Suriye: Mezhepçi katliamları durdurmanın yolu birleşik kitlesel mücadele

10.03.2025 - 09:42
Haberi paylaş

Geçtiğimiz hafta, Suriye’de Esad rejiminin düşüşünden bu yana yaşanan en büyük şiddet olaylarına sahne oldu. Suriye’nin başta Lazkiye ve Tartus olmak üzere pek çok noktasında Alevi sivillere yapılan saldırılarda yüzlerce kişi öldürüldü. Öldürülenler arasında kadınlar ve çocuklar da bulunuyor. İngiltere merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi 800'den fazla sivilin öldürüldüğünü açıkladı.

Suriye’de Esad rejiminin düşüşünün ardından, Suriye’nin diğer bölgelerinde olduğu gibi sahil bölgesinde de kutlamalar yapılmıştı. Ancak yeni yönetime bağlı silahlı güçler aylardır sahil bölgesinde çeşitli baskılar uyguluyorlardı. Ülke yönetimini fiilen elinde bulunduran Hey'etu Tahrîri'ş-Şâm (HTŞ) “eski rejimin kalıntılarına” karşı mücadele ettiklerini iddia ediyor, sivillere yönelik saldırıları “münferit vakalar” olarak adlandırıyordu. Suriye’deki yeni rejim tarafından 26 Şubat’ta düzenlenen Ulusal Diyalog Konferansı’nda Kürtler ve Süryaniler gibi Alevilere de yer verilmedi.

Bütün bu gelişmelerin ardından, devrik yönetimin ordusunda yer almış olan çeşitli unsurlar, kendilerini Alevi halkının koruyucusu olarak sunmaya çalıştılar. Eski Tuğgeneral Giyas Dalla, "Suriye'nin Kurtuluşu için Askeri Konsey"i kurduğunu açıklarken, yeni yönetim güçlerine yapılan bir saldırıda 16 kişi hayatını kaybetti. HTŞ’nin buna karşılığı ise Lazkiye ve Tartus’ta sokağa çıkma yasağı ilan etmek ve ülkenin farklı bölgelerinden binlerce kişilik askeri gücü sahil bölgelerine kaydırmak oldu.

Bunun ardından sivilleri hedef alan pek çok katliam yaşandı. Sosyal medyada Alevilerin hedef alındığı mezhepçi şiddet çağrıları yapılırken Alevi mahalleleri basıldı, yağmalandı, arabalar yakıldı ve yargısız infazlar gerçekleştirildi. HTŞ lideri ve fiilen devlet başkanlığı görevini yürüten Ahmed el Şara ise orduyu ve güvenlik güçlerini “sivilleri koruma konusundaki bağlılıkları ve hızlı performansları için” tebrik etti.

Geniş kesimlerin kitlesel mücadelesi ile değil, halkın Esad rejimine olan desteğinin azalması ve ordudan kitlesel firarlar sonucunda Şam’a uzanan bir askeri hareketle iktidara gelen HTŞ yönetimi, Suriye halkının özgürlük, demokrasi ve barış isteklerini temsil etmiyor. Hem antisemitist hem de Şii/Alevi karşıtı bir ideolojiye sahip bir örgüt olan HTŞ, bir yandan Afganistan’da Taliban’ın olduğu gibi izole olmamak için diyaloga açık bir görüntü vermeye çalışırken diğer yandan Suriye genelinde, daha önce İdlib’de kurduğuna benzer otoriter bir yönetim kurmaya çalışıyor. Bir yandan “rejimin kalıntılarıyla mücadele” söylemini kullanırken diğer yandan rejimin işveren örgütüyle uzlaşıyor, kamu sektöründen binlerce kişiyi işten çıkarıyor, özelleştirmelere gitmeyi ve ülkeyi yabancı sermayeye açmayı planlıyor. Bölge ülkeleri ise yeni yönetimle yakın iş birliği içerisinde ülkedeki nüfuzlarını arttırma mücadelesi veriyor.

Suriye halkının, Sednaya hapishanesiyle somutlanan bir baskı ve cinayet dönemini geride bırakırken, kurbanların yerini başka kurbanların aldığı yeni bir baskı dönemine girmesini engellemenin tek yolu, farklı uluslardan, mezheplerden ve kimliklerden Suriyelilerin ortak mücadelesi. Böyle bir mücadelenin tohumları ülkenin her yerinde bulunuyor; işçiler bağımsız sendikalar kurmak için harekete geçiyor, kadın haklarını korumak için toplantılar düzenleniyor, sol ve sosyalist yapılar İsrail saldırganlığına ve mezhepçiliğe karşı eylemler yapıyorlar. Ancak bu mücadele iktidardaki HTŞ tarafından bastırılmak isteniyor. Son olarak Şam’da Alevi katliamını protesto için toplananlar havaya ateş açılarak ve dövülerek dağıtıldı. Yine de merkezinde işçi hareketinin olduğu birleşik bir mücadele, Suriye’yi yeniden cehenneme dönmekten kurtarabilecek tek yöntem. Ne farklı dini ve ulusal grupların kendi başlarına direnişi ne de İsrail veya Rusya gibi ülkelerin koruyuculuğu Suriye halklarına bir fayda getirmeyecektir. Yalnızca 2011’deki özgür ve demokratik bir Suriye vizyonu, Suriye’nin mezhepçi ve otoriter bir tuzağa düşmesinin önüne geçebilir.

Bültene kayıt ol