2010 yılında Gazze ablukasını delmek için yola çıkan Özgürlük Filosu'nda yer alan sosyalist aktivist ve gazeteci Kevin Ovenden, AKP ile İsrail arasındaki anlaşmayı ve Erdoğan'ın Mavi Marmara'yı örgütleyenlere yönelik saldırısını Marksist.org için değerlendirdi.
Ovenden'ın yazısı şöyleydi:
Erdoğan'ın İsrail'le ilişkileri normalleştirmesi, 10 yıllık Gazze ablukasının kabulü anlamına geliyor ve bu, Mavi Marmara ile denize açılanların adına yapılan bir şey değil.
Onlardan biri de bendim. Ve gemide olan diğerleriyle son 48 saattir temas hâlindeyim. Hepsi bu karara öfkeliler.
Erdoğan ablukada gedik açtığını iddia ediyor. Bu doğru değil. Ve Gazze toplumunun çeşitli kesimlerinden sesler de bunun doğru olmadığını söylüyor. Türkiye'den gelen her yardım Siyonist varlığın aracılığıyla geçecek. Benjamin Netanyahu ve onun gittikçe aşırı sağcılaşan hükümeti, Gazze'ye neyin girip neyin giremeyeceğine karar vermeye devam edecek.
BM, yakın zamanda Gazze'deki insani krize dair bir rapor daha yayınladı. Bu kriz, İsrail'in arka arkaya başlattığı savaşların ve İsrail devlet politikasının bir sonucu: Gazze'deki Filistinlileri hapsetmek ve açlık sınırında tutmak.
2010 Mayıs'ındaki Özgürlük Filosu, hem Gazze'deki ızdırabı görünür kılıp insani yardım getirmeyi hem de ablukanın sona ermesi için kitlesel ve demokratik yollarla siyasi basınç oluşturmayı hedefleyen küresel çaptaki çok sayıda sivil toplum inisiyatiflerinden biriydi.
Erdoğan, Dökme Kurşun Operasyonu günlerinde Davos'ta yaptığı "Van minüt" konuşmasından beri, kendisini Filistin halkının koruyucusu olarak takdim etmeye çalışıyor. Şimdi, Netanyahu ile yaptığı utanç verici anlaşmanın bir parçası olarak, Mavi Marmaya'yı organize edenlere sırtını döndü ve gemideki insanlarla, öldürülen 10 insanın aileleriyle arasında uçurum yaratmış oldu.
Alenen İHH'ya saldırdı Erdoğan. "Bize mi sordunuz yardım götürürken? Biz zaten bunları yapıyorduk. Ama gövde gösterisi olsun diye yapmadık. Bunları davul zurna çalarak değil, edebi adabı içinde yapıyoruz" dedi.
Özgürlük Filosu'nun insani yardımla veya ablukayı sonlandırmakla alakasının olmadığı, asıl amacın "gövde gösterisi" (iddiaya göre, Hamas için) olduğu suçlaması, esasen 2010 yılında İsrail hükümeti tarafından yapılmıştı.
Bu iddiayı, 10 yardım görevlisini öldürmeyi ve biz diğerlerini yaralamayı meşrulaştırma çabası için kullanmışlardı.
Şimdi bu, Erdoğan tarafından dillendirilmiş oldu. Ama yaptığı, bir diğer yalanı çürütmek oldu; oysa bu yalanı 5 yıldır, şöhretinin inşasına hizmet ettiğini düşündüğü için destekliyordu. Bu yalan, Filistinliler ve ablukayı sonlandırmak için ortaya çıkan hareketin, Türkiye devletinin ve AKP hükümetinin bir oyuncağından başka hiçbir şey olmadığı iddiasıydı.
Bu da İsrail devleti ve onun destekçileri tarafından yaygınlaştırılan bir yalandı. Bu satırları yazdığım Yunanistan'ın hükümeti de, filoya Türkiyeli aktivistlerin yanında Yunanlıların katılımınının vatana ihanet olduğunu, çünkü tüm bu işin Türkiye devletinin çıkarları için yapıldığını söylemek için bu yalanı kullanıyordu;
AKP'nin siyasi rakipleri, solcu olanları değil ama sisteminin savunucusu olanları da benzer şeyler söylediler.
Şimdi gerçek ortaya çıktı. Gazze filosu, Filistin'le olan küresel dayanışma hareketinin bir parçasıydı. Farklı çevrelerden insanları içeriyordu: İslami bir geçmişi olanlar, insan hakları aktivistleri, benim gibi sosyalistler...
Bu eylem birliği, son 6 senede bazı noktalarda gerginleşti. Bu gerginliklerin bir kısmına, Filistin'le dayanışma hareketinin farklı bileşenlerinin arasını açmaya çalışan Erdoğan ve diğer devlet liderleri sebep olmuştu.
Fakat bu birlik korundu. Avrupa ve ABD'de büyüyen bir dayanışma hareketi mevcut.
Erdoğan'ın Netanyahu ile vardığı anlaşmanın başka yankıları olacak.
Son 10 yılda (ama özellikle Suriye'deki ayaklanma ve daha sonra iç savaşla birlikte) gittikçe egoist hâle gelen politikalarının merkezinde, kendisini Müslüman Kardeşler ve daha geniş anlamda tüm Sünni İslamcı akımların lideri olarak sunma çabası vardı.
Yaptığı anlaşma, Hamas aktivistleri ve bazı liderleri dahil, bu çevrelerde hoş karşılanmıyor.
Fakat bu durumun hem Filistinliler hem de Türkiye ve diğer yerlerde Filistinlilerin dostları arasında moral bozukluğu yaratmaması için olması gereken çok önemli bir şey var.
Erdoğan, daha önceki sayısız Arap devlet liderleri gibi, Filistin'i siyasi ayak oyunları için kullanmaya hazır olduğunu gösterdi. İhtiyacı olduğunda onu kullanarak destek topladı; ama sonra, İsrail devletiyle ve onun arkasındaki ABD ile ciddi karşı karşıya gelişler gerekli olduğunda (ki bu karşı karşıya gelişler Filistin'i kurtarma mücadelesinin merkezindedir) Filistin davasını sattı.
Filistin mücadelesinin daha güçlü temeller üzerinde inşa edilmeye ihtiyacı var. Bu, ancak antiemperyalist ve enternasyonalist solun önerebileceği bir şey.
Erdoğan'ın rezil anlaşmasına verilen cevap, daha önceki manevralarına aldananlara "ben sana demiştim" demek olmamalı. Bunun yerine, Filistin'in özgürlüğüne sarsılmaz ve gerçek bir bağlılık duyan ve bölge halklarının emperyalizmden, sömürüden ve savaştan kurtulmasını isteyen insanlara solun ve sınıf mücadelesinin metotlarını önermeliyiz.
Ben ve sosyalist soldan başka arkadaşlarım Mavi Marmara'daydık. Gemideki bireysel varlığımız gerçek mesele değil; mütevazı bir şekilde oradaydık.
Önemli olan enternasyonal sosyalizm geleneğinin İsrail tarafından tecavüz edilen gemide olmasıydı.
Erdoğan gemide öldürülen insanların anısına hakaret ederken, enternasyonal sosyalist geleneğin buna yanıt olarak söyleyebileceği şeyler var. Ve Filistin için -onun adını kirli siyasal amaçlar uğruna istismar etmek için değil- mücadele etmek isteyenlere vereceği pratik yanıtlar.
Kevin Ovenden
(Türkçe'ye Ozan Ekin Gökşin çevirdi)