Venezuela’daki krizin sorumlusu sosyalizm değil, kapitalizm

02.09.2016 - 13:14
Haberi paylaş

İngiliz sosyalist Dave Sewell, Venezuela üzerine yaşanan tartışmalar üzerine yazdı:

Sağ, Jeremy Corbyn gibi bir sosyaliste oy verdiğimiz takdirde Britanya’nın sonunun Venezuela gibi olacağını iddia ediyor. Ama Venezuela’nın problemi ‘’fazla’’ sosyalizm değil; bilakis, yeteri kadar sosyalizmin olmaması.

Eski devlet başkanı Hugo Chavez’in ‘’21. yüzyıl sosyalizmini’’ ilan ettiği ülke, derin bir kriz içinde. Dünyanın, yüzde 720’lik ve giderek artan, en yüksek enflasyon oranına sahip. Para birimi, resmi değerinin yüzde 1’inden aşağısına çakıldı ve bu durum yiyecek ithal edilmesini zorlaştırıyor.

Açlık salgın hâlde. Fiyat kontrollerinin yapıldığı sübvansiyonlu marketlerden alışveriş yapmak, bazen hiçbir şey alamamakla da sonuçlanan, saatler süren kuyruklara girmeyi gerektiriyor. İlaç ve sağlık ürünleri zor bulunuyor. Kronik elektrik kesintileri yüzünden fabrikalar kapandı ve kamu sektöründe çalışan işçilerin iş günleri haftada ikiye düşürüldü. Giderek daha çok sayıda insan göç ediyor ya da yurt dışında yaşayan akrabalarından gelen yardımlara bağımlı yaşıyorlar.

Peki bu felaketin sebebi ne?

Sağ, Chavez ve ondan sonra başkan olan Nicolas Maduro müdahale edene kadar piyasa güçlerinin ekonomiyi pürüzsüz bir şekilde idare ettiğini savunuyor. Ama aslında bu, yüzleşmedikleri kapitalist sistemin ürünü bir kriz.

En büyük problem, Venezuela’nın bir numaralı ihracatı olan petrolün fiyatındaki çöküş. Petrol fiyatları yüksekken, Chavez yoksulluk karşıtı programları zengin kesimle karşı karşıya gelmeden finanse edebiliyordu. Maduro ise artık bunu yapamıyor.

Bu arada, şiddetli kuraklık Venezuela’nın enerji kaynağı barajlarını işe yaramaz kıldı. Bu iki problemden hiçbiri, eskiden bir otobüs sürücüsü olan Maduro’nun suçu değil.

Elbette sadece petrol gelirlerine bel bağlayarak geçen bir 10 yılın faydası olmadı. Ancak Venezuela liderleri, basitçe, kaynak açısından zengin olan bir ülkenin fiyatların yükseldiği dönemlerde yapması gerekenleri içeren saçma kapitalist mantığı uyguluyorlardı.

Venezuela sağının ve onların ABD’li ve Avrupalı emperyalist destekçilerinin farklı yapacağı tek şey, yoksulların payını vermemek olurdu.

Bugün yaşanan kriz, eğer yemek sübvansiyonu ya da fiyat kontrolleri olmasaydı çok daha korkunç bir hâldeydi.

Bazı anketlere göre, nüfusun yarısı kadarı şu anda ne Maduro’yu ne de sağ muhalefeti destekliyor.

Venezuela için sağ, 2002 yılında Chavez’i devirmeye çalışan ve 2014 yılında da Maduro’ya karşı şiddet kullanan bir sokak hareketinin önderliğini yapan güçleri temsil ediyor. Bu hareket, sıradan insanları ve demokrasiyi de küçümsüyor.

Çaresiz

Ancak Maduro’nun kendisi de giderek artan tehlikeli otoriter önlemlerden medet ummaya başladı. Asayişi sağlamak adına askeri birlikler devreye sokuldu. Cumana şehrinde çokça kullanılan motor bisikletler, ‘’yağmacılık’’ bahanesiyle bir süreliğine sokaklardan men edildi. Hatta alınan bir karara göre de işçiler 60 günlük zorunlu tarım işçiliğine atanabiliyor.

Bu aynen, kanayan bir yaraya tuz basmaya benziyor; ya da akıntıyı silah zoruyla durdurmaya çalışmaya.

Sosyalizm, toplum düzeninin temeline kârı değil, insan ihtiyacını koymak demek olmalı.

Bunun mümkün olduğunu 2002-3’ten sonra, milyonlarca yoksul Venezuelalı darbeyi alt etmek ve patronlarına karşı greve çıkmak üzere sokağa döküldüğünde görmüştük.

Sadece değişim umudunu değil, bu umudu hayata geçirebilecek gücü temsil eden kendiliğinden örgütlenmeler ortaya çıkmıştı.

Sol hükümet, bu kendiliğinden örgütlenen grupları tarafına çekmek ya da kontrol edebilmek için elinden geleni yaptı.

Hükümet, daha işin başında kapitalizme uyum sağlamaya karar verdi ve bazı figürler aşırı zenginleşti.

Büyük endüstriler çoğunlukla özelleştirildi. Kilit sektörler, yalnızca makam sahipleri piyasanın önceliklerinden uluslararası seviyede faydalanabilsinler diye kamulaştırıldı.

Diğer şirketler, işçilerin işlerini kurtarmak için yaptıkları kampanya sonrası haklı bir şekilde devralınmıştı. Ama ekonominin ciddi bir sosyalist dönüşüm geçirememesi, onların da başarılı olmasını engelledi.

Ancak şimdi insanlar yine yemek kuyruklarında slogan atmaya başladılar. 1989 yılında yaşanan bir petrol krizi, ekonomik kriz ve neoliberal saldırılar, kokuşmuş politik elitin sonunu getiren Caracazo ayaklanmasını tetiklemişti.

Böyle bir şey tekrar olursa, sosyalizmin gerçekte ne anlama geldiğini göreceğiz: haklarını elde etmek için kapitalist ayrıcalıklarla mücadele eden işçileri yani.

Ve asıl zorluk da, bunu Chavez’in yaptığından daha ileriye taşımak olacak.

(Socialist Worker'dan Türkçe'ye Pınar Üzeltüzenci çevirdi)

Bültene kayıt ol