Birleşik Krallık’ta faşizme karşı mücadelenin dersleri

21.08.2024 - 10:03
Haberi paylaş

Avrupa’da ve dünyada aşırı sağın büyümesi nedeniyle çok ciddi ve tehlikeli bir durumla karşı karşıyayız. Her ne kadar başkanlık seçimlerini kazanamasalar da Fransa’da Rassemblement National’in (Ulusal Birlik) yüzde 32 oy aldığı Avrupa Parlamentosu seçimleri bir uyarı niteliği taşıyordu.  Almanya’da AfD’ye giderek faşist kanadı egemen oluyor. İtalya’da Fratelli d’Italia (İtalya’nın Kardeşleri) iktidarda, ABD’de Donald Trump Amerikan faşistlerini cesaretlendirdi. Başka pek çok örnek de var. Bütün bunlar faşizmin tarihsel bir olgudan ibaret olmadığını gösteriyor. 

Britanya’da sağın büyümesinin farklı unsurları var. Nigel Farage’ın liderliğindeki Reform UK Partisi, temmuz ayının başında yapılan son seçimlerde 4 milyon oy aldı. Buradaki seçim sistemi nedeniyle 650 milletvekilliğinden sadece beşini kazandılar, ama ilk kez parlamentoda aşırı sağcı milletvekillerinden oluşan bir blok var. Pek çok yerde seçimlerde ikinci parti oldular. Farage bir faşist değil ve kariyerine Avrupa Birliği’ne şüpheyle bakan marjinal bir figür olarak başlamıştı ama giderek daha sağcı bir retorik kullanmaya başladı. Örneğin Britanya’nın bazı bölgelerinin, göçmenler tarafından ele geçirildiğini ve Müslümanların bizim yaşam biçimimizi ve Britanya değerlerini tehdit ettiğini söyledi.

Aynı zamanda düzen karşıtı olmaktan ve büyük şirketler karşısında küçük insanları korumaktan bahsediyor. Bu bir yalan, o da düzenin, müesses nizamın bir parçası. Tommy Robinson olarak da bilinen Stephen Yaxley Lennon ise 15 yıl önce İngiliz Savunma Birliği’ni kuran ve şimdi de aşırı sağ bir sokak hareketi yaratmaya çalışan bir Nazi. Bu yıl Londra’nın merkezinde iki büyük yürüyüş düzenledi, bunlardan birine 5000 diğerine en az 15.000 kişi katıldı. Bu eylemlere katılanların çoğu Reform’a oy veriyor ama oy vermekten fazlasını yapmak istiyorlar, yürüyüşlere katılmak, sola ve LGBT+’lara gözdağı vermek istiyorlar. Troçki’nin 1930’lardaki faşizmi analiz ederken söylediği gibi, bu yürüyüşler de kitle hareketini örgütleme yönündeki girişimler.

İsyanlar

Son şiddet dalgası başlangıçta Leeds Harehills’teki bir isyan üzerine patlak verdi. Kargaşa aslında Romanlarla kamu hizmetleri görevlileri arasındaydı ama Tommy Robinson ve başkaları bunun Müslümanlarla ilgili olduğunu iddia ettiler. Sonra 29 Temmuz’da korkunç haberler aldık, Kuzey İngiltere’deki Southport’ta 3 küçük çocuk bıçaklanarak öldürülmüştü. Katil Galler’den gelen 17 yaşındaki siyah bir erkekti. Bu kâbusun neden yaşandığını bilmiyoruz. Ancak saldırının hemen ardından internette failin Müslüman ve Arap olduğuna, adının Ali olduğuna dair söylentiler yayılmaya başladı. Farage da kamuoyuna bilgi verilmediğine dair spekülasyonlarda bulundu. 

Ertesi akşam barışçıl bir anma toplantısının ardından, kalabalık bir grup Southport Camisi’ne saldırdı. Başka yerlerde de isyanlar çıktı. Örneğin İngiltere’nin kuzeydoğusundaki Sunderland’de 2 Ağustos’ta, bir vatandaşlık danışma merkezini yaktılar. O hafta sonu Rotherham’da bazı isyancılar mültecilerin kaldığı bir hosteli ateşe verdiler ve çıkış kapısını kapatmaya çalıştılar. Bir pogromdu, şanslıyız ki kimse ölmedi. 

Nedenler

Son üç haftadır süren aşırı sağ şiddet, şok edici ve iğrençti ama birdenbire ortaya çıkmadı. Bir süredir ırkçılık tehdidi konusunda uyarılar yapıyorduk. İktidardaki siyasetçilerin eylemleri faşizmin büyümesine olanak sağladı. Muhafazakâr Parti, Britanya’ya gelen küçük tekneleri durdurmak için bir kampanya başlattı. Amaç hayatlarını riske atarak Manş Denizi’ni geçmeye çalışan az sayıdaki göçmeni durmak ve bunun çok önemli bir konu olduğunu iddia etmekti. Hatta bazı göçmenleri Orta Afrika’daki Ruanda’ya göndermeyi bile önerdiler. 

Seçimleri kazanan İşçi Partisi bundan çok daha iyi bir politika üretmedi. İşçi Partisi’nin İçişleri Bakanı Yvette Cooper, otellerin mültecilerin barındırılması için değil tatiller için kullanılması gerektiğini söyledi. Sonra da sağ gidip bu otellere saldırdı. İnsanlar ana akım siyasetin göçmen karşıtı söylemiyle karşılaştıklarında ve bu fikirlerin bazılarını kabul ettiklerinde, bu onların aşırı sağa yönelmesine de neden olabilir. Çünkü aşırı sağ gerçekten göçmenlere saldırmaya daha hazır gözükür, böylece sağ devlete saldırarak onun yeterince sert davranmadığını anlatır. Biz bunu faşizmin tarihsel gelişiminde gördük. Sosyal demokrat siyasetçilerin göçmenlere saldıramaya başlamasının onlara da faydası olmaz, bu sadece sağı güçlendirir, onu yatıştırmaz.

Aşırı sağın büyümesinin temeli

Sağın liderleri zengin ailelerden geliyorlar; Farage zengin, Tommy Robinson kendisini gerçekleri söyleyen bir gazeteci olarak satmaya çalışan küçük iş sahibi. Yani, küçük iş sahipleri arasında toplumsal bir temelleri var. Hem büyük sermaye tarafından kısıtlanan hem de işyerindeki diğer işçilerle veya sendika hareketiyle birleşebilme geleneği bulunmayan insanlar. 

Ancak aşırı sağcılar, neoliberal kapitalizmin ihmal ettiği bölgelerde işçi sınıfından gelen insanları da kendilerine çekiyorlar. Faşizm düzen karşıtı olduğunu iddia ederek insanlara bir şeyler sunmaya çalışır. Aynı zamanda Britanya’nın eskiden muhteşem olduğunu ve yine öyle olabileceğine dair ütopyacı bir fikir anlatır. Bu söylemin bir kısmını klasik faşizm de kullanır. Aşırı sağın imgelemi oldukça gariptir, zırhlı şövalyelerin ve aslanların Müslüman kalabalıklara karşı savaşması gibi şeyler içerir.

Yanlış argümanlar

“Meşru endişeler” konusunda bir tartışma var, bazı solcular halkın göç konusunda endişeleri olmasının haklı olduğunu söylüyor. Bu korkunç bir argüman. Göç konusunda daha fazla kontrole gerçekten ihtiyaç olduğu fikrine teslim olamayız. Bu ırkçılıktır.

Başkaları ise sağın Siyonistler tarafından fonlandığını ve desteklendiğini söylüyor. Tommy Robinson’un para kaynağının ne olduğunun belli olmadığı doğru. Sağın Filistin hareketine karşı olduğu da doğru, Britanya’da çok büyük bir Filistin ile dayanışma hareketimiz var. Ancak sağcıların çoğu için mesele Siyonizme veya İsrail devletine karşı duyulan derin bir bağlılık değil. Filistin yürüyüşlerini görmeyi sevmiyorlar çünkü eylemlerde çok sayıda Müslüman ve başka insanlar oluyor ve sokaklara çıkıyorlar. 

Antifaşist tepki

Geçtiğimiz iki haftada ırkçılık karşıtları ırkçıları geri püskürtmeyi başardı. Devasa bir polis operasyonu gerçekleşti, 365 kişiye suçlama getirilirken bunların pek çoğuna hapis cezaları verildi. Ancak elbette polise güvenemeyiz. Onlara karşı koymanın bir parçası inisiyatif almak ve Stand Up to Racism (Irkçılığa Karşı Çık) gibi grupların parçası olarak büyük karşı eylemler inşa etmeye çalışmak çok önemli. Stand Up to Racism iyi bilinen ırkçılık karşıtı bir kampanya ve biz SWP’liler, yıllar önce sendikacılar ve soldaki başka örgütlerle birlikte bu kampanyanın kuruluşunun parçası olmuştuk. 

Başlangıçta eylemler oldukça korkutucuydu ama geçen haftadan beri korku saf değiştirdi diyoruz. Göç destek merkezlerinin internette dolaşan bir listesi vardı ve sağ 7 Ağustos’ta gidin ve buralara saldırın diyordu. Bu merkezlerden biri benim yaşadığım yerin yakınındaydı. Bölgede yaşayan binlerce genç bir Whatsapp grubu kurdu ve bu merkezi savunmaya geldi, karşımızdakiler ise gelmedi. Geçen cumartesi büyük bir eylem daha yaptık ve onlardan sayıca fazlaydık. Biz bu eyleme herkesin gelmesi gerektiğini savunduk, bazıları sadece deneyimli bir eylemci iseniz gelmeniz gerektiğini, diğer türlü güvenli olmayacağını söylüyorlardı. 

Irkçılık karşıtı eylemler, ırkçılık karşıtlarının çoğunluk olduğunu gösteriyor, bazı isyancıları merkezdeki çekirdek faşistlerden koparabilir ve artık eylemlere gelmek istememelerini sağlayabiliriz. Bu Britanya’da daha önce yaptığımız ve yine yapabileceğimiz bir şey.

Camilla Roye

(İngiltere’de mücadele eden SWP’nin (Sosyalist İşçi Partisi) bir üyesidir. Bu metin DSİP’in İstanbul’da yaptığı toplantıdaki konuşmasından özetlenmiştir.)

Bültene kayıt ol