Washington’daki Trump karşıtı kadın yürüyüşüne katılan Amerikalı Ermeni yazar Nancy Kricorian, izlenimlerini Agos gazetesinde paylaştı:
500 binden fazla insandan oluşan bir kalabalığın parçası olmak hem derin hem de soyut anlamda çok büyük bir deneyimdi. Washington'daki Kadın Yürüyüşü'nde yapılan konuşmalarda, benim için bu deneyimi dengede tutan üç an oldu. Ailesi Meksika'nın Oaxaca eyaletinden gelmiş kaçak göçmenler olan 6 yaşındaki Sophia Cruz'un önce İngilizce, sonra da İspanyolca söylediği güzel ve zarif sözler hepimizin gözlerini doldurdu: “Ailelerimizin mahvolmaması için sevgiyle, inançla ve cesaretle mücadele edelim.” Afro-Amerikali yurttaşlık hakları savunucusu ve devrimci Angela Davis kalabalığa şöyle seslendi: “Biz kendini kolektif direnişe adamış insanlarız.” New York'lu bir organizatör ve yürüyüşün uluslararası eşbaşkanlarından biri olan Linda Sarsour, “hiçbir mahcubiyet duymayan bir Müslüman Amerikalı, Filistinli Amerikalı ve Brooklyn'li” olduğunu ilan etti ve sözlerini şöyle sürdürdü: “Doğru yolda olup olmadığınızı anlamak istiyorsanız kardeşlerim, beyaz olmayan insanların ne yöne gittiğine bakın. Biz nereye gideceğimizi çok iyi biliyoruz, çünkü biz adalet için mücadele ettiğimizde, bunu tüm halklar ve topluluklar için yapıyoruz.”
Trump yönetimine ve onun kadınlara, engellilere, göçmenlere, yerlilere, LGBTQ bireylere, kamu eğitim sistemimize, çevreye ve yurttaşlık ve insan haklarımıza yönelik saldırılarına karşı mücadele etmeye kararlı yüzbinlerce kadın, erkek ve çocukla sokaklara çıkmak neşeli, yorucu ve güçlendirici bir deneyimdi. Daha önce katıldığım kitlesel hareketleri düşünmeden edemedim. 2003'te dünya çapında milyonlarca insan Irak Savaşı'nı engellemek için sokaklara dökülmüştü. George W. Bush, “odak grupları” pek de umursamadığını söyleyerek bizi görmezden gelmişti. Yüzbinlerce Iraklı'nın ölmesine, bölgenin tamamının istikrarsızlaşmasına ve neticede Suriye'de tanık olduğumuz korkunç kıyım ve yıkıma sebep olan Irak Savaşı'nı engellemeyi başaramadık. Yürüyüşler ve mitingler önemli güç ve ilham kaynaklarıdır, fakat bu güç, ardından gelecek uzun soluklu mücadeleler için kullanılmalıdır.
İktidar koltuğundan sadece birkaç adım ötede bulunan muhalif kalabalığın Trump'ı çok öfkelendirdiğini gazetelerden okuduğumda çok mutlu hissettim ve kendimi şuna inandırdım: İlk defa siyasi bir eylemde bulunan bunca insanın tutku ve kararlılığından doğru şekilde faydalanabilirsek, en savunmasız insanlarımızı ve kurumlarımızı korumayı başarabiliriz. Eğer başarılı olabilirsek, şehirlerimiz göçmenler için birer sığınak haline gelir, eyaletlerimiz Washington'ın sebep olduğu hasarları hafifleten düzenlemeler getirir, doğalgaz boru hatlarına ve havayı ve suyu tehdit eden diğer projelere karşı sergilediğimiz sivil itaatsizliğimiz şirketlerin talanını durdurur. Demokrat Parti'nin kontrolünü, Hillary Clinton'ın talihsiz adaylığını destekleyen neoliberal kadrolardan alıp, seçilmiş ve hesap sorulabilir yetkilileri göreve getirebiliriz. Fakat dürüst olmak zorundayım. Endişeliyim ve önemsediğim değerlere ve kurumlara her gün değil her saat saldırılırken enerjimi nereye yönlendirmem gerektiğinden emin değilim.
Şimdilik, Trump'ın İsrailli sağcılarla yapacağı işbirliğinin sebep olacağı tarifsiz acılara sahne olacak Filistin'deki arkadaşlarımın saflarına katılıyorum. Şu an Trump'ın ABD'de kurduğu gibi bir kleptokrasiyle her gün mücadele eden Ermenistan'daki arkadaşlarımın arasındayım. Gazetecilere ve akademisyenlere korkunç baskıların uygulandığı Türkiye'deki ve şiddetin Sur'daki mimari mirasın çoğunu yok ettiği ve birçok topluluğun devlet terörüne maruz kaldığı Kürt bölgesindeki arkadaşlarımın arasındayım.
Zulme karşı direnen ve insanın içindeki insani yönü güçlendiren küresel topluluğun bir parçasıyım. Amerikalı yazar ve aktivist Grace Paley'nin de söylediği gibi: “Umudun göze görünür tek özelliği eylemdir.” Umut ediyorum, çünkü eyleme geçiyorum.