erişmeye engel teşkil ettiğini uzun zamandır biliyordu.

Pek şüphe yok ki, orijinal sözleşmenin en kötü yanı, arsızca Yahudi karşıtı bir dile sahip olmasıydı. Klasik Avrupa anti-semitizminden ifadeler ödünç alıyor, hatta Çarlık Rusya'sının antisemitik safsatası Siyon Liderlerinin Protokolleri kitabına dahi atıfta bulunuluyordu.

Bu metin uzun zamandır Hamas liderlerinin düşüncelerini yansıtmaktan uzak olsa da, bu iğrenç ifadeler İsrail'in Filistin karşıtı propaganda yapmasına çok yardımcı olan etkin silahlarındandı.

Bunun aksine, yeni belge ise şöyle diyor: "Hamas, çatışmanın Yahudilerle ve Yahudi oldukları için değil, Siyonist projenin kendisiyle ve uygulayıcılarıyla olduğunu tasdik eder. Ancak ve ancak Filistin'i işgal eden Siyonistlere karşı mücadele eder. Aslında, Museviliği ve Yahudileri sürekli olarak sömürgeci projesiyle ve yasadışı varlığıyla tanımlamaya çalışan siyonistlerin kendileri."

Bu ifadeler, Hamas'ı Filistin ulusal hareketinin tarihsel konumu ile uyumlu hâle getiriyor. Filistin Kurtuluş Örgütü başkanı Yaser Arafat, 1974'te Birleşmiş Milletler'e yaptığı konuşmada "Biz Musevilik ile Siyonizm arasında ayrım yapıyoruz. Sömürgeci Siyonist harekete karşı muhalefetimizi sürdürürken, Yahudi inancına saygı duyuyoruz" demişti.

Meşal zaten, 2012'de Gazze Şeridi'ni ziyaretinde “Yahudilerle ve Yahudi oldukları için savaşmıyoruz. Siyonist işgalcilere ve saldırganlara karşı savaşıyoruz. Bizim topraklarımızı ele geçirmeye çalışan veya bize saldıran herkesle savaşacağız” diyerek benzer açıklamalarda bulunmuştu.

Sömürgecilik karşıtı mücadele

İlk sözleşme, Filistin'deki Müslüman-Yahudi mücadelesine dayanan sorunu dini motivasyonlarla karakterize ediyor ve Filistin topraklarını “İslami” bir perspektifte “vakıf toprağı” olarak tanımlıyordu.

Ancak 2007 tarihli Hamas: İçerden Bir Tarih kitabında akademisyen Azzam Tamimi, Hamas liderlerinin zaten bu kavramlardan uzak durmaları ve daha evrensel bir dil kullanmaları gerektiğini bildiğini belirmişti.

Tamimi, özellikle Abdelwahab Elmessiri gibi düşünürlerin etkisi altında kalınmasıyla “bugün Filistin sorununun, Hamas liderleri dahil olmak üzere birçok İslamcı tarafından, dini terimler yerine siyasi, sosyal veya ekonomik terimlerle açıklanması gereken sömürgeci bir projenin sonucu olarak görüldüğünü” yazmıştı.

Yeni belge de bu düşünceyi yansıtıyor: “Özünde Filistin davası, işgal altındaki bir toprağın ve yerinden edilmiş bir halkın davasıdır.” Aynı zamanda Filistin’i “vakıf toprağı” addetmekten vazgeçerek, sadece “statüsü İslam tarafından yükseltilmiş bir ülke” olduğunu teyit ediyor -tıpkı diğer dinlerde olduğu gibi. Filistin’in “Yüce İsa'nın doğduğu yer” ve “peygamberlerin dinlenme yeri” olduğunu belirtiyor.

İrlanda modeli?

Yeni belgede Hamas, “İsrail’in kurulması tamamen yasadışıdır ve Filistin halkının vazgeçilmez haklarına aykırıdır” diyor. “Gaspçı Siyonizm”i tanımayacağını ve mültecilerin geri dönüş haklarıyla alakalı olarak herhangi bir imtiyaz vermeyeceğini de teyit ediyor.

Ancak belgede şu ifadelerin yer alması çelişki yaratıyor: "Hamas, Siyonist rejimi sonuna kadar reddederek ve Filistinlilerin hiçbir hak talebinden taviz vermeden, mültecilerin ve yerinden edilmiş insanların geri dönmesi de dâhil olmak üzere, 4 Haziran 1967’de kabul edilmiş olan sınırlara uygun olarak başkenti Kudüs olan bağımsız bir Filistin devleti kurmayı, ulusal konsensüsün formülü olarak düşünür.”  

Başka bir deyişle Hamas, tam da böyle bir şeyin olmayacağının ortaya çıktığı bir zamanda, resmi olarak iki devletli çözüm fikrine dönüyor.

İki devletli çözümün gerçekleşmeyeceğinin ortaya çıkmasını bir kenara bırakırsak, Hamas'ın bu “dengeli” tavrı için İrlandalı milliyetçi parti Sinn Féin'in, bir yandan adadaki taksimi reddederken aynı zamanda Kuzey İrlanda'da bir iktidar paylaşımı hükümetine girmeyi içeren 1998 Belfast Anlaşması'nı kabul etmesi iyi bir benzetme olacaktır.

Geçtiğimiz yıl İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden çıkma oylaması (ÇN: Brexit) sonrasında Sinn Féin, Kuzey İrlanda devletini ortadan kaldırma ve İrlanda adasında tek bir devlet kurma kampanyasını canlandırdı ve Belfast Anlaşması'nın izin verdiği şekilde, çoğunluğun referandumda İrlanda’nın bağımsızlığını desteklemesi hâlinde bu amacına ulaşacak.

Hamas liderleri yıllarca benzer bir şey söylediler. 2006'da New York Times gazetesinde çıkan bir yazıda, Hamas danışmanı Ahmed Yeşf, Filistinliler siyasi pozisyonlarını terk etmeden çatışmayı sona erdirmek için İrlanda barış sürecini bir model olarak göstererek, uzun vadeli bir hudna (ateşkes) önerdi. Yıllarca süren “sakin bir dönem”in, o zamanın şartları altında var olmayan dayanıklı bir siyasi uzlaşma zeminini yaratabileceğini düşünüyordu.

2009'da Meşal, yine New York Times'a verdiği demeçte, partisinin “Doğu Kudüs dâhil olmak üzere 1967 sınırlarına uygun olarak kurulacak bir Filistin devletini; yerleşimlerin dağıtılması (ÇN: İsrail tarafından inşa edilen yerleşim yerleri kastediliyor) ve uzun vadeli bir ateşkesle yerlerinden edilenlerin geri dönüş haklarının sağlanması şartıyla” kabul ettiğini söyledi.

Bu yeni belgeyle İrlanda örneğine benzer bir denge Filistin iç siyaseti için de aranıyor. FKÖ ve İsrail tarafından imzalanan 1993 Oslo mutabakatı “Filistinlilerin vazgeçilmez haklarını ihlal” olarak tanımlanıyor, Filistin Ulusal Yönetimi ve İsrail arasında hâlihazırdaki “işbirliğini” ve “güvenlik konusunda birlikte hareket edilmesini” kınıyor.

Hamas, aynı zamanda Filistin Ulusal Yönetimi'ni bir gerçeklik olarak tanıyor ancak yönetimden “Filistin halkının çıkarlarına hizmet etmesini; halkın güvenliğini sağlamasını, hukukunu ve milli projesini muhafaza etmesini” talep ediyor. Ayrıca mensubu olmadığı FKÖ'nün “demokratik temellerde” yeniden inşası için çağrıda bulunuyor.

Direniş

Hamas, 2006'da Filistin'de yapılan seçimleri kazandığından beri, Filistin meselesi üzerinde söz hakkı olduğunu iddia eden AB, BM, ABD ve Rus yetkililerinin kurduğu bir ittifak tarafından yapılan ayrımcılığa maruz bırakıldı. Bir muhatap olarak tanınması için Hamas'tan şiddeti bırakması, İsrail'i tanıması ve daha önce yapılmış olan bütün anlaşmaları kabul etmesi isteniyor.

Ama Hamas’tan bu istenirken İsrail'in bir Filistin devletini veya Filistinlilerin haklarını tanıması gerekmiyor; İsrail sadece fiili dokunulmazlığına güvenerek değil, bu dörtlü ittifak tarafından sağlanan silahlarla da şiddet kullanmaya devam ediyor. İşgal altındaki Filistin topraklarını İsrail devletinin bir sömürgesi hâline getirerek uluslararası hukuku ve imzalanmış bütün anlaşmaları aralıksız olarak çiğniyor.

Hamas bu belgede, silahlı direniş de dâhil olmak üzere her türlü direnişin “dini anlamda da, uluslararası ilke ve yasalar tarafından garanti altına alınmış olmasıyla da meşru bir hak olduğunu” söylüyor. Gerçekten de, işgale karşı silahlı direnme hakkı uluslararası düzeyde kabul görüyor.

Aynı zamanda “Halkımızın direniş araçlarını ve mekanizmalarını geliştirme hakkı saklıdır” diyor ve ekliyor: “Direniş devam ederken, çatışmanın kızıştığı veya yatıştığı durumlarda araç ve yöntemlerin çeşitlendirilmesi, çatışmanın kendisiyle başa çıkmanın ayrılmaz bir parçasıdır, ancak direnişin ilkelerinin hiçe sayılmasına sebep olmamalıdır.”

Diğer bir deyişle, Hamas, silahlı direnişi koşulların gerektirdiği şekilde kullanılabilecek ve yine koşullara göre kullanılamayacak bir şey olarak görüyor. Siyasi açıdan yorumlarsak; Hamas, tıpkı diğer direniş ve kurtuluş hareketlerinin yaptığı gibi, gerekli gördüğü takdirde silahlı direnişe dönebileceğini söylüyor.

Değişim

İsrail, hiç de şaşırtıcı olmayan bir şekilde, Hamas'ın yeni belgesini daha yayınlanmadan önce “dünyayı kandırmak” için tasarlanan bir göz boyama girişimi olarak lanse etti. Ancak gerçek şu ki, aslında Filistin ulusal hareketinin her iki kanadı da, farklı seviyelerde de olsa, İsrail'le bir uzlaşma için hazır olduklarını ifade etti.

İsrail ise, Filistin topraklarında gerçekleştirdiği gaspa herhangi bir sınır koyacak olan herhangi bir siyasi sürece veya anlaşmaya karşı duruyor.

Hamas'ın belgesi, yeni bir şey sunmaktan çok, siyasi bir değişim dönemi geçirmek üzere olunan bir anda -çünkü Meşal geçen Eylül'de yakında istifa edeceğini açıkladı- hareketin düşünce temelinde uzun süredir gerçekleşmekte olan değişimleri doğrulamış oldu.

Olabilecek tüm önemini dikkate alarak, bu belge kurumsallaşmış Filistin ulusal hareketini etkileyen temel probleme bir çözüm önerisi sunmadı: İki devletli çözümün konu dışı kaldığı bir dönemde, ne Hamas liderliği ne de “rakibi” Mahmud Abbas liderliğindeki Fatah, Filistinlileri kendi hakları için mücadeleye ikna etmek veya birleştirmek konusunda bir vizyona sahip.

Ali Abunimah

(Electronic Intifada'dan Türkçe'ye Rumeysa Özüyağlı çevirdi)

Bültene kayıt ol