Gazze Sağlık Bakanlığı verilerine göre, soykırım makinesi, geride bıraktığımız 9 ay içinde en az 37.396 kişiyi öldürdü.
İsrail’in geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdiği bir başka katliamda ise bir okula sığınan ve çoğunluğunu kadınlar ile çocukların oluşturduğu onlarca Filistinli öldü, çok daha fazlası da ağır yaralandı.
Bu, çaresiz Filistinlilerin sığındığı bilinen dördüncü okul bombardımanı.
İsrail, Gazze'nin merkezindeki Nuseyrat mülteci kampında bulunan BM himayesindeki bir okula da füze saldırısı düzenledi; bu saldırıda 16 kişiyi öldürdü, onlarcasını uzuv kaybına uğrattı. Gazze Sağlık Bakanlığı'na göre kamp, buraya sığınmak zorunda bırakılmış 2.000 kişiye ev sahipliği yapıyordu.
Altyapının inanılmaz şekilde tahrip edilmiş olması nedeniyle Gazze’den veri toplamak da giderek zorlaşıyor. Mayıs ayında sayısı 35 bin olduğu raporlanan ölümlerin yüzde 30'unda kimlik tespit edilememişti. Bunun üzerine, Gazze Sağlık Bakanlığı “kimliği belirlenemeyenler” diye bir kategori oluşturmak zorunda kaldı.
Sivil toplum kuruluşu Airwars, Gazze’deki ölümlerin tamamının Bakanlığın listesinde yer almadığını, raporlamanın son derece zor koşullarda yapılmaya çalışıldığını, yani sayının bildirilenden çok daha yüksek olduğunu açıkladı.
Gözü gönmüş İsrail’in yarattığı yıkım öylesine akıl almaz boyutlarda ki halen enkaz altında bulunanların sayısının 10.000'den fazla olduğu tahmin ediliyor.
---
İsrail’in okullara yönelik saldırıları, Katar'ın başkenti Doha'da yeni turu başlayacak olan arabuluculuk ve ateşkes görüşmelerini tehlikeye attı.
Hamas, ateşkesin sağlanabilmesi için bazı tavizler vermiş olmasına rağmen –ateşkes görüşmelerinden önce İsrail'in tüm saldırılarını sona erdirme taahhüdü vermesi gibi kilit bir talebi geri çekti– soykırımcı İsrail bir yandan yolları ve binaları yıkarak Kuzey Gazze’de yaşayanları evlerini terk etmeye zorluyor, diğer taraftan okulları bombalamaya devam ediyor.
Hamas, son okul saldırısını "Siyonist terörist hükümet tarafından halkımıza karşı yürütülen imha savaşının bir uzantısı" olarak nitelendirirken küresel ölçekli protestoları büyütme çağrısında bulundu.
İsrail’in Filistin halkını kasıtlı aç bırakma planları, okullara ve hastanelere yönelik bombardımanları, soykırımdan kaçan Filistinlilerin sığındığı BM kamplarında dahi füzelerin hedefi haline gelmeleri, bu soykırım şebekesinin bir ateşkes değil Filistin halkının toptan imhasını istediğinin çok açık göstergeleridir.
---
Dünyanın her yerinde milyonları sokağa döken, aylardır sürdürmekte olduğumuz Filistin mücadelemiz geçtiğimiz hafta İngiltere ve Fransa’daki seçimlerde sandığa da yansıdı.
İngiltere’de İşçi Partisi’nin eski lideri Jeremy Corbyn, partiyi iyice sağa kaydıran halefi Keir Starmer’ın en güçlü göründüğü bölgelerden birinde ve bağımsız aday olarak, hem İşçi Partisi’ni hem de muhafazakarları yendi.
Filistinlilerin haklı mücadelesini destekleyen Corbyn’e, İşçi Partisi liderliğini yürüttüğü sırada ‘antisemit’ olduğu iddiasıyla partiden ihraç kararı çıkmış, yerini alan Starmer ise soykırımcı İsrail yanlısı bir tutum almakla kalmayıp İşçi Partisi'ni sermaye taraftarı, işçi karşıtı bir partiye dönüştürmüştü.
4 Temmuz'da yapılan genel seçimde, Filistin için aylardır sokaklarda olan yüz binler, İşçi Partisi'nin kalesi olarak bilinen seçim bölgelerinde Filistin yanlısı bağımsız adayları seçti.
Fransa’da ise başlıca seçim vaatleri arasında Filistin devletinin tanınması da bulunan Yeni Halk Cephesi ittifakı sandıktan birinci çıktı.
Aşırı sağı reddeden Fransa da ülkenin her yerinde, faşist Ulusal Birlik Partisi'ne karşı sokaklardaydı. Geçtiğimiz ay 800 bin kişi gibi muazzam bir nüfusun katıldığı ülke genelindeki eylemlerde bir yandan faşistleri durdurma mücadelesi verilirken bir yandan da Filistin'in özgürlüğü talebi yükseltilmişti.
Bu son gelişmeler bir kez daha gösterdi ki Filistin’in özgürlüğü için verdiğimiz bu büyük mücadeleyi de faşistlere ve/veya sermaye yanlısı aşırı sağın yıkıcı politikalarına karşı verdiğimiz mücadeleleri de kazanmanın yolu sokaktan geçiyor.
---
İsrail okulları, kampları bombalarken ABD ona 26 milyar dolarlık yeni bir destek paketi açıkladı, ateşkes çabalarını baltaladı, Filistin halkına destek veren Lübnan’a tehditler savurdu, Yemen’e saldırdı.
Soykırımın 9. ayını doldurduğu 7 Temmuz’da, bir bileşeni olduğumuz Filistin Eylem Komitesinin (FEK) çağrısıyla Sarıyer’deki ABD Konsolosluğu önündeydik.
Eylemde okunan basın açıklamamızda “Biz, işgal ve sömürgecilik karşıtları, emperyalizm ve siyonizm karşıtları olarak, özgürlük ve adalet isteyen halkların bir parçasıyız.” diyorduk; “ve Filistin halkının tarihsel hakları için sürdürdüğü direnişin koşulsuz yanındayız. Kendi toprağından ve köklerinden tamamen koparılmak istenen Filistin halkı bir zeytin ağacının direngenliğiyle varoluş savaşı veriyor.”
Soykırımcı İsrail’in en büyük ortağı ABD’nin, "Katil İsrail Filistin'den defol / Katil ABD Ortadoğu'dan defol" sloganlarıyla yürüdüğümüz İstanbul’daki konsolosluk binası önünde dile getirdiğimiz taleplerimiz ise şöyleydi:
Filistin Eylem Komitesinin bir üyesi olan Filistin’e Özgürlük Platformu olarak katıldığımız bu son eylemde de daha önceki tüm eylemlerimizde de her zaman Nehirden Denize Özgür Filistin talebimizi yineledik, en büyük önceliğimizin bu mücadeleyi büyütmek olduğunun altını bir kez daha çizdik.
(Sosyalist İşçi)